Muhalefet “erken seçimde” ısrarlı. Son günlerin muhalefeti oluşturan partilerinin en önem verdikleri slogan budur desem çok yanlış olmaz. Tabii erken seçim isteyen, eğer bu talep iktidar tarafından karşılanırsa kazanacağından emin olmalı, ki bu cephede estirilen rüzgar da bu yönde. Muhalefetin en büyük partisi olarak CHP bu söylemin başını çekiyor. İyi parti ise “Biz Çözeriz!” sloganıyla sahnede. HDP ise bu yönde muhalefet partileri arasında bir koordinasyon oluşturmanın peşinde. HDP Eş Genel Başkanları Pervin Buldan ve Mithat Sancar, Meclis’te “erken seçim önergesi” verilmesi için muhalefet partilerine ziyaretler bile yaptılar.
Peki ama Türkiye’nin hali bu “erken seçim” sloganı etrafında bir değişimi tetikleyebilir mi? Bence bu sorunun cevabı “evet” değil. Değil çünkü Türkiye’nin içinde bulunduğu koşullar seçimin erken yapılmasından çok, seçim yapılabilir mi, yapılırsa hangi güvenlik koşullarında yapılır ve tabii en önemlisi de yeni iktidarın ne türden bir iktidar olacağının netliğe kavuşturulması gibi konuların tartışılmasını daha önemli kılan koşullardır da ondan! Dolayısıyla muhalefet partilerinin bu konularda fikir ve çözüm üretmek yerine sürekli olarak “erken seçim” sloganını gündemde tutmakla bir değişimi tetikleyebilmeleri bence mümkün değil.
Kaldı ki muhalefetin tavrı sanki bu iktidar gider ve kendi kurdukları ittifak iktidara gelirse Türkiye’nin sorunları çözülecek. Bence AKP iktidarının son dönemde aldığı form ve yönetim yaklaşımı ülke yönetim mekanizmalarında öyle hasarlara neden oldu ki “reformist” bir bakış açısıyla bu sorunları çözmek bence artık imkansız. Kaçınılmaz bir biçimde yeni iktidarın kendini “kurucu bir iktidar” gibi düşünmesi lazım. O zaman da şu soru bana çok anlamlı geliyor: “Kürt sorunu” adını verdiğimiz sorunu konuşmayı dahi beceremeyen, Kürtlerin talepleri başta olmak üzere ülkedeki azınlık kimliklerin taleplerini siyasete taşımak amacıyla hareket eden ve ülkenin üçüncü büyük partisi olan HDP ile bırak konuşmayı, çoğu zaman yan yana bile görünmekten kaçınan bir muhalefet böyle bir “kurucu” özelliği taşıyabilir mi? Bu sorunun da cevabı herhalde “hayır” olmalı.
Bu nedenlerle ve bunlara daha başkaları da eklenebilir kuşkusuz, gelecek seçimin galibinin “Millet İttifakı” olması olasılığı öyle “erken seçim de erken seçim!” sloganıyla sağlanabilecek bir durum değildir. Evet anlıyorum ki muhalefet partileri, tabii ki farklı partiler, farklı vizyonları var ve farklı kesimlerin taleplerini taşıyorlar. Ama eğer amaçları, ülkede neredeyse ekonomik ve sosyal bir yıkım mertebesinde bir iktidara dönüşmüş bulunan AKP ve küçük ortağı MHP’nin açtığı hasarları gidermekse önce yukarıda sorduğumuz soruların cevapları konusunda bir anlayış belirlemeleri gerekmektedir. Üstelik bunu yaparken iktidarın muhalefet partileri arasındaki yaratmaya çalıştığı çatlakları da dikkate almamaları ve birlikte davranmaları önemlidir.
Böyle bir cesur adımın atılabilmesi için HDP’nin de ittifak içinde yer alması gerekli de değildir. Ama HDP için önemli olan “gelecek iktidarın” ne türden bir iktidar olacağı konusunun netleştirilmesidir. Yani “gelecek iktidarın”, ülkede ne seviyede bir demokrasi kuracağı, ne seviyede bir özgürlük ortamı oluşturacağı ve en önemlisi de Kürt sorunu gibi bir sorunun çözümü için nasıl bir yaklaşım benimseyeceği çok daha önemlidir. Bu nedenle de “erken seçim”den çok “seçim sonrası Türkiye” nasıl olmalıdır sorusu çok daha hayati bir sorudur. Ve asıl tartışılması ve gündemleştirilmesi gereken de bu sorudur.