Demokratik Suriye Meclisi’nin Mısır temsilcisi Leyla Mûsa, Kürt-Arap diyaloğu ve ittifakının önemine dikkat çekti: İki halkın ulusal güvenliği birbirine bağlıdır çünkü her ikisi de bu kadim toprakların kadim halklarıdır. Her iki halk da diyalektik bir ilişki çerçevesinde varlığını yani kimliğini koruma etkisiyle bir araya gelmeli
Demokratik Suriye Meclisi’nin (MSD) Mısır temsilcisi Leyla Mûsa, Ortadoğu’da Kürt-Arap diyaloğunun önemli olduğunu belirterek “Bölgede halkların bu ittifakı sayesinde inançlar ve tüm etnik kökenler birlikte yaşıyor. Bu nedenle Arap ve Kürt halkları birlik olmalı ve stratejik bir ittifak kurmak için bu fırsatı değerlendirmeli” dedi. Kürdistan Demokratik Barış Partisi Eşbaşkanı Talal Mihemed de, çözüm için Şam rejiminin Özerk Yönetim’le masaya oturması gerektiğini söyledi
Suriye’de başlayan savaş 10 yılı geride bırakırken Şam hükümeti ortaa koyduğu tavırla sorunu derinleştiren bir rol oynuyor. Suriye’nin parçalanmayla yüz yüze bırakılırken Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi nasıl hem demokratikleşmenin sağlanacağını hem de toprak bütünlüğünün sağlanabileceğini pratikte ortaya koymuş durumda. Bu çözüme yanaşmayan Şam rejimi, Suriye topraklarında kendi hakimiyetini kurmaya çalışan Türkiye ile masaya oturmayı tercih ediyor.
Rejim Türkiye ile görüşüyor
30 Aralık 2021’de Suriye rejimini Türkiye ile Ürdün’de bir görüşme gerçekleştirdiğine dair bilgiler gazetelerde çıkmıştı. Görüşmede Kuzey ve Doğu Suriye’ye dönük ortak operasyonun tartışıldığı iddia edildi. 1939’da Hatay’ı kendi topraklarına katan Türkiye şimdi de Suriye’deki krizi fırsat bilerek Suriye topraklarının yüzde 12’sini ele geçirdi.
ANHA’ya konuşan Kürdistan Demokratik Barış Partisi Eşbaşkanı Talal Mihemed, Şam hükümetinin tutumuna ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Şam hükümetinin zorbalığını sürdürebilmek için herkesle anlaşabileceğin söyleyen Mihemed, iktidarın hükümetin tek amacının iktidarını korumak olduğunu belirtti. Suriye’nin bu halde olmasının sorumlusu olarak hükümetin politikalarına işaret eden Mihemed, Türkiye gibi bölgenin demografik yapısını değiştiren güçlerle masaya oturan Şam hükümetinin Özerk yönetimle diyalog kurmayı çeşitli bahanelerle reddettiğini söyledi.
Özerk Yönetimin amacının Suriye’nin toprak bütünlüğünü korumak olduğunu ifade eden Mihemed, buna rağmen Suriye rejiminin Özerk Yönetim’e yaklaşımının doğru olmadığını ve çözümü getirmediğini sözlerine ekledi. Şam ve Ankara arasında görüşmelerin olduğuna dair çıkan haberleri de değerlendiren Mihemed, görüşmelerin hiçbir zaman kesilmediğini, güvenlik yetkilileri arasında sürdüğünü belirtti. Bu görüşmelerin krizin ömrünü uzattığını söyleyen Mihemed, Türkiye’nin Suriye topraklarını istediğini ve Şam rejiminin de kendi iktidarını sağlamlaştırmaya çalıştığına dikkat çekti.
Askeri çözüm çare değil
Şam hükümetinin Özerk Yönetim ile anlaşmaya varması halinde Türkiye’nin Suriye topraklarını işgal edemeyeceğini vurgulayan Mihemed, Şam hükümetini askeri çözümler aramaktan vazgeçmesi gerektiğini dile getirdi. “Askeri çözümler Suriye’yi viran etmekten başka bir işe yaramayacaktır. Suriye halkı yıllardır bu dayatmacı siyasetin bedelini ödüyor. Askeri çözüm yöntemlerinde ısrar etmek baskı ve zorbalık siyasetinde ısrar etmektir” ifadelerini kullanana Mihemed son olarak, “Şam hükümeti Özerk Yönetim ile ciddi bir diyalog kurduğunda Suriye’de akan kan duracak. Özerk Yönetim projesi çerçevesinde Suriye’de demokratik bir model inşa edilmeli” dedi.
Leyla Mûsa: Arap ve Kürt halkları birlik olmalı
Suriye Demokratik Meclisi’nin (MSD) Mısır temsilcisi Leyla Mûsa da ANHA’ya verdiği röportajda, Ortadoğu’da Kürt-Arap diyaloğunun önemi konusunda şunları söyledi:
“Yeni stratejiler var ve haritalar yeniden çiziliyor. Bu stratejiler genel devletlerin çelişki ve çatışmaları ile halkın iradesinin yok sayılması üzerine kuruluyor. Fakat çoğunlukla çizilen bu harita ve stratejiler de biliyoruz ki halkın hiçbir şekilde çıkarları gözetilmiyor. Bu durum halkların özgürleşmesi önünde büyük engellerdir. Ayrıca bölgedeki devletlerin çoğu mevcut savaşla birlikte büyük krizler yaşıyor ve çıkmazda. Bölgedeki halkların da bu kriz ve kaos ortamından çıkmaları, bölgelerini yönetecek anayasa ve politikalara sahip olabilmeleri için bölge halkı ve yapıları arasındaki diyaloğa güvenmeleri ve stratejik bir tercih haline gelmeleri gerekmekte. Ama tabii ki bu diyaloglar kalıcı ve bir strateji olarak devam edilmeli. Bu şekilde bölge halkları arasındaki ittifak ve dayanışma, işgal projelerini ve bölgedeki çatışmaların büyümesini azaltmanın yollarından biri olacak. Bu seçenek ne zor ne de imkansız. Tecrübe ve deneyimler bize bu seçeneğin mümkün olabileceğini gösterdi. Bu deneyimlerden bir tanesi de Kuzey ve Doğu Suriye Özer Yönetimi ve Suriye Demokratik Güçleri’nin (QSD) deneyimidir. Özerk Yönetim, QSD ve Suriye halkının diğer bileşenleri barışın inşası için DAIŞ’e karşı, Erdoğan’ın neo Osmanlıcılık Projesine ve İran’ın Şii Hilal Projesine karşı birlikte mücadele etti. Bölgede halkların bu ittifakı sayesinde inançlar ve tüm etnik kökenler birlikte yaşıyor. Bu nedenle Arap ve Kürt halkları birlik olmalı ve stratejik bir ittifak kurmak için bu fırsatı değerlendirmeli.
Sadece Suriye içindeki Kürt ve Arap halkları arasındaki ilişkiden değil, bütün Arap ve Kürt halklarının ilişkilerin bahsediyorum aslında. Tehlike sadece Suriye’de değil, bir bütün olarak Ortadoğu’da. Suriye’deki deneyimin başarısıyla, diğer bölgeler için de bu fırsat geçerli.”
‘İki halkın ulusal güvenliği birbirine bağlı’
Kürt-Arap ilişkilerinin tarihsel olduğunu kaydeden Leyla Mûsa “İki halk arasındaki ilişkiler tarihseldir ve halen devam ediyor. İki halk arasında kardeşlik, saygı, iyi komşuluk vardır. Kaderleri ve tarihleri nedeniyle işgalci güçlere ve düşmana karşı tek cephede savaşmışlardır aynı zamanda düşmanları birdir. İki halkın ulusal güvenliği birbirine bağlıdır çünkü her ikisi de bu kadim toprakların kadim halklarıdır. Bana göre Kürt-Arap yakınlaşmasını engelleyen, bu ilişkileri ortadan kaldırmaya yönelik büyük bir çaba var. İki halkın bir araya gelmesini istemeyen çevreler halklar arasındaki kardeşlik ve birliği baltalıyor.
Birkaç örnek verecek olursak: Bölgede yapay sınırların varlığı, zihniyet ve ruh üzerindeki etkilerin yanı sıra halklar arasında parçalanma ve tecride de sebep oluyor. Birçok nedenle, her iki halk da tarihsel olarak birbirini gerçekten tanımıyor. Ya yanlış tarihten ya da çarpıtılan gerçeklerden öğreniyor. Tarihi materyaller bölgelerin gerçekliğinden uzaktır.
Bunun da ötesinde birbirini kabul etmeyen dini veya milliyetçi mezheplere sahip rejimler var, bu rejimler varlıklarının güvenliğini halkların çatışmalarından elde ediyor. Öte yandan birçoğu kendi iç sorunlarıyla meşgul. Temel ihtiyaçlarını karşılıyor, tarihini bilmiyor, başına gelenlerden ders almıyor. Ülkelerinin, güven ve gelecekleri için plan, proje yapmıyor.
Unutulmamalıdır ki, bu iki halka yönelik çok sayıda karalama politikaları olduğu gibi, bölge halkları arasındaki çatışmalar üzerinde de geniş kapsamlı çıkarları ve ekonomik projeleri olan devletler, örgütler ve tarafların politikaları da bulunmaktadır. İlk olarak yapmamız gereken bölgenin çarpıtılmış tarihini yeniden yazmak.
Her iki halkın da gerçek tarihine dayanan, doğru ve ciddi bir diyalog yoluyla, tarihe ve mevcut duruma aşinalık düzeyini yükseltmek için kapsamlı çalışmalar yapılmalı. Bu da çeşitli diyalog ve kültürel faaliyetler, medya programları ve sivil toplum kuruluşları aracılığıyla mümkün. Mevcut sorunları birlikte çözmek için ortak gelişme yoluyla iki halkı birbirine yaklaştırmak için bunlar yapılmalı. Ülkelerinin yönetimine yönelik stratejilerini, planlarını ve projelerini ortaya koymak için her iki halkın gerçek ve aktif katılımına ek olarak, aynı kaderi ve tarihi olan diğer halkların da dahil olması gerekir. Her iki halkın karşı karşıya olduğu tehditleri ve engelleri tartışmak, mevcut durumu aşmak ve onu yenmek için uzun vadeli projeler, stratejiler ve taktikleri ortaya koymak gerekir.”
Her iki halk da diyalektik bir ilişki çerçevesinde varlığını yani kimliğini koruma etkisiyle bir araya gelmeli.
Geçtiğimiz bu tarihi zamanlarda iki halk arasındaki ilişki acilen kurulmalı ve bir sonuca ulaşmalıdır. Çünkü bu ilişki başarısız olursa her iki halkın geleceğini ve kaderini etkileyecektir. Kardeşliği ve bir arada yaşamayı çağrıştıran yapıcı bir üsluba ve söyleme ihtiyacımız var.”
DIŞ HABERLER