Tarım ve gıda siyasi ve suni olarak bölünmüş tribünlere oynanacak bir oyun değildir, hayatidir! İnsanların ve evcil hayvanların yaşamsal devamlılığını ilgilendiren bir durumdur. Türkiye’de hükümet üretimi önemsemedi. Bu politikalar tarımı çökme noktasına getirdi
Abdullah Aysu
Tarım, insan ve evcil hayvan yaşamının devamlılığı için olmazsa olmazdır. Bu kadar gerekli ve yaşamsal olan tarıma ilişkin kırk yıldan bu yana yanlış politikalar belirlendi ve uygulandı. Bu politikalar tarımı çökme noktasına getirdi.
Yanlış politikalara koşut olarak ortaya çıkan pandemi bu yanlışın tuzu biberi oldu; tarımsal üretim koşulları iyice ağırlaştı. Bütün ülkeler gündemlerinde tarıma öncelik tanıdı, memleketlerinin zirai politikalarını tekrardan gözden geçirdiler. Bir dizi kararlar aldılar ve uyguladılar. Türkiye tarım ve gıda konusunda yeterli çabayı ve hassasiyeti göstermedi. Üretimi düşünmek ve desteklemek yerine bunu önerenlere, ithalatı eleştirenlere “paramız var alıyoruz” diye yüksekten atarak tribünlere oynadı. Oysa tarım ve gıda siyasi ve suni olarak bölünmüş tribünlere oynanacak bir oyun değildir; hayatidir! İnsanların ve evcil hayvanların yaşamsal devamlılığını, yani doğrudan midelerini ilgilendiren bir durumdur.
Türkiye’de hükümet üretimi önemsemedi, ama pandemi nedeniyle stoklarında ürün fazlası bulunan ülkeler tedbir amaçlı ürünlerini ihraç etmekten imtina etti. Bu da uluslararası ürün fiyatlarının artmasını tetikledi. Dünyadaki bu gelişmelere karşın hükümet, 2020 yılında olduğu gibi 2021 yılı içerisinde 2022 yılı için üretimi destekleyecek politikalar konusunda bir hazırlık yapma gereği duymadı. Tarım politikalarında bir değişikliğe gitmedi.
Üretim girdileri
Toprağa tohum atmazsanız ürün elde edemezsiniz. Tohuma su vermezseniz ürün verimliliği düşük olur, suyu verebilmeniz için elektriğe ihtiyacınız var. Bitkinin topraktan aldığı besini geri vermezseniz, yani toprağa gübre saçmazsanız verimlilikte yaklaşık yüzde 40 kayıp yaşarsınız. Üretimi sürdürmek için traktöre, traktörü çalıştırmak için mazota ihtiyacınız var. Hayvanı merada otlatamazsanız, beslemek için yem satın almanız gerekecektir. Bu ve daha sayamadığım pek çok girdiyi sağlayamaz ve kullanamazsanız ürün verimliliği çok düşer, memleketin gıda güvencesi tehlikeye girer.
Türkiye’de üretilen gübre ve yem hammaddesinin büyük bölümü ile mazotun tamamı ithal edilir. Bu da, döviz kullanımını gerekli kılar. Tohum, elektrik ve diğer girdilerin fiyatları ise dövize endeksli biçimde değerlendirilir. Çiftçinin ürettiği ürünlerin fiyatı ise TL üzerinden belirlenir. Çiftçinin satın aldığı üretim girdilerinin fiyatı ile üretip sattığı ürünün fiyatını, tek amacı kâr olan şirketler belirler, çiftçiler değil. Çarkın böyle (çiftçi aleyhine) işlemesi/işletilmesi sürecinde hükümet sorumluluk almaz, gerekçesi de; uyguladıkları sözde serbest piyasa politikalarıdır. Ancak şirketlerin ve sanayicilerin çıkarı söz konusu olduğunda hükümet ortaya çıkar, onların yararına gerekeni yapar. Bakalım.
Gübre
Gübre tarımsal üretim için gereklidir. Türkiye’de uygulanan tarım tarzı endüstriyel olduğu için çiftçiler kimyasal-sentetik gübre kullanır. Kimyasal gübrelerin hammaddesinin yaklaşık %95’i dışarıdan ithal edilmekte, burada işlenip çuvallanmaktadır. Dolayısıyla gübre fiyatları döviz kurlarından doğrudan etkilenir.
Amonyum Sülfat %21- 2021 Ocak 1800 TL/Ton iken, 2021 Aralık 10.100TL/Ton’a çıktı. Ayını şekilde;
Can gübresi %26- 2021 Ocak 1480 TL/Ton iken, 2021 Aralık 11.000TL/Ton’a,
Amonyum Nitrat %33- 2021 Ocak 3000 TL/Ton iken, 2021 Aralık 11.750TL/Ton’a,
Azot-Üre %40- 2021 Ocak 3800 TL/Ton iken, 2021 Aralık 15.750TL/Ton’a,
DAP 18-46 – 2021 Ocak 3700 TL/Ton iken, 2021 Aralık 15.000TL/Ton’a,
Kompoze gübre 20-20- 2021 Ocak 3600TL/Ton iken, 2021 Aralık 9.500TL/Ton’a yükseldi.
Verilerden de anlaşılacağı gibi döviz kurlarının yükselmesi gübre fiyatlarını arttırmaktadır.
Doların düşmesi
Dolar 17.000 TL’den 11.000 binlere geriledi. Gübre fiyatlarında da bir indirime gidilmesi gerekiyor doğal olarak. Fakat dolar yükselirken gübreye yüzde 300-400 zam gelmişken, dolar düştükten sonra gübre fiyatlarında yapılan indirim yüzde 20-30 civarında kaldı. Bir başka olumsuz yan; doların yükseldiği dönemdeki fiyatlar üzerinden taban gübresini çiftçiler satın aldılar ve kullandılar. Yani bu indirimin üreticilere bir yararı olmadı, çiftçi mağduriyeti devam ediyor.
Çiftçi borçlu
Çiftçiler borç batağında, biliniyor ve çeşitli kesimler tarafından mütemadiyen dillendiriliyor. 2021 yılı itibarıyla çiftçilerin bankalara olan toplam borcu 150 milyar TL. Tarım Kredi Kooperatifleri’ne olan borçları da 10 milyar TL’yi geçkin durumda. Çiftçiler sadece bankalara ve Tarım Kredi Kooperatifi’ne borçlanmazlar, girdi temini için piyasada girdi satan şirketlere hasat veresiye borçlanırlar. Bunun da tahmini miktarı yaklaşık 50 milyar TL. Çiftçilerin şu an itibarıyla yaklaşık 200 milyar TL’nin üzerinde borcu bulunmaktadır. Şu an itibarıyla 100 binin üzerinde çiftçi, borcundan dolayı haciz işlemi veya tehdidi altında bulunmaktadır.
Rekolte durumu
TUİK verilerine göre tahıl ve diğer bitkisel ürünlerde 2020 yılına göre 2021’de %4.7 bir azalma oldu. Tahıl üretim miktarlarının % 5.5 azalarak 35.1 milyon ton olacağı, buğday üretiminin %7.3 azalarak 19 milyon ton olacağı, arpa üretiminin %6 azalarak 7,8 milyon ton, nohut yüzde 12.7 azalarak 550 bin ton olacağı belirtildi. Fakat genel olarak kuraklığın da etkisiyle rekoltelerin daha düşük olduğu; buğday rekoltesinin 17 milyon ton, arpa rekoltesinin 6 milyon ton olarak düşünülmesi daha gerçekçi görünmektedir.
Fiyat politikaları
Türkiye’de uygulanan ürün fiyatı politikalarının yanlış olduğu maliyetin altında, bazen baş başa bazen ise çok küçük kazanç eklenerek belirlendiği biliniyor.
2021 yılı Mayıs ayında Bakan Pakdemirli buğday fiyatının tonunu övünerek 2.250 TL olarak açıkladı. Aynı bakanlığa bağlı olan Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü’ne- TİGEM, ait ekmeklik ve makarnalık buğday satışı için ihale açtı. Açtığı ihalede ekmeklik buğday 5 bin 320 TL/Ton, makarnalık buğday ise 5 bin 218 TL/Ton’dan alıcı buldu. Aynı Bakan çiftçinin buğdayı için 2.250 TL/Ton olarak açıklamıştı. Hükümet bu öngörüsüzlüğünü telafi etmek için çiftçilere geri bir ödeme yapıldı mı? Hayır!
Ne yapıldı?
İthalat ile terbiye etme politikası uygulandı. Geçen yıl bu zamanlar buğday ithalatının maliyeti ton başına 230 dolar civarındaydı. Haziran ve Temmuz aylarında 250-260 dolara yükseldi. Kasım ayında ise 380 dolardan buğday ithal ettik. Fiyatı belirleyen sürekli olarak satıcı yani ihracatçı ülkelerin şirketleri oldu, onlar da mütemadiyen yükseltti. Yani Türkiye çiftçisini değil ürünü satın aldığı ülkelerin şirketlerini desteklemiş oldu.
Hükümet 2021 yılı 30 Haziran’ında buğday ihalesi için düğmeye bastı; 6 ayrı ihale yaptı, toplam 2 milyon 20 bin ton ekmeklik buğday ithal edildi. Devamla 21 Aralık’ta yapılan 320 bin tonluk 7 ihale ile TMO’nun ekmeklik buğday ithalatı 2 milyon 340 bin tona yükseldi.
Ayrıca bu hasat döneminde TMO yemlik arpa için 24 Haziran’dan 23 Kasım’a kadar yapılan 8 ayrı ihaleyle toplam 2 milyon 375 bin ton arpa ithal edildi. Mısır konusunda TMO, 2 ayrı ihale yaptı, toplam 650 bin ton mısır ithalatı gerçekleştirdi. Bunları alt alta topladığımızda TMO’nun 2021 yılı hasat döneminde sıfır gümrükle gerçekleştirmiş olduğu hububat ithalat miktarı yaklaşık 5.4 milyon ton oldu.
Kim(ler) desteklendi?
TMO, 25 Kasım 2021’de yaptığı yüzde 12,5 proteinli ekmeklik buğdayın tonunu 380 dolardan, yani o günkü döviz kuru üzerinden tonunu 4 bin 500 TL’den ithal etti. Un regülâsyonu kapsamında, un sanayicilerine tonunu 2 bin 650 TL’ye sattı. Gıda Komitesi’nin yaptığı açıklamaya göre un sanayicilerine piyasa fiyatlarına göre ton başına 1000-1700 lira arasında destek sağladı. Bu firmalar aynı zamanda TMO’nun buğday ithalatı için açtığı ihalelere de katılmakta ve kuruluşa ürün satmaktadırlar. Söz konusu firmalar ithalat ihalesinde TMO’ya 4 bin 500 TL’ye sattıkları buğdayı un regülâsyonu kapsamında TMO’dan 2 bin 650 TL’ye geri alabildi. Ayrıca yem regülasyonu kapsamında kanatlı üreticilerine, entegre tesislere ve yem sanayicilerine ton başına yemlik arpada 1000 TL, yemlik mısırda 800 TL, yemlik buğdayda 350 TL destek sağlanmaktadır.
TMO’nun açıklamasına göre, “un ve yem regülasyonu kapsamında Temmuz ayından itibaren piyasaya 4,5 milyon ton hububat satışı yapılmıştır.” Çiftçinin aldığı tüm desteklerin toplamı 1 ton buğday için 180 ile 280 TL arasında değişmektedir. Değişikliğin nedeni, dekara verimlerin farklılığından kaynaklanmaktadır. Görüldüğü üzere, üretenler ve üretim desteklenmiyor, şirketler ve sanayiciler destekleniyor.
Mazot örneği
Çiftçi şu an mazotun litresine 11.00 TL’nin üzerinde para ödüyor. Bunun %65’i ÖTV ve KDV olarak devlete gidiyor. Çiftçiler yılda 3.5-4 milyar litre mazot kullanır. Azını ele alalım. 11.00TL’nin %65’i, 7150TL etmektedir. Bunu 3.5 milyar litreX7150TL= 25 milyar 025 bin TL sadece mazot üzerinden vergi veriyor. Şimdi şunu da açıklayayım, Türkiye tarımının tamamına merkezi yönetim bütçesinden 2021 yılı için ayrılan pay 22 milyar TL. Yani sadece devletin çiftçinin mazotundan aldığı vergi, çiftçiye merkezi yönetim bütçesinden ayırdığından daha fazladır.
Doların yükselişine bağlı olarak mazot 7.5 TL’den 11.5 TL’ye çıktı. Dolar 11 TL’ye düştü, mazotta yapılan indirim litre başına beş kuruş (5 kuruş) oldu.
Çiftçi sayısı toprak miktarı
Türkiye’de çiftçi sayısı son yıllarda düşmeye devam ediyor. Resmi verilere göre kayıtlı çiftçi sayısı son 5 yılda yüzde 26; son 10 yılda ise yüzde 53 azaldı.
Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) verileri de kayıtlı çiftçi sayısının son yıllarda giderek düştüğünü ortaya koyuyor. 2008’de 1 milyon 127 bin olan çiftçi sayısı 2011 yılında 1 milyon 122 bin idi. Çiftçi sayısı 2021 yılının eylül ayında 530 bine kadar düştü. Bu da son 10 yıla çiftçi sayısının yüzde 53 azaldığını gösteriyor.
Son 5 yıldaki düşüş oranı ise yüzde 26. SGK verilerine göre 2016 yılında çiftçisi sayısı 718 bin idi. Bu da son 5 yılda 188 bin çiftçinin iş bıraktığına işaret ediyor.
Tarım alanları yüzde 12 azaldı
2001 yılında tarım alanları 26 milyon 350 bin hektar iken 2010 yılında bu miktar 24 milyon 395 bin hektara geriledi. 2020 yılında ise Türkiye’de tarım alanı 23 milyon 136 bin hektar oldu.
Tarımda istihdam
TÜİK’e göre tarımda istihdam edilenlerin sayısı 2002’de 7 milyon 458 bin kişiyken bu sayı Eylül 2011’de 6 milyon 745 bine geriledi. Bu sayı Eylül 2021’de ise 4 milyon 974 bine düştü.
Kooperatif Kanunu değiştirildi
1163 Sayılı Kooperatifler Kanunu 1969 yılından bu yana, yani 50 yılı aşkın bir zamandan bu yana yürürlükteydi. En nihayet, 21 Ekim 2021 tarihinde 7339 Sayılı Kooperatifler Kanunu ile Bazı kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun kabul edildi ve Resmi Gazete’de yayınlandı.
1163 Sayılı Kanun’un değiştirilen ve eklenen maddeleri şunlar oldu: 8, 19, 24, 45, 55, 56, 69, 72, 81, 87, 93, ek 2 ve ek 5 maddeleri değiştirildi, 6, 7, 8 ve 9 ek geçici maddeler eklendi.
Aynı Kanun ile 4572 Tarım Satış Kooperatifleri ve Birlikleri (TSKB) Kanunu’nun 5 ve 8. maddesi ile 1581 Sayılı Tarım Kredi Kooperatifleri ve Birlikleri (TKKB) Kanunu’nun 20 maddesi değiştirildi. Ayrıca 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun TSKB ile ilgili 397. maddesinin 5 fıkrasının birinci cümlesi metinden çıkarıldı. Tarımda bunca yıldır şirket lehine yapılan dönüşümlere ve tarımdaki yapısal duruma yanıt üretecek bir değişiklik olmadı.
Hayvancılık
Yem ham maddesi soya ve mısır dışarıdan ithal ediliyor, dövize endeksli. Arpa üretimi de yeterli değil, dolayısıyla yem fiyatları sürekli artıyor. Ocak 2021’de süt yeminin tonu 2.250TL/Ton iken Aralık 2021’de 5000 TL’yi geçti. Doların yükselmesi sonucu yeme yaklaşık yüzde 100 zam geldi, dolar 17 TL’den 11 TL’ye düştü indirim yüzde 10-15 civarında oldu.
Hayvancılığın devam edebilmesi için 1 litre süt ile 2 kg yem alınabilmeli, haydi bilemedin en az 1.5 kg yem alınmalı. Aksi durumda süt üretimi devam etmez sığırlar kesime gider. Aynı şekilde sütün fiyatı yüksek olmamalı, ama sütün fiyatı marketlerde 15-17 TL/litre düzeyinde. Bu fiyata tüketicilerin süt alıp tüketmesi zorlaşmakta süt satışı azalmaktadır. Süt satışı azaldıkça sanayiciler alımda kısıtlamaya gidiyor, çiftçi sütünü satacak yer bulamadığı için sığırlar yine kasaplık oluyor, kesime gidiyor. Yani hayvancı yem şirketleri ile süt sanayicilerinin çapraz ateşinde ayakta kalmaya çalışıyor, hükümet bu konuda da seyirci.
Evet: Şimdiye yazdıklarımdan anlaşılacağı üzere bankalar, çiftçilerin kendilerinin ve ortağı oldukları Tarım Kredi Kooperatifi, ekmek fırınları, pastaneler, makarna ve un sanayicileri, devlet aldığı vergi ile çay ve fındık sanayicileri, konserve ve meyve suyu fabrikaları, yem şirketleri, gübre şirketleri aklıma gelmeyenleri de siz ekleyin hepsi çiftçinin ensesinde boza pişiriyor. Ama lafa gelince de “çiftçi devletin sırtında yük” diye anlatılıyor. Çiftçinin 2021 fotoğrafı özetle böyle…