İstinaf mahkemesi, Kemal Kurkut’un “saldırgan eylemci” olduğunu ve polisin silah kullanma koşullarının oluştuğunu iddia ederek, aileye tazminat ödenmesi kararını bozdu.
Diyarbakır’da 2017 yılında gerçekleşen Newroz kutlamaları sırasında polisler tarafından öldürülen üniversite öğrencisi Kemal Kurkut’un ailesinin, “hizmet kusuru” gerekçesiyle İçişleri Bakanlığı hakkında açtığı davada verilen 256 bin TL maddi ve manevi tazminat kararı bozuldu. Gaziantep Bölge İdare Mahkemesi 3’üncü İdari Dava Dairesi, Diyarbakır 3’üncü İdare Mahkemesi’nin idareyi sorumlu ve kusurlu bularak verdiği tazminat kararını, ailenin aleyhine bozdu.
Polislerin meslekten çıkma kararının iptal edilmesi gerekçe gösterildi
İstinaf Mahkemesi kararına, Diyarbakır 7’nci Ağır Ceza Mahkemesi’nin polis Yakup Şenocak hakkında verdiği beraat kararı ile hükmün kesinleşmesi sonrası olay yerinde bulunan tüm polisler hakkında yeniden soruşturma başlatılması kararını gerekçe gösterdi. İstinaf Mahkemesi’nin kararıyla, Kurkut davasında yargılanan Yakup Şenocak ile soruşturma aşamasında şüpheli olarak ifadesi alınan polis Onur Mete’nin de Diyarbakır İl Polis Disiplin Kurulu tarafından meslekten çıkarıldığı ortaya çıktı. Kararda, Diyarbakır İl Polis Disiplin Kurulu’nun 25 Ocak 2019’da 2 polisi meslekten çıkardığı ve yapılan itirazlar üzerine Diyarbakır 2’nci İdare Mahkemesi’nin meslekten çıkarma kararını iptal ettiği belirtildi. İstinaf Mahkemesi, bu durumu da kararına gerekçe gösterdi.
Silah kullanma koşulları oluşmuştur dedi
İstinaf, Kurkut’un öldürülmesinin “yasal sınırlar içinde kaldığını” belirterek, bunu da “2559 sayılı Polis Vazife Salahiyetleri Kanunu” ile İçişleri Bakanlığı tarafından 19 Mart 2017’de il emniyet müdürlüklerine gönderilen ve “koşulların oluşması durumunda tereddütsüz silah kullanma” yetkisi veren genelgesine dayandırdı. İstinaf, genelgede yer alan “Zor ve silah kullanma yetkisi kanunlarda açık bir şekilde belirtilmiştir. Gerekmediği ve şartları oluşmadığı müddetçe hiçbir şekilde silah kullanılmayacak, şartlar oluştuğunda usulüne uygun silah kullanmakta tereddüt edilmeyecek, ancak personelimiz hedef göstermeksizin ve kargaşa çıkartabilecek şekilde havaya ateş etmeyecektir” şeklinde bakanlığı savundu.
Saldırgan bir eylemci iddiasında bulundu
İstinaf, “Olayın oluş şekli dikkate alındığında, davacılar yakınının Nevruz alanında eylem yapmak için Nevruz alanına yakın yerde bulunan kasaptan uzun bir bıçak temin ettiği (…)” ifadeleriyle Kurkut’un “saldırgan bir eylemci” olduğunu iddia etti. İstinaf, polislerin Kurkut’u ikaz ettikleri yönündeki beyanlarını doğru kabul ederek, şunları belirtti: “Tüm ikazlara uymayan davacılar yakınına yönelik güvenlik görevlilerinin silah kullanma yetkisinin oluştuğu, davacılar yakınına hedef alınmadan ikaz niteliğindeki açılan ateş sonucu yerden seken merminin isabet etmesi sonucu vefat eden davacının tüm bu süreçteki saldırgan eyleminin (ve ayrıca yaralı olmasına rağmen saldırgan tutumuna devam eden eyleminin) oluşan zarar ile idarenin sunduğu güvenlik hizmeti arasındaki illiyet bağını kestiği, idareye yüklenebilecek hizmet kusurunun bulunmadığı sonuç ve kanaatine varılmaktadır.”
İstinaf, olayda idarenin güvenlik hizmetinde kusuru bulunmadığını, Diyarbakır 3’üncü İdare Mahkemesi’nin verdiği tazminat kararının hukuka aykırı olduğunu ve tazminat talebinin reddine karar verdi.
Avukatlar itiraz etti
Kararı değerlendiren Kurkut ailesinin avukatı Serdar Çelebi, Diyarbakır Valiliği’nin olayın ardından yaptığı “canlı bomba” açıklamasını anımsattı. İlk günden bu yana olayın üstünün örtülmek istediğine işaret eden Çelebi, İstinaf Mahkemesi’nin verdiği kararı, “Tabiri caizse ‘Kemal Kurkut’un bunu hak ettiğini’ söyleyip, davayı tümden reddetti” şeklinde yorumladı.
Kararın hukukla açıklanamayacağını vurgulayan Çelebi, “Valiliğin açıklamasıyla birlikte idare olayın seyrini farklı bir mecraya taşımak istedi. Ama çekilen fotoğraflar, tespit edilen diğer hususlar çok da gizlenecek bir olay değildi. Ama son kararla beraber aslında idarenin başta ulaşmak istediği sonuca mahkeme yoluyla, hukuk adına verilmiş bir kararla ulaşıldı gibi görünüyor. Bunu bir hukukçu olarak kabul etmemiz mümkün değil. Çünkü savcılık kasten öldürmeyle ilgili bir iddianame hazırlamış. İdari soruşturmalar var, İçişleri Bakanlığı müfettişlerinin yürüttüğü soruşturmalarda polislerin mevzuata uygun hareket etmediğini ve kusurlarının olduğunu bir polisin görevden alınması, diğerlerinin disiplin cezasını almasına dair kararları var. Ceza yargılaması sonucunda failin tespit edilememesine dair bir tespit var. Orada silah kullanmayı meşru kılacak herhangi bir belirleme bir tespit de yok. Tüm bunlar ortayken İstinaf Mahkemesi’nin olayın esasına inerek Kemal Kurkut’un buna maruz kalmasını hukuka uygun bularak, buna karar vermesi kabul edilebilir bir durum değildir” değerlendirmesinde bulundu.
Failin ifadeleri
İstinafın Kurkut’u “saldırgan” olarak göstermesine tepki gösteren Çelebi, şunları söyledi: “Kemal Kurkut, bıçağı polise saldırıda kullanmamıştır. Polisin üzerine gelmemesi için bıçağı kendisine doğrultmuş, kendine zarar verme tehdidinde bulunmuştur. İstinaf Mahkemesi’nin belirttiği gibi polise bir saldırı söz konusu değildir. Evet, bir iki ifadede var, kim söylemiş bunu: Fail söylemiş bunu. Fail kendini kurtarma, silah kullanmayı meşru kılma adına kendisine saldırıldığını, kendisini patlatacağına dair beyanlarda bulunarak, silah kullanmayı hukuka uygun hale getirmeye çalışmış. Onun dışında bütün polisler verdiği ifadede, Kurkut’un elindeki bıçağı kendisine doğru salladığını söyledi. İstinaf Mahkemesi bunu görmek istememiştir. Bunu gördüğü anda çok farklı sonuçlar çıkacaktır.”
Katillere değil haberciye ceza
Kemal Kurkut’u öldürmekle suçlanan polis beraat ettirildikten sonra, üstüne bir de Kurkut suçlanırken, vurulma anını fotoğraflayan gazeteci Abdurrahman Gök 20 yılla yargılanıyor. 21 Mart 2017’de, Newroz etkinliğini takip etmekle görevli olan DİHA muhabiri gazeteci Gök, üstü çıplak olarak koşan Kemal Kurkut’u ve arkasından ateş eden polisleri görünce deklanşöre bastı ve Kurkut vurulup düşene kadar 28 kare fotoğraf çekti. Abdurrahman Gök, daha sonra bu fotoğrafların ‘bedelini’ açılan davayla ödedi. 2018’de gözaltına alındığı ve takipsizlik kararı ile sonuçlanan “örgüt üyeliği ve propagandası” suçlaması 2020 yılında iddianameye dönüşerek önüne konuldu. Gök, bu dosyada “örgüt üyeliği” ve “örgüt propagandası yapmak” iddialarıyla 20 yıla kadar hapis istemiyle yargılanıyor. O günlerde konuşan Gök, “Davalar, soruşturmalar ve baskıların tek nedeninin, Kemal Kurkut fotoğrafları olduğunu biliyorum. 16 yıldır gazetecilik yapıyorum. Bu süre boyunca bu kadar yoğun bir soruşturmaya maruz kalmamışken, bu fotoğraftan sonra bu kadar soruşturmaya, baskıya maruz kalmak başka bir şekilde açıklanamaz. Kemal Kurkut davasındaki polisin beraat etmesi ve benim 20 yıl hapisle yargılanmam Türkiye’nin içerisinde bulunduğu en net fotoğraftır” demişti.
Ankara Katliamı’ndan kurtulmuştu
Adıyamanlı Alevi bir ailenin en küçük çocuğu olan Kemal Kurkut, Malatya Battalgazi’de doğup büyüdü. Babası Abuzer Kurkut’u ilkokula başladığı yıl kanser nedeniyle kaybetti. Kemal ve ağabeylerini anne Sican Kurkut işçilik yaparak büyüttü. En büyük ağabeyi Ercan Kurkut İnönü Üniversitesi’nde okurken gözaltına alınıp bir süre tutuklu kaldı. Cezaevinden çıktıktan sonra devam eden davasından ceza alınca Almanya’ya yerleşti. Batman’da öğretmenlik yapan ağabeyi Ferhat Kurkut ise Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile ihraç edildi. Kemal Kurkut, Malatya İnönü Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Müzik Bölümü öğrencisi idi. 10 Ekim 2015’te Ankara’da yapılan Barış Mitingi’ne katılan Kurkut, saldırıdan yara almadan kurtulmuş, Malatya’ya döndükten sonra rahatsızlanarak hastaneye kaldırılarak bir süre psikolojik tedavi görmüştü.