KESK ve DİSK, emekçileri de derin bir yoksulluğa iten iktidara karşı barış, demokrasi ve emek mücadelesinin el ele yürümesinin önemine vurgu yaptı
İnan Kızılkaya
İktidar blokunun ülkeyi Kürt karşıtlığı nedeniyle sürüklediği siyasi ve toplumsal krize derin bir ekonomik buhran eşlik ediyor. AKP/MHP iktidar koalisyonu ve karşıtı pozisyonundaki Millet İttifakı arasında sıkışan toplum da bu krizlerden en çok etkilenen emekçi kesimler de çıkış arıyor. Sendikalar HDP’nin önerdiği Demokrasi İttifakı’nı ve sol partilerin de tartıştığı iki sistem içi ittifak dışındaki arayışa ilişkin konuştu. Hem KESK hem de DİSK temsilcileri siyasi iktidarın politikalarının sonucu sokağa çıkan yurttaşların tepkilerinin büyüyebileceğini, tek adam rejimine karşı emek ve demokrasi güçlerinin birlikteliğinin önemini vurguladı.
Tek adam rejimi
KESK Eşbaşkanı Mehmet Bozgeyik, AKP/MHP iktidar blokunun yol açtığı siyasal, toplumsal, ekonomik kriz ile birlikte ortaya çıkan yoksullaşma, işsizlik ve baskı politikaları nedeniyle toplumun nefes alamaz hale geldiği bir dönemden geçtiği tespitini yaptı. Bozgeyik, iktidarın artık milliyetçilik ve siyasal İslam üzerinden toplumu konsolide edemediğini kaydederek, yaşanan sorunlardan kaynaklı kendi tabanında da tepkiler aldığını ve toplumda farklı seslerin yükseldiğini vurguladı. Bu şartlar içerisinde siyasette farklı arayışların olmasının doğal olduğunu belirten Bozgeyik, HDP’nin 3. Yol önerisinin demokrasi açısından önemine değinerek şunları söyledi: “Bu süreçte HDP’nin de on bir başlık altında kamuoyuna açıklamış olduğu ‘Demokrasi İttifakı’ açıklaması ve ilkeler temelinde bir ortak mücadele alanı oluşturma çabası Türkiye demokrasisinin geleceği açısından önemli bir çıkış olarak değerlendirmek mümkün. Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemi olarak adlandırılan tek adama dayalı yönetim sisteminin çoğulcu demokratik sistemi, kuvvetler ayrılığını, denge ve denetleme mekanizmalarını işlevsiz hale getirmiş olması bugün açısından en temel sorun haline gelmiştir. Yine yargı üzerindeki vesayet, neo-liberal ekonomik politikalar, kamunun liyakatsiz, sadakate dayalı kadrolarla, kayyumlarla yönetilemez hale getirilmesi, Kürt sorununun demokrat, barışçıl yöntemlerle çözümünün sağlanması, laiklik meselesi, kadın ve gençlerin sorunlarının çözümü, ekolojik bir yaşamın örgütlenmesi ancak güçlü, kolektif bir siyasal irade ve oluşum ile mümkün olacaktır. O açıdan bu baskıcı, otoriter rejimden çıkış yolu güçlü, yeni bir siyasal mücadele odağını oluşturmaktan geçtiğini ifade edebilirim.”
Asgari müşterekler
Bozgeyik, Cumhur İttifakı karşısında yer alan Millet İttifakı’nın da mevcut sorunları çözme kapasitesi taşımadığını kaydederek, Demokrasi İttifakı’nın gerekliliğini vurgulayarak, şu değerlendirmede bulundu: “20 yıllık AKP iktidarı döneminde toplumsal muhalif kesimlere yaşatılan hukuksuzlukları, yolsuzlukları nasıl çözeceğiz! Anayasa’yı yeniden bu ülkede yaşayan tüm kesimlerle birlikte yeni bir toplumsal sözleşme haline nasıl getireceğiz! O açıdan bugünlerde kamuoyunca tartışılan Demokrasi İttifakı, sol ittifak tartışmalarını önemli görmekteyiz. Özellikle parlamento seçimlerinde güçlü bir halk iradesinin seçimlere yansıtılması, demokratik çoğulcu bir parlamento içerisinde önceden asgari müştereklerde ortaklaşılan sorunların çözümüne dönük en geniş kesimlerin içerisinde yer alacağı seçeneği güçlendirmenin önemli olduğunu ifade edebilirim. Bugün bu tek adama dayalı rejimden rahatsız olan tüm sol, sosyalist, sosyal demokratların amasız, fakatsız bir araya gelmeleri gerekmektedir. Bu yan yana geliş emekçilerin, toplumsal muhalif kesimlerin birikmiş sorunlarının çözümüne de katkı sunacaktır. Ayrışma, farklı kulvarlarda benzer sözcüklerle sorunları ifade ederek enerjimizi heba etme bu iktidarın değirmenine su taşımadan başka işe yaramayacaktır. Birlikte ortak mücadele, tarihsel mücadele deneyimlerimiz bu ülkeye ve emekçilere olan sorumluluklarımızı yerine getirme açısından önemlidir.”
10 milyon işsiz
Bozgeyik, Türkiye’nin siyasal krizinin yanında derin bir ekonomik krizle de karşı karşıya olduğuna dikkat çekerek, yaşanan durumu şöyle özetledi: “Kapitalist sistemin argümanı olan neoliberal politikaların dünyada yaşadığı krizin etkisi ve pandemi süreci ile birleşen kriz ile birlikte gelişen işsizlik, yoksulluk, güvencesizlik, baskı politikaları, savaş politikaları ve kendi hazinelerini doldurmaya hizmet eden vergi politikalarının emekçileri, emeği ile geçimini sağlamaya çalışan toplumsal kesimleri derinden sarsmış, geçinememe sorunu bugün temel bir sorun haline gelmiştir. Bugün ülkede işsizliğin on milyonu aştığı, açlık sınırının asgari ücretin üstünde olduğu, milyonların ‘Geçinemiyoruz’, ‘Barınamıyoruz’, ‘Kiramızı ödeyemiyoruz’ sesini yükselttiği bir süreçle karşı karşıyayız. Kamusal kaynakların yerli ve yabancı sermaye gruplarına peşkeş çekildiği, ekolojik yıkım politikalarının arttığı, özelleştirmeler yoluyla güvencesizliğin temel bir istihdam biçimi haline getirildiği, bunlara karşı mücadele yürüten işçilerin, emekçilerin, kadınların ve kayyum rektör istemiyoruz diyen akademisyen ve öğrencilerin her geçen gün daha fazla şiddet, baskı politikaları ile karşı karşıya kaldığı bir dönemi, bir OHAL sürecini, anayasasızlık olarak ifade edebileceğimiz bir tek adam otoriter rejimi ile karşı karşıyayız.”
Savaş ve gerilim politikası
15 Temmuz 2016 darbe girişiminden sonra iktidarın politikalarının sonucunda kamu emekçilerinin işinden, ekmeğinden ve özgürlüklerinden alıkonulduğu bir sürecin devam ettiğini kaydeden Bozgeyik, “Bu iktidarın emekçilerle, işçilerle, kadınlarla, akademi ile öğrencilerle, atık kağıt toplayan işçiler ile bir sorunu var. O da onlara biat etmeme, itiraz etme sorunudur. Mevcut siyasal rejimin ve onun altyapısını oluşturan ekonomik sistemin artık çökmekte olduğu her geçen gün daha açık görülüyor. Yandaş medyanın tüm pembe tablolarına rağmen giderek AKP tabanında dahi erime olduğu gizlenemeyecek derecededir. AKP-MHP iktidarının bir kez daha savaş ve gerilim politikalarına sarılacağı yüksek olasılık dâhilindedir. Ancak bu kez siyasi ve ekonomik kriz nedeniyle istediği, hedeflediği sonucu alamayacağı anlaşılmaktadır” dedi.
Emek ve demokrasi güçleri
Bozgeyik sürece müdahale etmesi gereken güçlerin varlığına işaret ederek şu değerlendirmeyi yaptı: “Sürece asıl yön verecek olan emek ve demokrasi güçlerinin örgütlü ve ortak tutumu, emek, demokrasi ve barış mücadelesidir. Faşizmin karanlığından aydınlığa çıkış olarak emekçilerin, ezilenlerin, kadınların ve gençliğin birlikte geliştireceği fiili ve meşru mücadele anlayışından geçtiğini ifade edebiliriz. Biz kamu emekçileri olarak toplumun ezilen işçileri başta olmak üzere diğer toplumsal muhalif kesimlerle de asgari paydalarda buluşarak bir demokrasi cephesi kurulabilir ve mücadele örgütlenebilir. Yoksul halk kesimlerinin ve emekçilerin insan onuruna yaraşır özgür yaşam, güçlü demokrasi ve adil barış özlemlerini gerçeğe dönüştürebiliriz. Fiili meşru mücadeleyi büyüterek, tüm emekçiler kendi iş yerlerinden başlamak üzere etkin çalışmayı esas alarak, örgütlenme çalışmalarına devam ederek, örgütsel bütünlüğünü güçlendirerek işsizliğe, yoksulluğa karşı emek, barış, demokrasi, laiklik, eşitlik ve özgürlük mücadelesini esas alarak birlikte ortak mücadele etme en temel ihtiyaç olarak karşımızda durmaktadır.”
Kurtulmak için ortaklaşmak gerekiyor
DİSK Genel Sekreteri Adnan Serdaroğlu, Cumhur ve Millet İttifakları dışındaki arayışların önemine işaret ederek, “Demokratik çerçeveler içerisinde olabildiğince kendilerine uygun bir ortamın yaratılması için bir güç birliği, ittifak birliği oluşturulmasını isteyebilirler” dedi. Serdaroğlu, Türkiye’de en önemli sorunun siyasi iktidar sorunu olduğuna işaret ederek, “Hem siyasi, ekonomik, sosyal anlamda toplumu cendere altına alınmış siyasi iktidara karşı mutlaka bir ortak mücadele hattı belirlenmesi gerekiyor. Çok fazla ayrıntılara girerek tartışma durumları belki karşındakinin elini güçlendirir, bir bölünmüşlük üzerinden kendi varlığını devam ettirme çabasına yardım eder. Her ittifak arayışındaki insanların ve yapıların şöyle bir hedefi önlerine koymak gerekiyor: Önce kurtulmak gerekiyor ve öncelikle işbirliği gerekiyor. Ve bugün başka ittifaklar ihtiyaç varsa karşımızdaki sorunun çözümünden sonra daha demokratik, çağdaş ve insan haklarına saygı gösteren, emekçi haklarına saygı gösteren bir yeni sistemin kurulması için elbette yeni ittifaklar ve birilerine meydan bırakmamak için yeni ittifaklar gerekebilir. İki aşamalı değerlendirmek gerekiyor. Birinci aşama bugünkü cendereden, anafordan çıkabilmek için kendimizi kurtarabilmemiz için bütün muhalif güçlerin elbirliğiyle işbirliği içerisinde demokratik dayanışma içerisinde olması gerekiyor. Ama yeni bir düzenin oluşturulması için de elbette daha iyi şartların oluşması için de yeni bir ittifaka ihtiyaç olabilir” açıklamasında bulundu.
Yeni bir düzen
Gelecekte yeni bir demokratik düzen kurmak için 3. ittifaka ihtiyaç olabileceğini kaydeden Serdaroğlu, son günlerde iktidarın politikalarına tepki olarak insanların sokağa çıkmasının önemine de değindi. Bu durumda Serdaroğlu, en önemli noktanın iktidarın çekilmesini sağlamak olduğunu vurgulayarak, “DİSK’e bağlı iş yerlerine ve bizim temsilciliklerimizin olduğu yerde basın açıklamaları ve eylemlilikler başladı. Çeşitli bölgelerde ufak çaplı olsa da bu durumdan rahatsız olan insanların da sokağa çıkıp kendilerini ifade edenler, protesto edenler durumlar söz konusu. Önemli olan insanların tepkilerini örgütlü bir şekilde dile getirmesi. DİSK şimdi son zamanlarda emek cephesinin öncülüğünü yapıyor. Hem pandemi sürecinde hem daha önceki süreçte kıdem tazminatını sahiplenmesi ve diğer işçi sorunlarıyla ilgili öncü emek kuruluşunun pozisyonunu almış durumda. Bugün de Cumhuriyet tarihinin en karanlık, ekonomik açıdan en sıkıntılı, demokratik açıdan en sorunlu ve gelecekle ilgili en karamsar günlerin yaşandığı dönemde DİSK sınıfsal sorumluluğunu yerine getirmeye çalışıyor. Önümüzdeki günlerde hem asgari ücretle ilgili hem de geçim sıkıntısıyla ilgili zaten iki aydır ‘Geçinmek istiyoruz, geçinemiyoruz, vergide adalet gelirde adalet’ başlığı adı altında eylemliliklerimizi sürdürüyoruz” dedi.
Kriz derinleşecek
Yurttaşların ekonomik krizden gittikçe daha derinden etkileneceğini belirten Serdaroğlu, “Bugünden daha acı durumlar yaşayacak ve bugünden daha tepkili sokağa çıkacak insanlar var. Yavaş yavaş bunlar kendini göstermeye başladı. Hem halkın farklı kesimleri hem de emekçiler bu tepkileri daha fazla dışarıya yansıtabilir. Emekçilerin yaşadığı sıkıntıların daha da fazlalaşacağından yani sabah markete gidip aldığını akşam alamadığını, esnaf da bir iş sahibi de sabah sattığı şeyi akşam yerine koyamıyor aynı fiyatla. Siyasi iktidarın beslediği azınlık bir zengin grup dışında herkesin derinden etkilendiği bir dönemi yaşıyoruz. İşçisi, emeklisi, çiftçisi, esnafı etkileniyor. Bir saat içerinde döviz cinsinin afaki bir değişiklik gösterdiği bir ülkede işçiler daha da derinden sancılarını yaşayacaktır. Yani bugünkü sistem bu şekliyle devam ederse bugün ne alırsanız alın yarın çok anlamı kalmıyor. Sürdürülebilir refah düzeyine ihtiyaç var. Bunun için de artık bu sistemin değişmesi gerekiyor. Türkiye’de artık yüzünü emekçilere döndüğü bir sistemin kurulması doğrultusunda bir mücadele vermesi gerekiyor işçi sınıfının. Biz de bunun öncülüğünü yapmaya çalışıyoruz” dedi.