Beş yıl önce bir dere yatağında katlettiler onları. Kim olduklarını biliyorlardı ve bilerek vurdular zaten: Sêvê, Pakize ve Fatma… Kurşun izleri silinmedi hiç ama onların anıları da halkın hafızasında hâlâ yaşıyor. Sanki hiç ölmemişler gibi…
Reyhan Hacıoğlu
Tarih, 2016 ve günlerden Salı ve takvim 4 Ocak’ı 5 Ocak’a bağlayan geceyi gösteriyor. Birazdan, önce bir bomba sesi, kısa bir süre sonra ise silah sesleri duyulacak. Hava yağmurlu, gözler ve kulaklar kapıda. Uzun zamandır şehri esir alan silah sesleri yarından sonra kesilecek. Ama bu akşam yağmurla birlikte yer gök gürleyecek. Dereye karışan kanlarla birlikte tarih yakın zamanda bir daha unutulmayacak 3 kadının ve onlara rehberlik eden bir gencin direnişine tanıklık edecek. O kadınlar Sêvê, Fatma ve Pakize’ydi… Silopi’den devrimciler geçti olacak sonrasında onlara dair anlatılan.
Her yerde iz bıraktılar
2015 yılının çatışmalı sürecinde Kürdistan’ın birçok kenti yerle bir edilir, birçok insan katledilip, evlerinden edilirken, buna karşı Şırnak’ın Silopi ilçesinde de birçok ölümün ardından tarih Ocak 2016’ya geldiğinde yasaklı alanlar çoğalmaya başladı. Saldırı, katliam ve yasaklara karşı DBP Parti Meclis Üyesi Sêvê Demir, HDP ve KJA aktivisti Fatma Uyar ve Silopi Halk Meclisi Eşbaşkanı Pakize Nayır her şeyi göze alarak halkın yanında kalmaya devam edecekti. Silopi’nin birçok noktasında hâlâ kurşun izleri var, kimi aile bilerek silmemiş; yaşananlar unutulmasın, hafızalara kazınsın, kazınsın da bir daha yaşanmasın, hesabı sorulsun diye. Bir halkın en meşru taleplerine tank, top ve silahla cevap veren devlet, cenazesi 7 gün sokakta bekletilen Taybet Ana başta olmak üzere Silopi’de varlığını ancak katliamlarla sürdürebilmiş. Hangi evi açsanız o günlere dair binlerce birikmişlik, binlerce iz. Halk yaşadıklarını unutmamış elbette ama en çok da yanlarında olan, onlarla birlikte direnen çocuklarını unutmamış. Onlardan 3’ü de Sêvê, Pakize ve Fatma.
Gençtiler, güleçtiler…
Öyle ki her biri kendi hayat hikâyesiyle bir mücadele öncülüğü yaparken ölümleri dahi öyle olmuş. Kime dokunsanız Sêvê başta olmak üzere üç siyasetçiyi anan halk, en çok da Sêvê’nin neşesini, direngenliğini anlatıyor. “Ölümleri dahi bir fedaydı. Sêvê heval, oldukları mahalleye ateş açılmasın diye çıkmaya çalıştı oradan. Biliyorlardı devlet onları takip ediyor, kimse ölmesin diye ölümü göze aldılar” diyorlar. Katledildikleri dere yatağı hâlâ onların izlerini taşıyor. Az daha ilerleseler abluka alanından çıkacaklarmış. Kanala girip diğer mahalleye geçecekken katlediliyorlar… Kullanmaya çalıştıkları söylenen merdiven hâlâ duruyor, yoldaşları alanı gösterirken susuyor ve sanki onları, o anı görmeye çalışıyor. Herkes onları anarken biraz bu hale bürünüyor ve insan katledilen kadınların nasıl yer edindiklerini anlayabiliyor halkın yüreğinde…
Anıların ağırlığı çöküyor
Ölüm yıl dönümleri dolayısıyla yoldaşları anlatıyor onları. Pakize’yi tanıyanlardan Fatma Gündüz bir anısıyla başlıyor anlatmaya. Pakize kuaförlük yapıyormuş çalışmalara katılmadan önce. Ve Gündüz’ün saçını yakmayı başarmış ilk tanıştıklarında. Ne ettiyse de düzeltememiş haliyle. Gözleri dolu dolu gülen Gündüz, “Her dükkânına gidişimizde nasıl çalışmalara katılırım derdi. Ayakları üzerinde duruyordu, ailesine yardım ediyordu. Kısa sürede çalışmalara girdi ve en önde olmayı bildi” diyor. Asya Akın’ı etkileyen ise Pakize’nin çalışmalardaki özgüveni olmuş. 8 Mart etkinliği için sunucu ararlarken “Ben yaparım” demiş Pakize hemen ve ilk konuşmasında dahi herkesi etkilemiş. “Özgüveni çoktu, korkmazdı söz söylemekten ve çok heyecanlıydı” diyor ve Gündüz ise başka bir anısını ekliyor: “Bir gün kadın dergisi dağıtıyorduk. Bir bakkala girdik, bir saat ikna etmeye çalıştı. Mesele satmak değildi onun için, ‘Yeter ki al, yeter ki oku’ diyordu. Ve ikna etmeden çıkmadı oradan. Ne o günü ne o halini unutabiliyorum inan…”
Fatma’yı ise ilk cezaevinde görmüş Gündüz, slogan atan ve zafer işareti yapan hali kalmış aklında. Sêvê için ise çok emek verdi bize diyor ve ekliyor “Gece 11’de gördük alt yazıda adlarını ama inanamadık. Sabaha kadar onları düşündüm. Akşamüstü toplantı yapmıştık oysa daha… Ve öldü diyorlardı…”
11 kurşun saydılar bedeninde
Kuşkusuz üç kadın da çok değerli ama en çok dile gelen Sêvê oluyor. Morali, direnci, gücü, emek ve fedakârlığı ile. Bedeninden tam 11 kurşun çıkarıldı Sêvê’nin. Aslında Mardin’in Savur’un Şute (Şenocak) köyündendi. Devlet baskısı sonucu 90’lı yıllarda ailesiyle birlikte Diyarbakır’ın Bismil ilçesine göç etmek zorunda kaldı. Aile, 1995 yılında ise Manisa’nın Salihli ilçesine yerleşmiş. Seve ise tüm baskılara karşı direnmeyi seçmiş ve çalışmalara katılmıştı. Sêvê bir yandan tarlalarda pamuk toplayarak ailesine bakarken, diğer yandan çalışmalarda yer aldı. Sarı ve kıvırcık saçları vardı, yüzünde kocaman bir gülümseme. 24 Aralık 2009’da “KCK dosyası” adı altında Kürt siyasetçilerin kelepçeli fotoğrafında o da vardı, tüm mağrurluğu ve asiliğiyle. 5 yıl cezaevinde tutulmuş ve 60 gün de açlık grevinde kalmıştı Sêvê. Ama hiçbir şey gülen yüzünden bir şey eksiltmemişti.
‘Kendini siper etti ölüme’
Yol arkadaşlarından Siyajin Buruntekin anlatıyor onu, “2005’te tanıştık onunla. Bana çok yardımcı oldu, çok emeği var bana da tüm kadınlara da.” Sêvê en çok da kadın mücadelesine adamış kendini, her toplantıda her kadınları bulduğunda yorulmadan anlatmış, “Bizim bizden başka çaremiz yok” diye. “2015’e kadar hep birlikte çalıştık. Kadın duruşuyla insanı etkileyen biriydi Sêvê. Asla pes etmezdi. Ruhunu bu çalışmaya adamış, sanki bu mücadele için yaratılmış bir kadındı. Bireysel hiçbir kaygısı yoktu. Zaten bunu canını vererek kanıtladı” diyor gözleri dolan Buruntekin. Konuşurken sık sık sussa da devam ediyor, “Direnişçi ruhunuzu asla kaybetmeyin diyordu. Yer ayrımı yapmazdı. Hele bir kadın ve genç varsa orada olurdu mutlaka. Birçok genç onun yaklaşımıyla, duruşuyla yol buldu. Kendini hep borçlu hissediyordu… Silopi’de öleceğini biliyordu.” “Çok net ve açık bir kadındı. Korku salan bir devrimciydi. Teşhir olmuştu, biliyordu aslında onu bildiklerini, hedef aldıklarını. Hedefti çünkü çok değerliydi Sêvê bizler için…” diyor ve ekliyor, “Biz kadınlardan beklentisi çoktu. Ayaklarımız üzerinde durmalıyız ki halkımız yalnız kalmasın diyordu hep. Umutlarımızı siz taşıyın diyordu…” Ve şöyle bitiriyor Sêvê’ye dair sözlerini Buruntekin: “Başka yoldaşları ölmesin diye kendini siper eden bir kadındı Sêvê, daha ne diyeyim…”
‘Saçlarına ve ellerine kına sürdü’
27 yaşındaydı Fatma. Şırnak’ın Güçlükonak ilçesine bağlı Duhok köyündendi. Fatma, ailesiyle birlikte bir süre sonra Şırnak merkezde yaşamaya başladı ancak yaşadıkları baskılar öyle ağır gelmişti ki çocukluğunu 12 yaşında bırakıp çalışmalara katılmıştı. 2000’de DEHAP’ın gençlik çalışmalarında yer aldı ve bu mücadeleye karşı heyecanıyla 2009’da o da tutuklandı ve 5 yıl cezaevinde kaldı. 2010’da tahliye olduktan hemen sonra bıraktığı yerden devam etti Fatma. Buruntekin ona dair ise “Daha çok gençti onu tanıdığımda. 18-19 vardı yoktu. Gençlik çalışmalarındaydı. Sakin ve duruşu sağlam bir kadındı” diyor. Fatma’nın en çok samimi yaklaşımı etkilemiş herkesi. Kürtlerde de birçok halkta olduğu gibi kınanın özel bir yeri vardı ve Fatma katledilmeden saçlarına ve ellerine kına sürmüş… Buruntekin sürmüş ve “Ölene kadar onlarla birlikteydik” diyor.
‘Sanki çok acelesi vardı’
1990’da Silopi’nin Ziristan köyünde doğmuştu Pakize de. Bir süre sonra ailesiyle birlikte Mardin’in Nusaybin ilçesine göç etmiş, 6 yaşına geldiğinde ise ailesiyle tekrar Silopi merkeze dönüyor. Türkiye kentlerinde tarım işçisi olarak çalıştıktan sonra yaşadığı mahallede kuaför dükkânı açıyor Pakize. Kısa süre sonra ise siyasi parti çalışmalarında yer alıyor. Katledildiği güne kadar da vazgeçmiyor inandıklarından. Buruntekin onu da tanıyor ve aklında en belirgin kalan Pakize’nin özgüveni oluyor. “Çalışkandı, korkusuzdu, özgüveni çok vardı. Öyle ki bazen konuşur sonra düzeltirim derdi. Pratikte öğrenmeyi seviyordu. En son aklımda kalan anons aracında elinde mikrofondu. Sanki çok acelesi vardı, geç kalmış da mücadeleye… Asla geri durmazdı o da. Öyle çalışkanlardı ki bir canımız var onu da verelim diyorlardı ve öyle de oldu…” diyor.
‘Halk onu çok sevdi’
Sadık Soysal da Sêvê ile çalışmış yoldaşlarından biri. “Burada halk onu çok sevdi. En çok da moralini. ‘Ağaç kökünden insan dilinden’ derdi ve o yüzden Kürtçeye çok önem verirdi. Sêvê heval, acının içinde dahi gülerdi” diyor sık sık dalıp. Kolay olmamış onun için de. Birçok anısı var Sêvê’nin o günlerinden… “Yüzü hep gülen biriydi. Zılgıt çekmeyi çok severdi. Korkusuzluğu bize cesaret verirdi” diyor. Sêvê en çok Riya Kobanê şarkısını sever ve sık sık söylermiş. O geceyi ise hiç unutamıyor Soysal, “Yağmurlu bir geceydi. Katledildiler diye haber geçti ama inanmadık. Sonra fotoğrafları çıktı televizyonda” diyor ve o geceye gidiyor sanki… Kendini öyle çalışmalara verirmiş ki Sêvê, çoğu zaman aynı kıyafetle günler geçirir, uykusuz kalır ama bana mısın demezmiş. “Fazla uyumazdı. Hep ayaktaydı, nerede ihtiyaç varsa oraya koşuyordu. Herkes onun enerjisinden moral alıyordu. Bugün bile hâlâ inanamıyorum. Sanki çıkıp gelecek gibi… Bir defa hayatını kaybetmiş bir arkadaşın cenazesindeydik ben dayanamadım ağladım. İlk defa görüyordum ölümü bu kadar yakında. Yanıma geldi ‘Dik durmamız gerek onlar için’ dedi. Biliyordum benden çok üzülüyordu ama öyle de cesurdu işte” diyor ve kendini ne kadar tutsa da dayanamıyor sonunda…
Ölümü göze alan kadınlar
Katledildikleri, yürüdükleri yolları gösteriyor. Öyle ki kime dokunsanız Silopi’de anlatır onları. Onlar gecenin karanlığında, ölüm kusan bir pusudan geçmeyi göze alan devrimcilerdi. Onlar halkları için ölümü göze alanlardı, bir o kadar da “halkına sevdalı çocuklar”dı. Genç başlamışlardı çalışmalara ve genç de bitirmişlerdi. Bedenlerinde onlarca kurşun çıkartılmıştı da yüzlerinde direniş ve gülümsemeyi hiçbir şey silmemişti.
*
Nereye özgür kadınlar…
* “Demsal payiz bu dem hin zu bu
Nekın jinen azad hun kuda dıçın
Hun lı benda buharê bun ha buhar hat hun kuda dıçın
Dılê we yi germ ruyê we ken bu nekın jınên azad hun kuda dıçın…” Şırnak Siliopi’de 2016’da katledilen 3 devrimci kadın için tam da bu sözler söyleniyor her 5 Ocak günü, onlar hâlâ halkın içinde, halk onların uğruna ölümü göze aldıkları mücadelenin içinde. Ve rivayet odur ki o gece yağmur suları onların düştükleri dere yatağından düşlerini tüm ülkeye taşıdı.
**
* “Mevsim sonbahardı zaman daha erkendi
Yapmayın özgür kadınlar nereye gidiyorsunuz
Baharı bekliyordunuz, bahar geldi siz nereye gidiyorsunuz
Yüreğiniz sıcak yüzünüz güleç idi…”