Yaz aylarında dünyayı tüketen kapitalist zenginlerin uzayı gasp etmekte oldukları olgusu sıkça tartışıldı. Elon Musk, Richard Bronson ve Jeff Bezos gibi milyarderler, zengin müşterileri için atmosferin dışına düzenledikleri masraflı ticari turlarla uzayı adeta bir oyun bahçesine çevirmekle suçlanıyorlar. Öte yandan, dünya yörüngesinde hareket halinde olan binlerce iletişim ve benzeri amaçlı uydu sayısında gözlenen artışın hem çarpışma tehlikesini hem de uzay çöplüğü oluşma tehdidini sürekli tırmandırdığı dile getiriliyor. Doğayı pervasızca tahrip eden insanlığın şimdi de uzayı kirletmeye başladığı üzerine tartışma büyürken, 2021 yılı içinde Birleşik Arap Emirlikleri ve Çin, Mars’a insansız uzay araçları indirmeyi başardılar. NASA ise Mars’ta insansız helikopter kaldırdı.
O esnada yeryüzünde, Akdeniz havzasının güney Avrupa, kuzey Afrika ve doğu sahil şeritlerindeki ormanlar adeta art arda kundaklanmaktaydı. Temmuz ayı boyunca İspanya’dan Lübnan’a, İtalya’dan Cezayir’e anormal büyüklükte orman yangınları yaşandı. Orman yangınları, Yunanistan’ın bazı bölgelerinde mevsim ortalamasının on iki katına çıkarken, Türkiye’nin Ege ve Akdeniz kıyı şeridi boyunca birbiri ardına çıkan ve müdahale edilmedikçe büyüyen orman yangınları, ortalamanın sekiz katı büyüklüğe ulaştı. Benzer bir artış, mevsim ortalamasının iki katı yangın sayısına ulaşan ABD’nin özellikle California eyaletinde de görüldü. Geçtiğimiz yaz boyunca, Sibirya stepleri ve Balkan ormanları gibi kuzey bölgelerde de daha önce benzeri görülmemiş yangınlar gerçekleşti. Bu artışın, küresel ısınma ve iklim değişikliğinin sonucu olduğu ve dünya gezegeninin geleceği bakımından imdat frenini çekme vaktinin geldiği vurgulanıyor.
Kasım ayında İskoçya’da toplanan İklim Zirvesi’yle ellerin imdat frenine doğru uzanmakta olduğunu görmek umut uyandırdı. Katılımcı ülkeler, karbon emisyonunu ciddi oranda düşürecek önlemler üzerinde anlaştılar. Yıl kapanırken gösterime giren “Don’t Look Up” (Yukarı Bakma) filmi de doğa, devlet, medya ve kapitalizm temaları üzerine kurduğu politik hiciv diliyle izlenme rekorları kırarken, yeni yıl boyunca dünya kamuoyunu ilgilendirecek konular arasına ekolojik felakete karşı duyarlılık ve direniş başlıklarını yazmış bulunuyor.
Ağustos ayında ABD, yirmi yıl önce demokrasi getirme iddiasıyla girdiği Afganistan’dan hızla çekildi. Geride bırakılan Afgan ordusu hızla dağıldı. Cumhurbaşkanı Eşref Gani, dolar yüklü bavullarla dolu bir özel uçakla Birleşik Arap Emirlikleri’ne kaçtı. Siyasal İslamcı Taliban güçleri, kısa sürede başkent Kabil’e yürüyerek ülkeye hakim oldu. Taliban’ın özellikle kadın haklarına yönelik saldırılarına dünya kamuoyundan ‘kaygı’ ifadeleri dışında bir müdahale gelmezken altı milyon civarında insan ülkeden kaçma çabası içine girdi. Kabil havaalanındaki izdiham ve panik, dünya televizyon kanallarının ekranlarından ibretle izlendi.
Eylül’de gerçekleşen Almanya seçimleriyle birlikte 16 yıllık Angela Merkel dönemi kapandı. Merkel siyaseti bırakacağını, Olaf Sholz önderliğindeki SPD’nin kazandığı seçimlerin çok öncesinde duyurmuştu. Ekim ayında yapılan G20 zirvesine Sholz’la birlikte giderek halefini dünya liderleriyle tanıştırdı; bu siyasi nezaket jestiyle de tarihte bir ilke imza atmış oldu.
Eğer Ekim ayı sonundaki darbe olmasaydı, Sudan halkları Merkel’den çok daha uzun bir süre – tam 30 yıl – ülkelerini yöneten diktatör Ömer El Beşir’in düşmesine yol açan devrimin ikinci yılını Hartum meydanında kutluyor olacaklardı. Ama General Abdülfettah el-Burhan, devrimden sonra oluşturulan Egemenlik Konseyi başkanlığını sivillere devredeceği 2021 Kasım ayı başlamadan bir askeri darbeyle yönetime el koydu; başbakan ve birçok bakanla birlikte Konsey’in sivil kanadının birçok üyesini tutukladı.
Karşıdevrimci el-Burhan, önceki aylarda Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri otoritelerinin ardından Ankara’da Erdoğan’ı da ziyaret ederek belli ki darbe planı için icazet ve destek garantisi almıştı. Sudan halkları, darbeyi kabul etmeyerek yeniden direnişe geçti. Sokaklarda protesto gösterileri yapılıyor, darbeci güçlerle çatışmalar yaşanıyor. Yüze yakın kişinin darbeciler tarafından öldürüldüğü söyleniyor. El-Beşir diktatörlüğünün son yıllarındaki manzara, adeta bir kez daha yaşanmakta. Oysa Sudan devrimi, hem siyasal İslamcı bir dikta rejiminden kurtuluş hem de Afrika ve Ortadoğu’da yeni bir demokratik dalganın başlangıcı anlamına geliyordu. O nedenle, bölgenin bütün karşı devrimci güçleri Sudan halklarına karşı birleşmiş görünüyor. Ama halk mücadelesi de biteceğe benzemiyor; direniş ve protestolar sürüyor.
Myanmar darbesiyle başlayan yıl, Sudan darbesiyle bitecek derken 19 Aralık akşamı Şili’den gelen haberler, yeni yıl için umutları bir kez daha yükseltti. Sol ittifakın 35 yaşındaki adayı Gabriel Boric, rakibi Jose Antonio Kast karşısında yüzde 56 oy alarak hem seçimleri hem de ülke tarihinin en genç ve en çok oy almış başkanı unvanını kazanmıştı. Bu, sıradan bir orta sağ-orta sol seçim mücadelesi değildi. Aşırı sağcı Kast, 1973’te kanlı bir darbeyle iktidara gelen Pinochet’nin mirasını açıkça savunurken Boric, darbeyle devrilen solcu önder Salvador Allende’nin sosyalist duruşunu çağrıştıran bir programla iktidara yürüdü. Şili’yi hem demokrasi hem de sosyal adalet açısından Pinochet faşizminin gölgesinden ilelebet kurtarma vaadi, dünyanın her yanında demokrasi güçlerine umut veriyor.
‘Birleşen halk asla yenilmez!’ 2022, Santiago caddelerini inleten bu sloganın, dünyanın bütün şehirlerinden yankılandığı bir yıl olma potansiyeli taşıyor.
Mutlu yıllar.