Veysi Sarısözen
Satranç oyunların şahıdır. Stratejisi, taktiği vardır.
Gelgelelim, önünde sonunda satranç da bir oyundur.
Politikayı satranç oyununa benzetirler. Benzetirler ama bu oyunu kitleler değil, iki kişi oynar. Satranç tahtasında bir sürü taş olsa da bunlar kendi başlarına hareket etmez. O iki kişi taşları belli kurallar içinde bir yerden bir yere taşır. O nedenle politikayı satranç oyunu haline getirmek demokrasilerde mümkün olmaz. Çünkü oyunda kitleler yer alır. Politikanın satranç oyununa benzemesi diktatörlüklerde gerçekleşir.
Şimdi olduğu gibi. Kitleleler baskılanmıştır. Yerinden kıpırdayamaz. Ve politika iki kişinin oynadığı satranç oyununa döner.
“İki kişiden” kasıt, diktatör ve etrafı ile diktatörlüğe uyumlanmış muhalefettir. Bir tarafta Erdoğan, diğer tarafta Kılıçdaroğlu ve onların partileri kitlelerin dışında bir oyun oynamaktadır.
İşte bu oyun satranç gibi bir şeydir. Farkı zeka yarışından çok kurnazlık yarışı olmasıdır.
Kurnaz olan kimdir?
Bildiniz. Erdoğan.
Yaptığı hamleyle “mat” olmadan oyunu pata bitirecektir.
Nedir bu hamle?
Ülke ekonomisinin içini boşaltmak ve enkaz haline getirmek.
Şimdi kendinizi Kılıçdaroğlu’nun yerine koyun. Erdoğan’ı “mat” etmek ister misiniz? Beş altı ay sonra yapılacak bir erken seçimden onbeş gün önce karşılaşacağınız enkazın altında kalmayı göze alır mısınız?
“Alırım” diyene birkaç hususu anlatmak isterim.
Hazine tam takır. Faiz ve enflasyon füze misali. Her şey karaborsa. Millet işsiz. Her taraf kriz.
Elini uzatsan iktidarı yakalayacak gibisin.
Yakaladın. Ne yapacaksın?
“Güçlendirilmiş parlamenter sistem yapacağım.”
Tebrikler. Diyelim ki yaptın. Yapar yapmaz işçi, çiftçi, esnaf, emekli, kısaca fakir fukara, garip gureba karşına dikildi. “Para ver para, ekmek bin beş yüz lira”… Para basıp versen enflasyon daha beter azacak. “Bin beş yüz lirayı” alanlar daha fırına varmadan ekmek “iki bin beş yüz” olacak. Haydaaa. Yine “para ver para, ekmek iki bin beş yüz lira” diyenler kapına dayanacak. Demek ki bir açmazdasın. (Satrancı hatırlayalım.)
“Para” diye ortalığı yakıp yıkan “baldırı çıplakları” kurşuna dizmek çare olabilir. Ama “viran olası hanede güçlendirilmiş parlamento var, basın özgürlüğü var, demokrasi var” ne yapacaksın? Sen de mi diktatör olacaksın?
Aklına sosyal devlet gelebilir. En çıkar yol, kirizin yükünü finans kapitalin sırtına vurmak. Hemen aklına 1970’lerin Karaoğlan-Ecevit’i ve TÜSİAD’ın gazete ilanları gelecek. Çatırdayacaksın. “Beni de devirirler” diyeceksin. Koç Ailesi’nden ve Sabancılardan beşini onunu tutuklayayım, Erdoğan’ın Doğan grubuna yaptığını yapayım desen, ah “güçlendirilmiş parlamenter sistem”. Babacan açar ağzını, yumar gözünü. Açmazdasın.
Son çare… Ordu ve polis mevcudunu yüzde bire, sihahlanma masraflarını onda bire indireyim, bilmem kaç bakanlığın bütçesini yutan Diyanet’i fesh edeyim, milyarlarca doları krizden çıkmak için kullanayım mı dedin? İktidara hasret CHP anında çatlar. Akşener seni terlikle kovalar. Saadet o saat hakkında minarelerden sala okur. O gün asker-sivil bürokrasi kazan kaldırır, “vak’a i vakvakiye” aklına gelse, Sultanahmet’teki atkestanesi ağaçlarına kellelerini dikmeye kalkacak olsan, KHK’leri fayrap ettirsen…Ah yine şu “güçlendirilmiş parlamenter sistem” diye iç geçireceksin. Açmazdasın.
Ne yapacaksın?
Bile bile, kasten mat etmek yerine Erdoğan’ın şahını hareketsiz bırakıp oyunda “pat” yapacaksın.
Sonuçta Erdoğan’ın ekonomiyi enkaza çevirme hamlesi onu mat olmaktan kurtarmıştır. Beraberlik sağlanmıştır.
Ancak…
Mat olmaktan kurtulur kurtulmaz Erdoğan “beraberliği” Allah’ın lütfuna çevirebilir. Sen seçimi kazanmamak, pata kalmak istemişsin. TBMM’de AKP’yi azınlığa düşürmek, başkanlığı Erdoğan’a bırakmak gibi bir hamle yapmışsın. (Kılıçdaroğlu’nun adaylığı). Bu durumda ya Erdoğan “parlamenter rejime benzer bir şey yapalım” deyip, Maliye, Hazine, Sanayi, dış ticaret, iç ticaret bakanlarını sana verirse? “Kur hükümetini Kılıçdaroğlu” deyiverirse? Seni de “hükümetin başına geçirirse”? Haydaaa. Yine enkaz altında kaldın. Zoraki iktidarsın. Çare? “İstemem, hükümeti kurmam, madem Tek Adamsın sen kur” mu diyeceksin? Başkan o gün Meclis’i fesheder, “bunlar yan çiziyor, memleketi yönetmek istemiyor, o halde ne işleri var TBMM’de” demez mi? Yine açmazdasın.
Sen açmazdan kurtulamayınca Erdoğan devrildiği halde, “hacı yatmaz” gibi, bir sağa bir sola sallanır, altı ay sonra muhalefetin iktidarını yıkar, yeniden tek adam olur.
İyi de enkazı nasıl kaldırır? Diktatörlük kaldıracıyla. Enkazın altına kaldıracın kısa ucunu geçirir, uzun ucuna kendisi, Soylusu, ordusu, polisi, bankerleri, mafyası, Yankeesi, Hans’ı oturur, enkaz hoop kalkar, halkın beynine iner.
Quto kulağıma yanaşıp fısıldadı: “Veysi abe, adamcıklara eziyet ediysin, asıl çareyi söyle de bi düşünsünler diye düşüniyem…”
Kabul ettim. Oyunun sonunu şöyle anlattım:
Halk satranç tahtasına bir tekme atar, politika sahnesindeki yerini alır. Erdoğan’dan sonra her kim hükümet kurarsa, onu enkazı halktan, demokrasiden yana kaldırmaya mecbur eder. Bu hükümetin içinde halktan yana olanlar da içeriden (devletin ve hükümetin içinden) buna katkıda bulunur.
Politika da oyun olmaktan çıkmaya başlar. İlk iş, Erdoğan’la satranç oynamaktan vazgeçmek, HDP’yle birlikte politika yapmaktır.