29 Aralık’ta kadın isyanımızı kuşanarak Deniz için İzmir’e aktık. Bir gün öncesinden düştüğümüz yolların kesiştiği nokta Deniz’di. Bu yolculuk her ne kadar bir sonu ve sonsuzluğu içerse de buluştuk Deniz’in yüreğimizdeki yeriyle.
Öyle ki hepimiz Deniz olduk bu buluşma anında. Yüreğimiz Deniz’de. Gözlerimiz buğulu, dilimizde slogan, mücadelemizin öfke halini kuşanmıştık. Önce kadınca dokunduk birbirimizle selamlaştık, çoğaldık, dayanışma duygumuz pekişti. Her birimiz yalnız olmadığımızı, kocaman bir kadın gücümüzün olduğunu bir kez daha hissettik. Bunun gururu ile kenetlendik.
Her birimizde katledilmenin dayanılmaz ağırlığı olsa da Denizimizi bizden alan katille yüzleşip isyanımızı büyüttük. Öyle yasta değildik, aksine isyandaydık.
İzmir Adliyesi önünde yaptığımız açıklamalarda ilk etapta, söylemek istediklerimizi söyledik yüksek bir tonda hep birlikte. “Erkek adalet değil, gerçek adalet”, “Yasta değil isyandayız”, “Erkek-devlet katliamlarına son” “jin jiyan azadî”, “Deniz Poyraz ölümsüzdür” sloganlarımızı adeta o gri beton kadın sesini duymaz adliye duvarına geçirmeye çalıştık.
Devletin duvarı gri ve kalın, ses geçirmez, içeriye vardığında bu özeliğinden kaynaklı adalet içermez ama yine de kadın mücadelemizle aşacağımız günlerin yakınlığı ve isyanımızın duvar tanımazlığı devreye girdi. Geçtik o duvarlardan. Her şeyin erkek ve devlet olduğu bir yerden adaletin çıkmasını beklemedik hiç birimiz. Tiyatro çok tanıdıktı. Maskesi düşmüş, kral da çıplaktı.
Bir kez daha gördük. Her şey çok net olmasına rağmen devletin usulü devreye konuldu. Mahkeme boyunca devletin rutinliği, kadınların tahammülsüzlüğüyle karşılaşıyordu. HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan bu rutinliğe ve sıradanlığa isyan edenlerden oldu. Hakim “Pervin Hanım” diye seslenince katilin dönüp bakması da “katil” diye bağrışmalara neden oldu.
Öyle ya katilin listesi kabarıktı, çoğu da siyasetçi kadınlardan oluşuyordu. Çoğu kadının aklına hemen o geldi. İştahı kabarık katil yalnız da değildi biliyoruz. Sanık sandalyesinde tek otursa da, öyle gösterilmeye çalışılsa da hangi aklın ona bu cinayeti işlettirdiğini herkes biliyordu. Dava avukatları dosyadaki eksiklikleri tek tek sormaya başladı. Yüzlerce muamması ve eksiği vardı dosyanın. Katilin karanlık bağlantıları çözülmeden dosyada bir sonucun olamayacağı ilk duruşmada ortaya çıktı.
Mahkemede en dikkat çekici ve asla tahammül edilmeyecek tek şey katilin pişkinliği ve rahatlığı, başını eğmeden yürümesi! Bu tavrı katliamı bilerek ve isteyerek yaptığının tesciliydi. Ve gayet net bir şekilde politik bir katliam olması!
Bu ülkede milyonlarca insanın iradesini temsil eden siyasetçiler gözaltına alınırken başları eğdirilmeye çalışılırken, katili bir gösteri merkezine çıkarır gibi başını dik tutması istenmişti herhalde. Çünkü katilin yeri sağlamdı! Olağanüstü bir güvenlik önleminin alınmadığı duruşma salonu, bir sosyal tesis salonu gibiydi adeta! Erkek devlet, katil ile işbirliği içinde olduğunu bu tiyatro salonunda gösterir gibiydi.
Öyle ya kadını ve Kürdü katletmek mubahtı! İlk duruşma bitti. Diğer duruşma günü olan 24 Ocak’ta hepimiz yine Deniz olup akacağız İzmir’e kadınca dayanışmamızla…
Tam adliye önünden ayrılırken Deniz Poyraz’ın annesi Fehime Anne yanımıza yanaşıp vedalaşmadan önce “Yılbaşı akşamı Deniz’in doğum günü eve gelin” dedi. Tarihten bilirsiniz Kürtlerin doğum tarihleri hep 1 Ocak’tan başlatılır. Bunun tarihsel arka planları var elbette. Ama bizim Denizimiz yılbaşı akşamı doğmuş ve iyi ki doğmuş. Unutma Deniz, senin bıraktığın mücadele emin ellerde. Senin umutların, hayallerin hep diri kalacak ve yeni bir yılda o umutlarını gerçeğe dönüştüreceğiz!
*HDP Kadın Koordinasyonu Üyesi