Yusuf Gürsucu / İstanbul
Kapitalizmin küresel boyutta süren ekolojik krize bir yanıt bulmasının olanaksızlığı artık gizlenemiyor. AB’nin iklim değişimiyle mücadele iddiasını nükleer ve doğalgaza bağlamaya çalışması yaşamı tehdit eden içerik taşıyor
Avrupa Birliği’nin (AB) nükleer enerji ve doğalgaz santrallerini ‘yeşil yatırım’ olarak sınıflandırmaya hazırlandığı öğrenildi. Avrupa Birliği (AB) Komisyonu, üye ülkelerde nükleer ve doğalgaz alanlarındaki enerji yatırımlarının sınıflandırılmasına ilişkin sürecinin başlatıldığını açıkladı. Açıklamada, sınıflandırma ile AB’nin 30 yıl içinde ‘iklim dostu bir kıta’ olma safsatasıyla hedefini yakalamak amacıyla yatırımları ihtiyaç duyulan faaliyetlere yönlendirmeyi amaçladığı belirtildi.
AB’den gerçek dışı beyanlar
AB üyesi ülkelerin enerji üretim kaynaklarının farklılık gösterdiği söylenen açıklamada, Avrupa’nın bazı bölgelerinin enerjide halen ağırlıklı olarak yüksek karbon salan kömüre dayandığı ifade edildi. Bilimsel tavsiyeler, mevcut teknolojik ilerleme ve üye ülkeler arasında değişen geçiş zorlukları dikkate alındığını iddia eden AB Komisyonu, doğalgaz ve nükleeri enerjide yenilenebilir temelli bir dönüşümü kolaylaştıracak araçlar olarak gördüğü kaydedilirken, gerçek dışı dayanaklara sahip olmaları asıl amaçlarını ortaya çıkarıyor.
Sermayeye teşvik
Doğalgaz ve nükleerin iklim dostu dönüşüme katkıda bulunduğu iddiasına yer verilen açıklamada, bu enerji kaynaklarının açık ve sıkı koşullar altında ‘yeşil yatırım sınıflandırması’ çerçevesinde yer alacağına işaret edilirken nükleer ve doğalgaz sermayesine destek ve teşvikler verilmeye hazırlanılıyor. Açıklamada, uzman danışma sürecinin tamamlanmasının ardından AB Komisyonu’nun ilgili mevzuatı onay için 2022’nin Ocak ayı içinde AB Konseyi ve Avrupa Parlamentosu’na (AP) gönderileceği vurgulandı.
Geleceğimiz nükleere bağlanıyor
AB Komisyonu’nun taslağında, ‘çevreye zarar vermeyen ve atıklarını güvenli biçimde tasfiye’ edebileceği söylenerek gerçek dışı iddialar eşliğinde nükleer enerji santral yatırımları yeşil ve sürdürülebilir ekonomik aktivite olarak sınıflandırılacak. Nükleer santrallerin ‘yeşil yatırım sayılması’ için 2045’ten önce ruhsat almalarının gerektiği vurgusu ise geleceğimizi nükleere bağlama çabası ortaya çıkıyor. Diğer yandan yine ‘yeşil yatırım’ olarak nitelenen fosil yakıtla çalışan doğalgaz santral yatırımlarının inşaat izninin ise 2030 yılı bitiminden önce alınması şart koşuluyor.
Bazı AB ülkeleri karşı
Almanya, Avusturya, İspanya ve Lüksemburg gibi bazı ülkeler özellikle nükleerin yeşil sınıflandırmaya dahil edilmemesi görüşünü taşıyor. Avrupa Parlamentosu (AP) Yeşiller Grubu Sözcüsü Michael Bloss, “Komisyon Başkanı Ursula von der Leyen, bu öneriyle finansal yatırımlar için Avrupa’nın ekolojik etiketinin güvenilirliğini yok ediyor” diyerek tepki gösterirken, İspanya Ekolojik Dönüşüm ve Demografik Mücadele Bakanlığı’ndan yapılan yazılı açıklamada, “Nükleer enerji ve doğalgazın, yeşil veya sürdürülebilir enerji sınıfında olmaması gerektiği” ve nükleer enerji ve doğalgazın bu sınıflandırılmaya dahil edilmesinin iklim mücadelesinde ‘geri adım atmak’ olacağını belirttiler.
AB’de nükleer hazırlık yeni değil
Birleşmiş Milletler Avrupa Ekonomik Konseyi’nin (UNECE) 2021 yılı Eylül ayında yayımladığı teknoloji özet raporunda, nükleer enerjinin Paris Anlaşması ve 2030 Sürdürülebilir Kalkınma hedeflerinin gerekliliklerinin yerine getirilmesine yardımcı olabileceği iddia edildi. Nükleerin, küresel enerji sisteminin ve enerji yoğun endüstrilerin karbondan arındırılmasında diğer sürdürülebilir düşük karbonlu veya sıfır karbon teknolojilerinin kullanılmasının yanında daha geniş bir yelpazenin parçası olarak görülebileceği belirtiliyordu.
Nükleer kurtarıcı!
UNECE raporunda, nükleer santrallerin kapatılması kararlarının iklim değişikliğinin azaltılmasına yönelik yürütülen çabalar için gerilemeyi temsil ettiği yer aldı. Nükleer enerjinin, UNECE bölgesindeki 11 ülkede (Belçika, Bulgaristan, Çekya, Finlandiya, Fransa, Macaristan, Slovakya, Slovenya, İsveç, İsviçre ve Ukrayna) elektrik üretiminin yüzde 30’dan fazlasını sağlayan enerji sistemi olduğu ve dünyada Belçika 2025’te, Almanya ise 2023’te nükleer enerjiyi aşamalı olarak devre dışı bırakma kararı dışında tüm ülkelerin nükleer enerjiyi kurtarıcı gördüğü raporda vurgulanıyordu.
Nükleer sermaye lobisi
Şu anda tüm dünyada çalışan 444 nükleer enerji santrali var. Bu santrallere ek olarak Türkiye, Çin, Fransa, Japonya, İngiltere ve Finlandiya’nın da bulunduğu 19 ülkede 50 reaktör ise inşa halinde bulunuyor. Fosil yakıtlarla aynı derecede tehlikeli olan nükleer enerjiye geçmek iklimle mücadele çözümü olamayacağı sadece Çernobil ve Fukuşima’da yaşanan felaketlerden anlamak mümkün. AB’nin dönem başkanlığını devralan Fransa’nın nükleer enerji şirketleri dünyanın en güçlü şirketleri. Fransa’nın AB dönem başkanlığıyla birlikte nükleer konusunda atak yapmasının temel nedeni nükleer sermaye için zemin yaratılıp alan açma girişimi olduğu ise önerinin saçmalığından anlaşılabiliyor.
Kirli bir süreç işliyor
AB taslağında nükler santraller için radyoaktif atıkların, ‘çevreye zarar vermeyen ve atıklarını güvenli biçimde tasfiye edebilecek santraller’ vurgusunda bulunması manidar bir durum. Nükleer Karşıtı Platform (NKP), Türkiye’nin Paris iklim Anlaşması’nın imzalandığı esnada nükleer atıkların ithalinin önünü açan ek maddelere yönelik olarak, “Paris İklim Anlaşması nükleer enerjinin truva atı mı!” diye bir soru sormuştu. AB’nin güvenli tasviye vurgusu atıkların AB topraklarından ihraç ediileceğinin açık göstergesiyken, Türkiye başta olmak üzere birçok ülkenin de bu atıkları almaya hazır olması büyük bir kirli sürecin işletilmek istendiğine işaret ediyor.
Atıklar ve nükleer silah
Nükleer reaktörler tarafından üretilen atık, yüz binlerce yıl boyunca radyoaktif kalmaktadır. Bugüne kadar radyoaktif atıklar için uzun vadeli depolama çözümleri ise bulunamamıştır. Atıkların çoğu geçici, yer üstü tesislerde depolanmaktadır. Bu mevcut tesislerde ise depolama alanları tükenmiş durumdadır. Bu nedenle nükleer endüstri daha az güvenli olan depolama yöntemlerine doğru hareket etmektedir. Bu yollardan kendileri için en uygun olan uzun yıllardır yaptıkları gibi yasal ya da yasa dışı yollarla ‘ihraç’ etmek olacaktır. Ayrıca nükleer enerji programlarının geliştirilmesi nükleer silahların çok yaygın hale gelerek yayılma olasılığını da ortaya çıkaracağı bir başka gerçektir.
Santral çevresi kanser
Nükleer felaketlerden kaynaklanan serpintiye bağlı yaşanan kanser riskine ek olarak, yapılan bilimsel araştırmalarda nükleer santralin yakınında yaşayanlar için, özellikle lösemi gibi çocukluk kanserlerinde artışa yol açtığı ortaya konmuştur. Nükleer endüstride çalışanlar ise normalden çok daha yüksek radyasyon seviyelerine maruz kalırken, bunun sonucunda kansere yakalanmaları ve kanser nedeniyle ölüm risklerinde büyük artışlar yaşanmaktadır.