Yeni bir yıl başladı, başladığı günden bu yana bir öncekini aratacak ivmeyle. Ekonomik kriz tırmanmaya, şiddetlenmeye devam ediyor. Siyasi iktidar yönetememesinin bedelini halklara, emekçilere, yoksullara ödetiyor. Kendisi ve sermaye yandaşlarının yerini garantilemek için dur durak demeden buldozer gibi yaşamı çiğneye çiğneye varlığını sürdürebileceğini sanıyor.
Senenin ortasını zor getireceği artık açıkça görülüyor. Sürdürdüğü öfke ve saldırı hezeyanı bunun göstergesi. İktidar ortağı erken seçim mümkün değil dese de AKP çoktan ilçelerde seçim paniği içinde. HDP siyasi kriz ve ekonomik krizin çözümünü başından beri demokrasinin yeniden örülmesi gerektiğini belirterek siyaseti halklarla birlikte yeniden örmeye hazır, halkların iradesine başvurulmasının zorunluluğunu, parlamenter sistemin barışı yeniden yapılandırarak işletilmesi gerektiğini üstüne basa basa dile getirerek sandığı işaret ediyor.
Siyasi iktidar ise desteğini esirgemediği kapitalistlerle birlikte saldırısını hukuksuz, yaşamın gerçeklerine, halkların iradesine inat sürdürüyor. Çıldırasıya saldırıyor, saldırılara yol veriyor. Kanımca bunu böyle sürdürebileceğinin aymazlığında artık duramıyor, kendini kontrol edemiyor. Koptu gidiyor.
Büyük olasılıkla küresel kapitalizmin gücünden yararlanacağını ve alınan yeni sermaye yatırımlarına desteğini sürdürürse siyasette kalabileceğini düşünüyor. O yüzden başı dönmüşçesine bir yandan uluslararası tavizler veriyor, BAE’li Katarlı vb. yetkilileri ile anlaşmalar yaparak, onların kurumlarda, doğal alanlarda varlık sahibi olmalarına destek oluyor. Diğer yandan son hız “yangından mal kaçırırcasına” doğal ve kültürel varlıkları yapılaştırmaya, sermaye değerlendirme alanı haline getirmeye devam ediyor. Bu süreçlerde hukuku ortadan kaldıralı nice zaman oldu, yasaları ve ilkeleri zaten tanımıyor, yaşamın hak ve özgürlüğü hiç mi hiç umurunda değil, daha da ileri gidip şirketlere -her türlü saldırıya devam edin ben arkanızdayım- güvencesini de sağlamış durumda.
Her saldırıya karşı duranlar, emek verenler olarak bu saldırı hızını, yaşamı nereye sürüklediklerini, yaşamı nasıl yok ettiklerini, etmeye çalıştıklarını, bunu yaparken umarsızca ve gözleri kör olmuşçasına yaptıkları uygulamalar tüm boyutları ile gözümüzün önüne gelecek. Siyasi iktidarın -gidersem her yer yangın yeri olsun, gidene kadar sömürebildiğim kadar sömüreyim – stratejisi gün gün her birimizin yaşamının içine sirayet etmiş durumda.
Diyarbakır Suriçi 2016’dan bu yana savaş ve inşaat araçları ile yerle bir edildi, nesillerce Suriçi’nde yaşayan halklar evleri barkları başlarına yıkılarak yerlerinden zorla edildi. Yapılan TOKİ beton yapılarını ya da fotoğraflarını gördünüz mü bilmem. Bir an Sincan ya da başka bir cezaevinin fotoğrafını yanlışlıkla bastılar diye düşündük. Yeni Suriçi; F tipi cezaevi tarzındaki konutları, sürecin politik arka planı ile birlikte, içi boş korku filmlerini aratacak görüntüde, savaş harabesi olarak duruyor.
Bir kare de Sinop’tan. Sinop Nükleer Güç Santralı’na karşı Sinop halkının, ekoloji örgütlerinin, emek ve meslek örgütlerinin, yurttaşların verdiği hukuk mücadelesi; santralın yapılacağı yerde yapılan bilirkişi keşfinden ve bilirkişilerin belirlemelerinin ardından sürüyor. Siyasi iktidar ortada henüz bir şirket olamamasına rağmen Nükleer Güç Santralı’nın Sinop’ta yapılması için ÇED olumlu kararı vermiş, Santral; Uluslararası sermaye pazarına sunulmakta. Bizler ekoloji örgütleri mahkemenin bu aymazlığa son vermesi için hukuk mücadelesini sürdürüyoruz. İktidar, pazara çıkardığı siyasi proje ile iki stratejik hamleyi yapıyor. İlki, sanırım okudunuz gazetemizde, geçtiğimiz günlerde yazıldı, Avrupa Birliği komisyonu Nükleer santrallardan ve doğal gazdan elde edilecek enerjinin sürdürülebilir olduğuna dair hazırladığı taslağı üye ülkelere yolladı. Siyasi iktidar NGS yaptırarak, bertaraf edilemeyen radyoaktif atıkların alımına talip olduğu kadar; Nükleer Güç santralların ve doğalgaz çevrim santrallarının yenilenebilir sayılmaya başladığı politik süreçten yararlanmaya çalışıyor.
Bizler mi! Her yeni gün daha fazla bedel ödeyerek yaşayan bizler; bu süreci durdurmaya, yaşamı yeniden örmeye kararlıyız. Bu topraklarda yaşayan özgürlük, eşitlik ve barış için politik yaşamın kurulması gerektiğinde buluşanlar, emekçiler, işçiler, kadınlar, emeğin güvencesizlikten kurtaracak olanlar, ötekileştirmeyi, şiddeti, saldırıyı ret edenler, yaşamı, yaşam alanlarını, doğal ve kültürel varlıkları canı pahasına koruyanlar, mücadele edenler; Bizler özgür yaşam için umudumuzu hiç kaybetmedik. Gün gün, ilmek ilmek yan yana omuz omuza dayanıştık, birlikte mücadele ettik. Saldırıları en zor şartlarda tekçi, patriyarkal, faşist siyasi iktidara ve kapitalist sisteme rağmen bedel ödeme pahasına göğüsledik. Bizler; söz ve yetki halklara tanındığında bu saldırıları yapanların planlarını durdururuz, yaşamı özgürleştiririz. Yaşamı da yüzlerce yıllık uygarlık izlerini, belleği de kültürleri de birlikte koruruz. Gelecek umutlarını yeniden yeşertiriz. Bizler hazırız…