Yasakların ve katliamların olduğu bir dönemde yıllarca gazete dağıtımcılığı yapan Yılmaz Yakut (Kalo), defalarca saldırıya uğradı, 300’ü aşkın gözaltına alındı, yine de ölüme meydan okuyarak gerçekleri yazan gazeteleri halka ulaştırmayı başardı
Savaş ortamı ve Olağanüstü Hal (OHAL) koşullarının hakim olduğu 1990’lı yıllarda, fiili olarak yasaklanan Özgür Gündem gazetesini, Kürt bilgesi Apê Musa’nın “Küçük Generalleri” okuyucuya ulaştırıyordu. Gelişmeleri halka ulaştırmada en çok tercih edilen gazeteyi, hele de Kürtlerin çıkardığı bir yayını okuyucuya ulaştırmak cesaret istiyordu. Çünkü ucunda “ölüm” vardı. Bu tehlikeye rağmen onlarca çocuk ve genç, gelme ihtimali yüksek olan bu tehlikeye karşı meydan okudu. Amed’in tüm sokaklarını karış karış gezdiler. Hava ve karayoluyla kentlere girişi yasaklanan, engellenen ve el konulan gazeteleri Küçük Generaller, ya Mardin, ya Urfa ya da Elazığ’dan gidip getirdi. Kimi zaman kargoyla, kimi zaman trenle, kimi zaman otobüs, kimi zaman da at sırtında gazeteleri Amed’e sokmayı başardılar. Günlük bir gazete için bunları yapmak çok zordu.
Birçok gazete dağıtımcısı saldırılara uğradı
Özgür Gündem’in kentte girmemesi için kurulan özel polis ekipleri ile kent girişlerindeki jandarma karakolları, araçları sırf gazete kentte girmesin diye didik didik arıyordu. Muavinleri yöneltilen ilk soru şöyleydi: “Araçta Özgür Gündem gazetesi var mı?” “Yok” yanıtıyla araçların içi ve bagajları aranırdı. Hatta bir defasında bir otobüsün bagajında bulunan gazete kolisini kimse sahiplenmeyince, otobüsle birlikte 44 yolcusu, kent girişindeki Pirinçlik Jandarma Karakolu’nda gözaltına alındı. Kentte “Silah ve mühimmat” soksanız bu kadar önlem alınmazdı. Haberlerin yer aldığı gazete, bir “bombadan” daha fazla tehlikeli olarak görülüyordu. Küçük Generaller bir tehlikeyi göze alırken, ağır bedeller de verdi. Birçok dağıtımcı uğradığı silahlı ve satırlı saldırılarda katledildi. Bir çok dağıtımcı, gazete dağıttıkları için tutuklandı, aylarca cezaevlerinde kaldı.
Gerçekler karanlıkta kalmayacak
Bu dönemi yaşayanlardan biri de Yılmaz Yakut (45), başka bir deyişle Kalo. Her sabah saat 06.00’da dayanırdı Yenişehir ilçesindeki dağıtım bürosunun kapısına. Özgür Gündem gazetesini torbasına koyduktan sonra yol alırdı. Amed’in tüm sokaklarına gezdi. Tek bir gazetesi kalsa bile dağıtım bürosuna dönmezdi. Her türlü zorluk ve karanlığa rağmen, “gerçekler karanlıkta kalmayacak” sloganını kendisine yayıncılık ilkesi yapan gazeteyi, halka ulaştırdı. Bu çalışması sırasında defalarca gözaltına alındı, işkence gördü, tehdit edildi, dizleri morartılarak kent dışına götürülüp polislerce bırakıldı, saatler süren yolları aşıp tekrar kentte döndü. Satırlı ve silahlı saldırılara uğradı. Bunlar yıllarca sürdü, ama Kalo, cesaretinden ödün vermedi, gazeteleri bazı aksamaların dışında her gün okuyucuya ulaştırmasını bildi. Bazen siyah poşetleri, bazen un torbaları, bazen de çekirdek leğenlerini kamuflaj olarak kullandı.
Saldırıya uğradı
Kış aylarında ise giydiği geniş montuyla kamufle ediyordu gazeteleri. Bu yöntem bir defasında Kalo’nun hayatını da kurtardı. 1993’un kışında bir gün Sur ilçesinin Melikahmet Caddesi’nde abonelerine gazete dağıtan Kalo, Hizbullahçıların satırlı saldırısına uğradı. Kalo, saldırıda yaralandı. Kalo’yu kurtaran da montunun içine gizlediği gazeteler oldu. Gazetelerin kalınlığı nedeniyle Kalo, saldırıdan yaralı olarak kurtuldu.
1993’te sayıları 50-60’ı bulan dağıtımcılar arasında Özgür Gündem gazeteci futbol takımı kuruldu. Dağıtımcılar, dağıtımdan zaman buldukça haftada bir kez de olsa yeşil sahalara çıkıyordu. Kalo, Özgür Gündem takımında da yer alarak sarı, kırmızı ve yeşil renkli, özel hazırlanmış formasını giyerek sahada efor sarf etti.
Dağıtımcılık serüveni
Kalo’nun dağıtımcılık yaşamı, 90’lı yıllarında başında Özgür Gündem’le başladı, 1994’te Özgür Ülke; 1995’te, Yeni Politika; 1996’da, Demokrasi; 1997’de, Ülkede Gündem; 1999’da, Özgür Bakış 2000’de, 2000’de Yeni Gündem ve sırasıyla, Yeniden Özgür Gündem,Welat ve Ülkede Özgür Gündem gazetelerinde 2010 yılına kadar devam etti.
Yaşamını yitirdi
Gazete dağıtımcılığında Amed’in tanıdığı ve çok sevdiği Kalo, yakalandığı kanser hastalığı nedeniyle dün sabah Diyarbakır’daki evinde yaşamını yitirdi. Kalo’nun cenazesi, çok sayıda kişinin katıldığı bir törenle Yeniköy Mezarlığı’nda toprağa verildi.
Küçük generallerin hitabıyla basın emekçileri ve kent halkının Kalo olarak tanıdığı Yılmaz Yakut’un, dağıtımcılık yaşamı Mehmet Salih Çelik ve Kemal Hanazayên’in hazırladığı “Yılmaz” belgeline de konu edildi. Kalo, 2 kardeşiyle birlikte başladığı dağıtım serüveninin ilk günlerini belgeselde şöyle anlattı: “Biz 3 kardeştik. Birlikte Özgür Gündem Gazetesi dağıtıyorduk. Evden çıkınca annem arkamızdan su döküyordu. ‘Siz iyi insanlara emanetsiniz’ diyordu. Özgür Gündem gazetesinde çalışanların iyi insanlar olduğunu biliyordu. Annem o insanlara inanıyor, güveniyordu. Ama polislere güvenmiyordu. Her gün ‘hangi çocuğum eve sağlam gelecek, hangisi gelemeyecek’ diye düşünüyordu.”
En az 300 gözaltı
90’lı yıllarda kente gelen uluslararası bir heyetin kendisiyle de görüştüğünü aktaran Yakut, “Bir gün yabancı bir heyet geldi. Bana kaç kez gözaltına alındığımı sordular. ‘En az 300 kere gözaltına alındım’ dedim. Şaşırdılar, ‘nasıl 300 kez gözaltına alınır insan’ diye sordular” dedi.
Suçu gerçekleri halka ulaştırmaktı
O dönem birçok küçük generalin katledildiğini söyleyen Kalo, “Onların suçu neydi? Biz hiçbir zaman kendimizi savunamıyorduk. Savunabileceğimiz bir şeyimiz yoktu. Polis bizimle karşı karşıya geldiği zaman, ‘siz niçin bu gazeteyi dağıtıyorsunuz?’ diye soruyordu. Bizim suçumuz, Azadiya Welat ve Özgür Gündem’i dağıtmaktı. Halkı aydınlatıyorduk. Biz suçluyduk! Çünkü gerçekleri halka ulaştırdığımız için suçluyduk!” ifadelerini kullandı.
Korkudan bağıramıyorduk
“O günler çok farklıydı. Şimdi bakıyorsun, herkes ‘o günler güzeldi’ diyor. Ölüm vardı, katliam vardı, her şey vardı” diyen Kalo, şunları söyledi: dağıtım yaptığı sırada polisten kaçtığı bir anı şöyle anlattı: “Suriçi’nde Melik Ahmet Caddesi üzerinde Özgür Gündem ve Azadiya Welat dağıtıyordum. Televizyonda dağıtımcılar, ‘yazıyor yazıyor’ diye bağırıyordu. Biz korkudan bağıramıyorduk. Bir gün dağıtım yaparken, bir ihtiyar montunu üstüme attı. Beni sakladı, yoksa o zaman beni götüreceklerdi. Hiç unutmuyorum.”
Sadece polis değil, Hizbullah da saldırıyordu
Uğradığı saldırılara değinen Kalo, “Burnuma bakın, darbelerle dolu. O günlerin darbeleri. O günleri ancak dağıtımcılar anlatabilir. Sadece polis değil, Hizbullah da saldırıyordu. Bir gün Hizbullah üyesi biri ‘Heval bir gazete verir misin’ dedi. Bir gazete verdim, elimi büktü, ‘Allah-u Ekber, katli helal’ dedi ve bıçağı bana sapladı. Ölümü gördüm. Kaçtım, bir esnaf gördü beni, ‘Ölümden kaçıyorsun, ölüme gidiyorsun’ dedi. O zaman bir taksi tuttum, her tarafım kan içindeydi. Taksici bana ‘senin her tarafın kan, arabamı kirleteceksin’ dedi. Ben de ona ‘Ayıp, ayıp, nasıl koltuktan bahsedersin’ dedim. O günleri hatırlıyorum… Duygulara kapıldığı zaman, insanın içinden ağlamak geliyor. O günleri çok anlatamıyorum. Gözlerim doluyor” diye anlattı.
Neler yaptılar neler. El aman…
Dağıtım yaptığı sırada polis tarafından darp edilmesini anlatan Kalo, “Bir gün yine Özgür Gündem dağıtıyorum, bir polis ‘Lan gelsene buraya’ dedi. Gidemiyorum, gidersem beni tutuklayacak. Kaçtım, bana doğru geldiler, 40-50 polis bana saldırdı. Elimde Özgür Gündem, hepsini alıp yaktılar. Bir polis ‘Lan telefonunu versene’ dedi. Ben de ona ‘Ayaklarımı kırdın, kulaklarımı patlattın, telefon nasıl sağlam kalsın’ dedim. Beni Çevik Kuvvet’e götürdüler. Burada sopalarla kafama vurmaya başladılar. Kanlar ayaklarımdan akmaya başladı. Bir genç kanamayı durdurmak için sarı, kırmızı, yeşil puşi ile sardı. Bana ‘kesk, sor û zer puşiyi nereden getirdin’ diye sordular. Bilmiyorum dedim, yine vurdular. Üstüme çullandılar, darp ettiler. ‘Allah için durun’ diyorum, durmadılar. Yine üstüme çullanıp vurdular. Gece 12’de yaralı bir şekilde, kanamam devam ediyor, hastaneye götürdüler. Yasa gereği götürdüler. Arabanın içinde yine dövdüler. ‘Beni hastaneye mi götürüyorsunuz, dövmeye mi?’ dedim. Yumruğuyla gözüme vurdu. Gözüm şişti. Gözümüzün önünde küçük çocuklara neler yaptılar neler. El aman…” şeklinde anlattı.
Ölene Kadar
Yaşadığı işkencelerin etkilerinin hala sürdüğünü dile getiren Kalo, şunları anlattı: “Bir çalışan arkadaşımız emniyeti aradı, ‘Kalo gözaltında mı?’ diye sordu. ‘Kalo öldü’ dediler. O kadar işkence yaptılar ki, öldüğümü sandılar. Telefon açmak istedim, ölmediğimi söylemek istedim. İzin vermediler. ‘Biz sizi cezaevine atmıyoruz, yavaş yavaş ölmeniz için gözaltında tutuyoruz’ dediler. Hala konuşamıyorum. Dişlerimi penseyle çeken polisler gördüm. O yaşadığım işkenceler hala etkisini gösteriyor. Bazen konuşmalarımda dahi o işkenceler etkisini gösteriyor. İnsanlar bazen yaralarımı görünce, ‘Kalo yine ne oldu sana?’ diye soruyor. Gazetelerimin hepsi kan oluyordu. Okurlara kanlı gazete verirdim, insanlar hayret kalırdı. Ben kararlıydım, anneme de söylüyordum, ‘Ölene kadar bu gazeteyi dağıtacağım’ dedim. Ailem de kararlı olduğumu biliyordu.”
Kurşun izleri
Polisin silahlı saldırılarının izlerini taşıdığını ifade eden Kalo, “Bir defasında bir polis kurşun sıktı, hala izleri var. Korkudan odunların üstünden atladım, bir eve girdim. Bir kız kapıyı açtı, kadına ‘anne beni öldürecekler’ dedim. ‘Kim öldürecek’ diye sordu. ‘Polisler öldürecek’ dedim. Elbise sepetinin içine koydu beni, elbiseleri üstüme attı. Gözlerimden yaşlar akıyordu. Ağlıyorum, ‘teyze beni öldürecekler’ diyordum. Kadın, ‘Ben burada olduğum sürece kimse seni öldüremez’ dedi. Akşama doğru dağıtım bürosuna giderken, sorumlu arkadaşlara durumu anlattım. Sorumlu arkadaşlar bana baktı, bir dağıtımcı arkadaşın bugün polisin silahlı saldırısında katledildiğini söylediler. Bana ‘Biz senin öldüğünü biliyorduk’ dediler” diye anlattı.
‘Çekirdeğin rolü çoktu’
“Bir dağıtımcının görevi ne kadar çok biliyor musun?” diyen Kalo, “Bir okur günün birinde bana ‘Kalo elhamdülillah bugün gazeteyi okudum’ dedi. Yanındaki 5 kişi de aynı gazeteyi okumuştu. Düşündüm, dağıtımcının görevinin ne kadar önemli olduğunu anladım. Çekirdek sattığım o günler… O çekirdeği kamuflaj yapardık. Çekirdeğin rolü çoktu. Eğer o çekirdekler olmasaydı, insanlara nasıl gazeteyi dağıtırdık” diye noktaladı.
MA / Özgür Paksoy