Seydi Fırat
AKP-MHP iktidarı Kürt sorununda çözümsüzlüğü derinleştirmek, çözümsüzlük hattını tahkim etmek için bölgesel düzeyde Kürtleri kuşatma stratejisine yöneldi, işgallere girişti, bölgesel çapta jeopolitik hakimiyet savaşına girişti, bu çıkmazını daha da derinleştirdi. Gelinen aşamada çıkmaz çöküşe dönüşmüş bulunuyor. Askeri alandaki çıkmaz ve başarısızlığın yol açtığı ağır stratejik maliyet ve maliyetin ekonomiyi çöküşe sürüklemesi bu çöküşün uluslararası ilişkilere de sirayet etmesi iktidarı içeride ve dışarıda büyük bir çöküşe sürükledi. İktidar varlığını ancak zulümle, gaspla, tehditle tahkim edebiliyor.
AKP-MHP iktidarı Kürt halkının özgürlük mücadelesini çok kolay ve çok kısa bir sürede ezebileceğini hesapladı ama hesabı tutmadı. Bir zamanlar Tansu Çiller de benzer havalara girmişti, daha doğrusu devlet onu Kürtlerin direnişini kısa sürede ezebileceğini, ‘zaferin eşiğinde’ olduğuna inandırmıştı. O da kameralar karşısına çıkıp bağıra bağıra, ‘ya bitecek ya bitecek’ diyordu. ‘Taş üstünde taş, omuz üstünde baş bırakılmayacak’ barbarlığını hedef edindi. Bir vahşet konseptiyle Kürt halkına yöneldi ve büyük kıyımlara yol açtı. Ama kendisi insanlık içine çıkamaz duruma geldi. İktidarı çete -mafya iktidarına dönüştü, faili meçhul cinayetleri işleme şebekesine dönüştü.
AKP-MHP iktidarı da Kürt halkına karşı Tansu Çiller iktidarından daha beter bir düşmanlık sergiliyor. Kürt halkı iktidarın zulmüne, yıkımına ve işgal saldırılarına karşı insan hafızasının kolay kolay kaldıramayacağı bir direniş, bir mücadele veriyor. Verdiği mücadelenin bölgesel ve küresel alanda yol açtığı etki son derece büyük. İnsanlığa umut veren, ahlaki, vicdani duruşa saygınlık kazandıran bir mücadele.
Ortadoğu coğrafyasında zalimlerin, diktatörlerin kanlı ve kıyıcı portrelerine karşı bu coğrafyanın özgürlük portesini, vicdan portesini, hak, adalet mücadelesinin portresini ve özgürlüğe susamışlığın muhteşem hikayesini sunuyor.
Bu gerçek karşısında AKP-MHP iktidarının Kürt sorunun çözümsüzlüğü, işgal politikaları ve tek adam rejimi üzerinde bir gelecek inşa etme kurgusu yürümüyor. Bu kurgunun toplum üzerinde, toplumsal dinamikler üzerinde yaratığı tahribat, yarattığı yıkım her yönüyle yüklüdür. Toplum buna tepki veriyor, Kürt halkı, emekçiler, ezilenler, kadınlar, öğrenciler, meslek odaları, esnaflar buna tepki veriyor. Tüm bu kesimler iktidarın zulmüne, talanına, yıkımına ve yalanına karşı bir mücadele içinde.
Büyük bir mücadele yıllı geride kaldı. 2022 birçok yönüyle daha tayin edici bir yıl olacak. Gelinen noktada insanlarda zulme dokunma, zulümle hesaplaşma, zulmü bertaraf duygusu istenci şimdiden belirgin biçimde öne çıkmış bulunuyor. Bu daha da gelişecektir, gecikmeli de olsa Türkiye genelinde böyle bir yoğunluğun ortaya çıkmış olması önemli.
Toplum iktidarın boğucu ve karartıcı etkisinden, zulmünden sıyrılmak istiyor. Devrimci, demokratik güçlerin, demokratik muhalefetin etkileyici yol gösterici bir konumda olması gerekiyor. Toplumun tepkilerine, taleplerine öncülük etmesi, bu yönlü bir öncülükle iktidarın çürümüşlüğüne son verebilir. Eğer bu başarılmazsa iktidar toplumsal tepkileri hiçleştirir, çürütür. Bu ihtimal her zaman vardır. Diğer taraftan CHP de en az iktidar kadar toplumun tepkilerini, taleplerini boşa çıkarma uğraşında. CHP iktidarın toplum karşıtı siyasetini tahkim eden bir siyaset izlemekte. Devrimci, demokratik muhalefetin CHP’nin bu siyasetini aşması gerekiyor. Aşarsa gelişme kat edebilir. Aşarsa Türkiye’nin önünü açabilir, demokratik muhalefet gelişim katedebilir. Çöküş karşısında belirleyici bir alternatif konumunu da yakalayabilir.