Ali Sinemilli
Altı yıl önce, bu yola oldukça inanmış bir biçimde girmişti Erdoğan. Yapılan plana göre, önce Kürt halkının öncü güçleri tasfiye edilecek, sonrasında kırılmış olan geniş toplumsal kesimler hedeflenerek sindirilecekti. Zaten hazırlıklar bir yıl öncesinden yapılmıştı. ‘Çöktürme eylem planı’ adı verilen soykırım projesi ile tarihte eşine az rastlanır bir saldırı politikası devreye konulacak, ayakta olan- direnen tek bir fert bırakılmayacaktı. İktidarın 2015 yazından başlayarak bu temelde Kuzey Kürdistan’a yöneldiği, şehirleri içindeki insanlar ile birlikte yakıp yıktıkları biliniyor. Hala Cizre bodrumlarında bulunan birçok direnişçinin naaşına ulaşılmış değil. Ailelerin, sivil toplum örgütlerinin uğraşına rağmen bu kişilerin cenazeleri bulunamadı. Kuşkusuz sadece Cizre’de değil Sur’da, Nusaybin’de, Gever’de ve daha birçok yerleşim yerinde deyim yerindeyse taş üstünde taş bırakmamacasına saldırılar oldu, büyük katliamlar gerçekleşti.
Elbette bu saldırılar halkı ciddi manada etkiledi. Bu süre zarfında yüzbinlerce insan evsiz kaldı, göç yollarına düştü, yaşamsal ihtiyaçlarını dahi karşılamakta zorlandı. Fakat gelişen pervasız saldırılara, yıkıma rağmen iktidar yine de murad ettiğine ulaşamadı. Kürt halkı büyük acılar yaşadı, büyük bedeller verdi fakat beklenen teslim olma bayrağını da çekmedi. Hal böyle olunca iktidar yüklendikçe yüklendi ve saldırıların dozajı her gün biraz daha arttı. Geçen beş -altı yıllık dönemde esasen bu politikanın netice alması için uğraşıldı, devletin varı yoğu buraya seferber edildi.
Kürtler ilk dönemde belli bir sarsıntı geçirse de zamanla bu saldırılara karşı yeni yol ve yöntemlerle mücadelesini sürdürdü ve direnmekten bir an dahi vazgeçmedi. 2016 sonbaharında ‘baharda PKK’nin adını duymayacaksınız’ diyen İçişleri Bakanı, her altı ayda bir bu sözünü tekrarlamak durumunda kaldı; susturulmak, sindirilmek istenen Kürt halkı her geçen gün daha fazla sesini yükseltti, örgütlülüğünü büyüttü ve nihayetinde bugünlere kadar geldik. Dikkat edilirse, iktidardakiler için hala öncelikli sorun PKK oluyor. Kürt halkının direnişi oluyor.
Malum! Bugünlerde gündemi en fazla meşgul eden konu HDP’nin kapatılması ve bu bağlamda Meclis’e getirilen dokunulmazlık dosyaları oluyor. Belli ki, Semra Güzel şahsında partiyi tekrardan savunmaya çekecek bir siyaset planlı olarak devreye konuluyor. İktidar ortaklarının deyim yerindeyse yatıp kalkıp HDP’ye saldırmaları, bu konuyu sürekli ısıtmaları farklı bir hesap içinde olduklarını gösteriyor. HDP susturulursa halkın da peyderpey susacağı varsayılıyor. Açık ki, tüm çabaya rağmen HDP geri adım atmıyor ve halk ile birlikte direnmeye devam ediyor. İşte! En son Abdullah Zeydan’ın Gever’de karşılanma görüntüleri halkın nasıl bir toplumsal psikoloji içinde olduğunu gözler önüne seriyor. Kış-kıyamet ortamında yol üstüne çıkan, konvoyu zafer işaretleriyle selamlayan halk adeta son altı yıldaki baskı ve zulme cevap veriyor.
Kuşkusuz, iktidar tarafından oluşturulmak istenen gündemin sadece HDP ile sınırlı olmadığı anlaşılıyor. Erdoğan’ın birkaç gün önce PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın rolüne atfen yaptığı açıklama bunun işareti oluyor.
AKP-MHP iktidarı yürüttüğü savaşta yenildiğini biliyor. Faşist iktidar ne Kürtlerin öncü güçlerini ne de halkı teslim alamadığının farkında. Bundan dolayı kafa karışıklığı yaratıp esas stratejisini yani Kürt halkının iradesini kırma siyasetini sürdürmek istiyor. Bunun için de bir yandan HDP başta olmak üzere toplumsal muhalefete var gücüyle saldırırken diğer yandan Erdoğan’ın yaptığına benzer açıklamalar ile farklı tartışmalara zemin oluşturup, yaşadığı yenilgiyi görünmez kılmak istiyor. Dikkat edilirse son günlerde iktidar cenahında bir hareketlenme söz konusu. Birkaç aydır HDP başta olmak üzere muhalefetin karşı atağına cevap oluşturamayıp sinmiş bir görüntü veren iktidar, son günlerde psikolojik bir operasyonla ayakta olduğu imajı vermeye çalışıyor.
Fakat nafile! Erdoğan’ın çokça kullandığı deyimle ‘atı alan Üsküdar’ı geçti’. AKP-MHP iktidarı ne yaparsa yapsın artık miadını doldurmuş, meşruiyetini yitirmiştir. Sadece muhalefete destek veren seçmen değil iktidara oy veren kesimler de artık yolun sonuna geldiklerini görmekte ve farklı arayışlara girmekteler. Bu durumda, ya iktidar yenilgisini kabul edip yeni yönetime yol verecek ya da büyük uğraşına rağmen teslim alamadığı geniş toplumsal kesimler, meydanlardan sesini yükselterek yukardakileri teslim alma yoluna gidecektir.