‘Hiltiyi silah sandık’ diyen askerler Dercem köyünden Yusuf Akın’ı öldürmüştü. Anayasa Mahkemesi (AYM) yaşam hakkının maddi ve usul boyutlarının ihlal edildiği kararı verdi
Mardin’in Nusaybin ilçesinde 20 Aralık 2011 yılında Yusuf Akın’ın “Hiltiyi silah sandık” diyen askerler tarafından katledilmesine ilişkin “yaşam hakkı”na yönelik ihlal ve yeniden yargılama kararı verdi.
Anayasa Mahkemesi (AYM), Mardin’in Nusaybin ilçesindeki Heybeli (Dercem) köyünde 20 Aralık 2011 akşamı asker tarafından vurulan 2 köylü hakkında yapılan başvuruda, yaşam hakkının maddi ve usul boyutlarının ihlal edildiğine hükmetti. Yeniden yargılama yapılması için kararın bir örneğini Mardin 1. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderen AYM, başvurucular Fatma Akın ve Mehmet Eren’e ayrı ayrı 175 bin TL manevi tazminat ödenmesine karar verdi.
Operasyona katılan ekipteki üsteğmen Y.T.K., olaydan bir gün sonra alınan ifadesinde, kendilerine tabur komutanları tarafından “Heybeli köyündeki bir evde birden fazla terörist olduğu” bilgisi geldiğini ve operasyona çıkma emri verildiğini söylemişti. 15 kişilik bir ekip olarak yaya olarak akşam 20.30 sıralarında köye gittiklerini belirten Y.T.K., o civarda bulunan kule üzerindeki termal kameralar sayesinde evin karakoldan izlendiğini ve kendilerine 2 kişinin dışarı çıktığı bilgisinin geldiğini ifade etmişti. Bu bilgi üzerine yanında bulunan termal kameradan evden çıkan 2 kişiyi izlediğini söyleyen Y.T.K., öldürülen köylülerden birisinin elinde şekli silaha benzeyen bir şey olduğunu ve bu bilgiyi öncü gruba telsizle bildirdiğini anlatmıştı. Öncü grupta 3 uzman çavuş ve 1 jandarma başçavuşun bulunduğunu söyleyen Y.T.K., sonrasında silah sesleri duyulduğunu, silah seslerinin ardından 2 köylüden birinin hareketsiz şekilde yattığını, diğerinin yaralı olarak kendilerine yaklaşarak yardım istediğini söylemişti.
Askerin savunması
Y.T.K., sonrasında yaşananları, “Y.A. (Yusuf Akın) denilen şahsın hareketsiz vaziyette, başından yaralı olarak yerde yattığını gördüm. Hemen yakınında da hilti denilen bir inşaat aleti vardı. Onu görünce daha önce termal kameradan silah olarak düşündüğüm şeyin aslında bir hilti olduğunu anladım. Hemen 112 acil servisini aradık. Çok geçmeden komşu köy olan Göllü köyünden bazı vatandaşlar olay mahalline geldiler. Yaralı şahısları oradaki şahsi araçlara nakledip hastaneye yönlendirdik” iddialarında bulunmuştu.
Öncü grupta yer alan 3 uzman çavuş ve 1 jandarma başçavuşu ise verdikleri ifadelerde “dur” ihtarında bulunduklarını ve kendilerine karşıdan ateş edildiğini, bu ateşe karşılık verdiklerini söylemişlerdi.
Hastaneye kaldırılan inşaat ustası Yusuf Akın kurtarılamazken diğer yaralı Mehmet Eren tedavisinin ardından taburcu edilmişti. Yusuf Akın’ın otopsisinde birisi alnından, ikisi şakak kemiğinden olmak üzere vücuduna 3 merminin isabet ettiği belirlendi. Yusuf Akın’ın eşi Fatma Akın, 24 Ocak 2012’de Cumhuriyet Savcılığı’nda verdiği ifadesinde, eşinin pusuya düşürülüp, öldürüldüğünü söylemişti. Fatma Akın., eşinin olaydan iki ay kadar önce Göllü Jandarma Karakolu’na çağrıldığını, seçimde kime oy verdiğinin sorulduğunu ve askerler için maaşlı çalışmasının teklif edildiğini, ancak eşinin teklifi kabul etmediğini belirtmişti.
3 uzman çavuş ve 1 jandarma başçavuşu
Cumhuriyet Başsavcılığı yürüttüğü soruşturmada, Yusuf Akın’ın ölümü ve Mehmet Eren’in yaralanmasıyla ilgili, öncü grupta bulunan 3 uzman çavuş ve 1 jandarma başçavuşu hakkında “taksirle ölüme ve yaralamaya neden olma” suçundan kamu davası açılması için fezleke hazırlayarak Mardin Cumhuriyet Başsavcılığı’na göndermişti. Operasyona katılan diğer 11 asker için ise kusurları bulunmadığı gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına karar vermişti.
Ceza mahkemesinde açılan davada dinlenen Mehmet Eren, evdeki tesisat işlerinin saat 20.00 sıralarında bittiğini, evden çıkarken Yusuf Akın’ın elinde hilti ve el feneri olduğunu, Yusuf Akın’a ait minibüse yaklaşırken önce üç el silah sesi, ardından da seri silah sesleri duyduğunu söylemişti. “Durun, ateş etmeyin” diye bağırmasına rağmen kendilerine ateş edilmeye devam edildiğini belirten Eren, yardıma gelen köylülere de askerler tarafından, “El fenerlerini söndürün. Burayı terk edin yoksa sizi de öldürürüz” denildiğini ifade etmişti.
Cezaya gerek görmeyince AYM’ye taşındı
Ceza mahkemesi, 20 Aralık 2016 tarihinde sanıklara ceza verilmesine gerek olmadığına karar vermişti. Mahkeme gerekçesinde termal kameradan hiltinin silah sanılmasının sebebinin “teknik imkanlar” olduğuna değinerek, “Sanıkların eylemlerinin taksirle öldürme suçunu oluşturmayacağı, sanıkların eylemlerini kusurluluk ortadan kaldıran hataya düşülmesi nedeniyle gerçekleştirdikleri anlaşıldığından haklarında ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir” denilmişti.
Başvurucuların istinaf başvurusu da 23 Şubat 2017’de reddedilmişti. Öldürülen Yusuf Akın’ın eşi Fatma Akın ve olayda yaralanan Mehmet Eren, 6 Haziran 2017 tarihinde ayrı ayrı AYM’ye başvurdu. AYM, başvuruyla ilgili kararında yaşam hakkının maddi ve usul boyutlarının ihlal edildiğine, yeniden yargılama yapılmasına ve Fatma Akın ve Mehmet Eren’e ayrı ayrı 175 bin lira manevi tazminat ödenmesine hükmetti.
İHD inceleme raporu
İHD inceleme raporuna saldırıdan yaralı kurtulan Mehmet Eren’in şu anlatımları yer almıştı:
“Eşim Yusuf’un amcasının kızıydı. Ben Yusuf’un evinde iken köydeki evimde banyo ve tuvaleti yaptım. Ufak tefek tesisat işi var bu işlerimi yarın yapabilir misin dedim. Ertesi gün Yusuf Heybeli Köyündeki evime geldi. Elektrik işimi yaptı sonra su borusunu döşedi. Su borusunu döşeme işi bittiğinde akşam olmuş, akşam ezanı okunmuştu. Saat 18.00 civarında yemek yedik beraber, akşam namazını kıldıktan sonra tesisat işinin geri kalanını yapmaya başladı. Saat 20.00 gibiydi, iş bitti, kendisi eve geri döneceğini söyledi. Kalması için ısrar ettim. O esnada dışarıdan köpek havlama sesleri geliyordu. O, kabul etmeyince eşyalarını taşımada kendisine yardımcı olmak ve onu uğurlamak için evden çıktık. Yusuf un elinde hitli (iş makinası) vardı. Yusuf önde yürüyordu. Elimizde el feneri vardı. Onun arabasına yaklaştığımızda 3 el silah sesi geldi, ben birileri keyfinden havaya sıkıyor diye düşündüm. Silah sesinin geldiği yere elimdeki el fenerini tuttuğumda yaylım ateşi açıldı. Ben o esnada bize ateş edenlere bağırdım. “Bize ateş etmeyin, biz siviliz” dedim. O ara da ben de yaralandım. Arabanın yanına gittiğimde Yusuf un yerde yattığını gördüm. Ben zannettim ki Yusuf kendisini korumak için yere yatmış, ışığı kendisine tuttuğumda ağzından kan geldiğini gördüm. O sırada imdat diye bağırdım. Yusuf’u öldürdüler dedim. O esnada ateş edilmeye devam ediliyordu. Yusuf’un ayağına bir kurşun saplandı sonra ateşi kestiler. Bize ateş edenler birbirleri ile Türkçe konuşuyordu. Ben de yardım almak için olay yerine evi yakın olan s-Selahattin’in evine doğru gittim, orada kimse olmayınca başka bir eve gittim. O arada köylüler olay yerine doğru gidiyorlardı. Bana ne oldu diye sorduklarında Yusuf’u vurdular dedim. Köylüler bana arabanın anahtarını bul doktora götürelim dediler. Anahtarı yerde buldular. Yusuf’u arabaya aldılar. Tam götürecekleri esnada tekrar ateş açtılar. Köylülere hitaben orayı terk edin dediler. Köylüler kaçtılar sonra bana da kaç dediler. Ateş edilen yerden iki asker geldi. Bana el fenerini söndür ve oradan git dediler, ben de hayır dedim Yusuf’u öldürdünüz nereye gideyim dedim. Bana ellerini havaya kaldır bize doğru gel dediler. El fenerini onlara doğru tuttum. Bana el fenerini söndür diye bağırdılar. Bende ellerim hava da onlara doğru gittim. Onlara bende silah yok, niye korkuyorsunuz dedim. Onlarda bana silahı ne yaptın, nereye attın? Ben sivilim bende silah yok dedim. Yüzüme ışık tuttular, onların yanına gidince Yusuf ustayı tanımıyor musunuz dedim. Onlar bana hitaben evet tanıyoruz dediler. Bende ne hakkınız vardı onu öldürmeye dedim. Üst aramamı yaptılar, sonra beni arabanın yanına götürdüler. Bana elinizde ne var dediler. Ben de Yusuf’un elinde hitli vardı benin elimde çanta var içinde iş malzemesi vardı dedim. Asker hitliyi görünce telsiz ile ölenin Yusuf AKIN olduğun komutanına söyledi. Tamam ambulans geliyor dedi. Yaklaşık 1,5 saat sonra Göllü köyü muhtarı ve imamı geldiler.”
Göllü Köyü minibüsçüsü Bedran Sarıgül’in de İHD heyetine anlatımlşarı şöyleydi:
“‘Göllü köyündeki evimde otururken köyün imamı beni aradı. Bana Naif aradı, Yusuf’un yaralı olduğunu söyledi. Gel gidip Heybeli köyünden alalım onu dedi. Ben tek başıma dolmuşumla heybeliye gittim. Hareket etmeden önce Göllü karakolunu aradım Yusuf yaralı onu almaya gidiyorum dedim. Heybeli Köyü girişinde askerler havaya ateş açtı. Ben tekrar karakolu aradım. Askerler benim Yusuf’u almama izin vermiyorlar dedim o da bana sen yerinde dur dedi. Ben de geri geri su kulesine yanına gittim. Orada imamı aradım, imam da yanıma geldi daha sonra olay yerine geldik. Arabanın önünde Yusuf’un yerde ve kanlar içinde olduğunu gördüm. Orda bulunanlar ile beraber Yusuf’u onun arabasına koymak istedik ancak arabanın lastiklerinin patlak olduğunu gördüm. Yusuf’u benim arabama aldım. Kocakuyu köyüne geldiğimde ambulans ile karşılaştık. Ambulansa koyup Mardin devlet hastanesine geldik.’”
ANKARA