Her ideoloji, sonuçta “boğazdan” (maddi koşullar) geçer. Zaten, “bizden olandan alışveriş yapın” dan başlayan örgütlenme belirli bir noktaya gelmişti; “türban” oyunuyla iktidar olunduğunda yine bunlar “ödüllendirilmeli”ydi. Nasıl olsa, bir zamanlar solun önderlik ettiği gecekondu halkı vb artık önlerindeydi, ev ev “kayıt” edilen yandaş olma potansiyeli yüksek aile ve kişilere her türlü olanaklar sunuldu: Maaş, mevki vs. Bu olanaklara hangi aç “hayır” diyebilirdi ki? Kömür, makarna, buzdolabı vs hep bu mahalle-mahalle belirlenen ailelere (asla kendilerinden olmayanlara değil) yönlendirildi. Daha önce mahallelerindeki solcular ne makarna ne de başka bir şey veriyor; “bu sadaka değil, sistem sorunudur” diyorlardı. Bugünkü kayıtlara göre, en az 3 milyon aileye maaş bağlanmış durumdadır ve bu aileler en az üç çocukludur! Yoksulları tam da boğazlarından yakalamışlardı ve sonuçta asalak bir toplum yaratıldı. Kaynak için de “babalar gibi satılacak” olan limanlar, fabrikalar, madenler vb vardı. Hiçbir özelliği olmayan kişiler, hiç hak etmedikleri yerlere getirildiler; müdür, şef vb yapıldılar; ihaleler, kendi paylarını da almak kaydıyla, kendi yandaşlarına verildi. “Bu halk niye bir türlü olanı biteni anlamıyor” diye yakınanlara, “beleş” yaşayanların ülkenin kaçta kaçını oluşturduğunu hesaplamalarını öneririm. 40 Haramiler gibi ülke talan edildi, Deli Dumrul masal değil gerçek oldu!
Dedik ya, “insan hazza ulaşma, acıdan kaçınmaya” evrimleşmiştir; “yan cebime koy”! Bakın birçok davranışın temelinde, ne yazık ki bunun olduğunu göreceksiniz. Ülkeyi “babalar” gibi satanlar, çıkar için öz babasını satacak bir kitle yarattılar. Eğitim sisteminde, sınıfta kalmanın kaldırılmasına kaç ebeveyn karşı çıktı? “Vergi barışı” deyip kaç hırsız aklandı? Olumsuz pekiştirmenin, olumlu pekiştirmeyi yendiği bir davranış ortamı şekillendi.
Pekiştirilen insan davranışlarının tekrarlanma olasılığı yüksek olur, çünkü birey doyum sağlar ve bu pekiştirmede iki şekilde olur. Olumlu pekiştirmede selam verdiğiniz insan selamınıza karşılık verdiği sürece ona selam vermeye devam edersiniz. Olumsuz pekiştirmede ise, birey için olumsuz olan bir durum (örneğin, öğrenci çalışmadı zayıf alacak), bireyin yaptığı bir davranışla (bu öğrencinin kopya çekmesi) ortadan kalkıyorsa; bu davranışın gelecekte tekrarlanma olasılığı da artar. Hortumcular, rüşvet alıp verenler, yalan söyleyenler, hırsızlar vb böyle böyle yetişir. Üretenin değil, tüketenin-çalanın ödüllendirildiği bir ülkede, öğrenci niye öğrenmeye çalışsın ki, bir esnaf niye vergi versin ki!? “Ahlaki çöküntü” mü dediniz; güleyim bari, “Ben dindarım ya, yetmez mi?”, “Bunları söyleyenler vatan hainidir, teröristtir”…
Bakın çok küçük ama etkisi oldukça büyük bir ayrıntı da sokaktaki cahil bırakılmış insana, Kasımpaşalı ağzıyla konuşmaktır: “Hah, işte tam da benim gibi” dedirten bu davranış şekli, bilerek değil zaten kendisi de öyle olduğu için yapılan davranıştır ve sokaktakinin böyle kişiyle özdeşim kurmasına yol açar. Böylelerinin “gezi zekalıları” anlayabilmeleri, “gezi zekalıların” böyle davranması olanaklı mı? Eğitimi de yerlerde süründürüp cehaleti besledin mi, deme gitsin!
Son olarak, küçük bir matematik hesabı: “Demokrasi bir tren”di ya, demokrasiyi oy vermek sananlar için de, onaltı yıl önce doğanlar hemen hemen oy kullanacak hale geldiler; onlar büyüyünceye kadar da 2,6 milyon “olmayan kişiyi” mürekkep lekesi ve yerinde sayımı “atlayarak”(kayıtlarda her şey uygun görünüyordu!) “var yaptılar”! Eee,“oy kullanma demokrasisi” sizin değil miydi, “alın işte her şey kitabına uygun”du! Demografik açısından bakılacak olursa, basit bir hesap bilgisi olana göre, “aklı başında olanlar” 2 kişiden 1 doğurup %50 azalıyor, ama doğurmaya “kader-fıtrat” veya “devletin katkısı” olarak bakanlar ise “3 de yetmez 5 tane” diyordu. Ve sen hala,“seçimsandık” vb diyedur “seni kendi avuntunla vuruverdiler”, geçmiş ola!