“Gerçek bir ittifakın sokakta kurulabileceğini söylemiş oluyoruz. Bunun için önümüzdeki günlerde herkesi somut bir programa da davet edeceğiz.”
Tolga Balcı
Türkiye’de derinleşen ekonomik kriz, iktidarın bilinçli uyguladığı düşük faiz siyaseti ile yurttaşlar için içinden çıkılmaz bir hal aldı. Her gün zam haberleri ile güne başlayan yurttaşlar bu duruma protestolarla tepki gösteriyor. Son günlerde bu zamlar nedeniyle düzenlenen eylemlerde ‘geçinemiyoruz’ çığlığı ile hükümetin istifası isteniyor. Millet İttifakı ise yaşanan kriz nedeniyle Erdoğan’a erken seçim çağrıları yapmaya devam etmekte.
Bir yandan da bu çağrılarla birlikte Millet İttifakı’nın adayının profili ve kazanıp kazanmama ihtimali ile seçimde belirleyici rol oynayacağı öngörülen HDP’nin, hangi pozisyonda kalacağı tartışılıyor.
Ayrıca geçtiğimiz günlerde yurttaşların bir kısmını heyecanlandıran bir haber daha gündeme düştü. Türkiye Komünist Partisi, Emek Partisi ve Sol Parti’nin bir taslak program üzerine görüşmeler yaptığı duyuruldu.
Türkiye’de sosyalistlerin bir alternatif olması için yapıldığı söylenen bu görüşmelerde tam olarak belirleyici bir metin çıkmış değil. Bu üç parti dışında Türkiye İşçi Partisi ise “üçüncü bir yol mümkün” diyerek başlattığı görüşmelere ve halk toplantılarına devam ediyor.
Biz de bu bağlamda görüşmelerde ve tartışmalarda adı geçmeyen ama sosyalist hareket içinde bağlayıcılığı bulunan Halkevleri’ne sol içi görüşmeleri, iktidarın sıkışmışlık halini ve erken seçimde nasıl bir pozisyon alacaklarını sorduk.
Sorularımıza yanıt veren Halkevleri Genel Başkanı Nebiye Merttürk, görüşmeleri olumlu bulduklarını söylerken “Sosyalist hareket gerçek anlamda nasıl güç olabilir” sorusunun kritik olduğunu ifade etti. Merttürk’e göre, çeşitli ardışık yenilgiler almış sosyalist hareketin, bugün var olan bakiyesini yan yana getirerek gerçek anlamda bir güç olabilme ihtimali pek mümkün görünmüyor.
Merttürk sorularımıza şöyle yanıt verdi:
*Kur artışı ile birlikte liranın değer kaybetmesi ve buna bağlı gelen zamlarla yoksulluğun artması toplumda rahatsızlıklara yol açıyor. Halkevleri bu süreci nasıl okuyor?
“Geniş halk kesimlerinde bu rahatsızlık uzunca bir süredir var. Dipten bir dalga gibi de giderek yaygınlaşıyor. Hatırlarsınız “Geçinemiyorum!” diyerek, daha çok bireysel itirazlar gibi kalan eylemler son dönemde ortaya çıkmadı, 24 Haziran seçimlerinin arifesinde başlamıştı ve ertesinde daha yaygın hale geliyordu.
Ancak bu durum özellikle pandemiyle birlikte geçici bir durum olmaktan çıktı. Pandemi tüm dünyaya işçi sınıfının, sınıfsallığın, sınıf çelişkilerinin varlığını göze sokarcasına gösterdi. Diğeri de aslında bu tarz büyük felaket anlarında sistemin bir yönetme kapasitesi yok! Tabi bu durum Türkiye gibi yeni-sömürge kapitalizminin zaten sürekli krizde olduğu ülkelerde çok daha vahim yaşanıyor. İthalata bağımlı ihracat bir tür ekonomi yönetim modeliyse tedarik zincirleri krizi bu ekonomi yönetim modelini sakatlıyor. İthal ürünlerin tedariğinde dolara bağımlılık, ekonomik krizi derinleştiriyor. İnşaata dayalı bir yabancı sermaye akışının da durulduğu koşullarda doğal sonuç hayat pahalılığı, yoksulluk ve işsizlik olarak ortaya çıkıyor. Burada kritik nokta bunun dönemsel bir kriz olmadığı, neoliberalizmin kendisini yeniden üretmekte yaşadığı krizin bir sonucu olduğudur. Yani bu sistem kendi sınırlarına dayanmıştır. Çözümü ya da sürdürülebilirliği yoksa felaketler derinleşecek demek oluyor bu. Elbette ki otomatik olarak bir isyana, oradan da sosyalizme uzanan doğrusal bir yol yok ancak topyekün düzen karşıtı bir isyancılığın da onun sosyalizmle taçlanmasının da çok somut koşulları var.”
“Çaresiz kaldıklarını sokakta görüyoruz”
“Türkiye’de geçinemeyen, işsiz, işçi ama güvencesiz, asgari ücrete bağımlı, geleceksiz geniş kesimler açısından ise karşı karşıya kaldıkları tablo artık yalnızca karamsarlık üretmiyor. Bu tablo yeni yeni örgütlenme arayışlarını, sendikal veya politik düzlemlerde bir araya gelme çabalarını arttırıyor. Fırsatını bulduğunda da sokağı bir siyaset yapma mekanı, sorunu dillendirecek asıl yer olarak hemen değerlendiriyor. Ya da bu doğrultuda çabaları bazen tereddütler içerse dahi çoğu zaman sempatiyle karşılıyor. Bunun bir nedeni de Saray rejiminin görüntü olarak dahi eskisi kadar “kudretli” bir görüntüsünün olmaması. İçerik olarak zaten uzun zamandır “Yönetemiyorlar!” diye tartışılıyordu ama bu kadar aleni bir görüntü, bu rejime karşı mücadele edilebilir algısını, eğilimini kuvvetlendiriyor. Daha kendi içerisindeki kavgayı yönetemeyen, her tarafından dökülen bir rejime karşı halk bayrak açtığında ne kadar çaresiz kaldıklarını zaten sokakta görüyoruz.”
*Peki toplumsal muhalefet bu süreçte neler yapmalı?
“Bizim açımızdan bu dönem tam da yukarıda tarif ettiğimiz gibi, rejimin yarattığı korku eşiklerinin aşıldığı daha başka bir ifadeyle rejimin korku üretmeye çalışırken dahi komik duruma düştüğü bir konjonktürde ancak bir yandan da halkın sorunlarının, gündelik problemlerinin artık bir politik konu haline geldiği bir durumda her basit talep bir militan kitle hareketi halini alabilir. Zaten son günlerde yaşananlar da bunun kanıtı. İşte sosyalistlerin tam da yığınağı yapması gereken yer bu yüzden, halkın gündelik dertlerini, geçim sorununu, asgari ücreti, faturaları, market-pazar fiyatlarını ele alarak politik düzleme taşımaktır. Bunun toplantısını örgütlemek, bunun mahalle yürüyüşünü, mitingini örgütlemek, bunun bildirisini dağıtmak, bunun konuşmasını yapmak ve her atılan adımda da “Halk iktidarı” ya da halkın kendini yönetme kapasitesini geliştirecek şekilde örgütlenmesini hedefleyerek hareket etmek gerekir. Örgütlenme ve sokak hareketi iç içe gidecek dolayısıyla her örgütlenmeyi kendisini sonuna kadar götürecek bir sokak militanlığıyla, her militan itirazı da en geniş kesimleri kavrayacak örgütlenmeleri yaratma hedefiyle ele almak zorundayız. Bunu bütün toplumsal muhalefet için söylüyoruz.”
*Aslında bu bağlamda sormak istediğim bir diğer soru ise son günlerde gündemde yer alan Sol İttifak iddiaları. Bildiğiniz üzere TKP, EMEP ve Sol Parti görüşmeler yapıyor. Halkevleri bu görüşmelere nasıl bakıyor? Diğer yandan HDP’nin ve TİP’in tartıştığı bir ‘üçüncü yol’ arayışı var. Bu durumu nasıl değerlendirirsiniz? Olası bir erken seçimde pozisyonunuz ne olur?
“Sosyalist harekette, kendisini halkın karşısında daha güçlü ifade edebilecek zeminler kurmaya dönük arayışların olması elbette olumludur. Ancak sosyalist hareket “Gerçek anlamda nasıl güç olabilir?” bu soru kritik önem taşıyor. Uzun mücadele yıllarının sonunda çeşitli ardışık yenilgiler almış sosyalist hareketin bugün var olan bakiyesini yan yana getirerek gerçek anlamda bir güç olabilme ihtimali pek mümkün görünmüyor.
Sosyalist hareketin tarihi de bize sosyalistlerin ancak işçi sınıfı hareketini örgütledikleri oranda güç olabileceklerini bunun dışında güç biriktirme zeminlerinin olmadığını gösteriyor. Öbür taraftan gerçek anlamda bir güç olabilmek yani gerçek hareketin içerisinde toplumsallaşmak, bu toplumsallık içerisinden siyaset üretmek gerçek bir devrimci odaklanmayı da gerektiriyor. Böyle bir odaklanma bizim için asıl olandır. Çünkü bugün açısından asıl olanı kaçırıp seçimi birincil odak haline getirirseniz, aslında düzenle gerçek bir kapışma değil yalnızca söz üreten bir düzlemde bir takım programlara sahip olarak “politik doğrucu” bir yerde konumlanırsınız. Bu da sizi en iyi ihtimalle Millet İttifakı’na oy toplayan ya da onun açtığı kulvarda siyaset yapan bir yere mahkum eder. Yani restorasyona yedeklenirsiniz.”
“Gerçek ittifak sokakta kurulabilir”
“Biz halkın, işçi sınıfının kendi bağımsız hareketiyle seçime de müdahale edebileceğini düşünüyoruz. Ancak bunun geleneksel yöntemlerle sınırlı kalması gerektiğini düşünmüyoruz. Bugün neoliberal programın yerleşik hale getirdiği piyasacı mantığın yerine temel ihtiyaçlarımızın kamulaştırılması gerektiğini düşünüyoruz. Halkın kendi eylemi bunu bir talep halinde seçim sürecinde de içeriği belirleyecek bir şekilde ele alabilir. O yüzden ayrım yapmadan bütün dostlarımızla da bunu konuşuyoruz. İşçi sınıfının, halkın bugünden bir mücadele öznesi haline getirilmesi gerektiğini söylüyoruz ve yanyana gelebildiğimiz noktalarda yanyana da geliyoruz. Dolayısıyla gerçek bir ittifakın sokakta kurulabileceğini söylemiş oluyoruz. Bunun için önümüzdeki günlerde somut bir programa da davet edeceğiz herkesi.
Bununla birlikte sosyalistlerin üzerine düşen büyük bir görev daha var. Bu memlekette kontrgerillayla da, bizzat Kılıçdaroğlu’nun “Helalleşeceğiz” diyerek tarifini yaptığı çerçeveyle de mücadele etmek, hesap sormak hepimizin görevi. Çünkü bu memlekette işçi sınıfının örgütsüzleştirilmesi, halkın pasifikasyonu kontrgerilla tarafından planlanmış, hayata geçirilmiş çeşitli saldırılarla gerçekleşti, bu saldırıların çoğunda da sosyalist hareket ve Kürt hareketi muhatap olarak yer aldı. Bunun en büyük örneği 10 Ekim. Bununla helalleşmek gibi bir gündemimiz olamaz.
Bu bahsettiğimiz iki düzlemde de sosyalist hareketin diğer özneleriyle çeşitli görüşmelerimiz oluyor ve bu tartışmalar kendisini biraz da önümüzdeki süreç içerisinde, onun öne çıkan yakıcı gündemleri içerisinde daha gerçek, somut anlamda ortaya koyacaktır.”
*15 Temmuz Darbe girişimi sonrası oluşan baskı ikliminden sonra toplumsal muhalefet hissedilir biçimde sindirildi. Halkevleri toplumsal muhalefetin yeniden güçlenmesi için neler yapıyor? Hangi örgütlenme modelleri üzerinde tartışıyorsunuz?
“Aslında yukarıda aktardığımız tartışmalar tam da bu soruda bahsedilen duruma karşı, sosyalist hareketin bir tür yenilgi koşullarından çıkması için arayışımıza dair tartışmalar. 15 Temmuz önemli bir eşik ama öncesinde, 7 Haziran sonrası 1 Kasım arası süreçte yani Suruç ve 10 Ekim’le beraber AKP kitle pasifikasyonu hedefiyle hareket etti. Bu doğrultuda da kitle katliamlarından dahi çekinmedi. 15 Temmuz’la birlikte de başta sosyalist hareketi ama onunla iç içe olan bütün toplumsal dinamikleri kamusal alandan tasfiye etmeye odaklandı. KHK’lar, Barış Akademisyenleri, güvenlik soruşturmaları, sokak eylemlerine yönelik polis şiddeti, tutuklamalar, gözaltılar bunların hepsi bir yandan toplumsal dinamikleri olabildiğince minimalize etmek hatta kriminalize etmek hedefiyle yapıldı bir yandan da potansiyel katılımcıları üzerinde bir korku iklimi yaratıldı. Bu süreçte de sosyalist hareketin can damarları olan toplumsal örgütlenmeler etkisiz hale getirildi. Sonuç olarak kendi taleplerini dillendirmekte güçlük çeken bir halk gerçekliği ve ondan yalıtılmış sosyalist hareket gerçekliği oluştu. Maalesef bu iki mecra arasında açı genişledi.
Bu noktada iki önemli dinamik bize yol gösteriyor aslında. Birincisi sokakları dolduran ve kendi sorunlarını bir politik sorun olarak ifade edebilen kadın hareketi. İkincisi de coğrafyamızın her tarafında filiz veren işçi direnişleri, örgütlenme arayışları. Bununla birlikte ekoloji hareketi ya da başka bir ifadeyle doğa direnişleri kendi yaşam alanlarını savunan, olumlu sonuçlar da alan başka bir önemli dinamik. Biz Halkevleri olarak bütün bu dinamiklerin içerisinde yer almaya, onları geliştirmeye, örgütlenmelerini güçlendirmeye çalışıyoruz. Hepsi aynı ritimde gitmese de bu hareketler bugünün sosyalist programını da şekillendiriyor. Tabi bununla birlikte çok güçlü ve yeni bir tarzda gelişen gençlik hareketi var. Hem üniversite muhalefeti anlamında hem de sosyalist harekete yeni bir politik kuşak yetiştirmesi anlamında gençlik hareketi önemli bir yerde duruyor.
Bizim için tüm bu dinamiklerle kurulacak ilişki birincisi birbirinden öğrenme ve birbirini geliştirme olanaklarını arttırma yönünde olmalıdır ve gerçek politik biçimlerini böyle kazanabilir. İkincisi de eğer sosyalizm mümkün diyorsak, halkın düzen güçlerinden bağımsız bir politik güç, bir özne olarak örgütlenmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bu yüzden de tüm bu dinamiklerin içerisinde örgütlenme çabamızı aynı zamanda bir tür meclisleşme, halkın kendi yönetsel organlarını geliştirme çabası olarak hayata geçirmeye çalışıyoruz.
Bu doğrultuda da siyaseti “basit” bir şekilde ele almaya, herkesin, her yerde yapabileceği bir hak olarak ele almaya çabalıyoruz. Son günlerde süren halk eylemlerine Millet İttifakı bileşenlerinin karalama tavrı ve siyaseti seçimden seçime yapılan gösteriye indirgeyen ve halkı da bu gösterinin nesnesi haline getiren şeyin kendisini kabul etmiyoruz. Biz halkın politikleşmesini sosyalistlerin onların talepleriyle iç içe geçen varoluşuyla mümkün görüyoruz. Sosyalistlerin birliği meselesini de neoliberalizmin bugününün krizinin yarattığı çatışma dinamiklerini örgütlemek üzere aşağıdan birlik müdahaleleri olarak görüyoruz. Hayat içinde bu durumu destekleyecek çok sayıda kanıt olduğunu da görüyoruz.