Ali Sinemilli
Her şey bir yana, muhalefetin ‘erken seçim de, erken seçim’ çağrılarını anlamak güç. Daha doğrusu, muhalefetin sadece erken seçim çağrıları yaparak iktidar değişikliğine giden yolu göstermesi garip bir durum. Zira, iktidarda bulunanlar ‘Erken seçim yok, seçimler zamanında yapılacak’ diyor. Bilindiği üzere, normal takvim işletilse, Türkiye’de seçimlerin yaklaşık iki yıl sonra yapılması gerekiyor. AKP-MHP iktidarı defaatle bu takvime bağlı kalacaklarını, öncesinde bir seçim yapma taraftarı olmadıklarını söylüyor. Görünen o ki, verili koşullarda zaten bir erken seçime gitmeleri de mümkün değil. Hemen herkes yapılacak seçimleri iktidarın kaybedeceğini söylüyor, değerlendiriyor. Kuşkusuz, iktidarda bulunanlar da bu verilere vakıf ve bu ortamda seçim yapmanın kendileri açısından bir fiyasko doğuracağının farkında. Yani bu haliyle iktidardan seçim yapmasını beklemek gerçekçi değil.
Dile gelenlere bakılırsa, iktidardakiler eğer uygun bir zemin yaratırlarsa baskın bir seçim yapmak istiyorlar. Güya, bu uygun zemin, yeni bir savaşa girişilerek sağlanacak. Elbette, böyle bir niyet olabilir fakat iktidar böyle bir imkan bulur mu, böyle bir yola başvursa dahi istediği sonucu alır mı, orası meçhul. Diğer ihtimal ‘Kaderimizde bu varmış’ deyip iki yıl sonrasını beklemek oluyor. Şüphesiz, her iki ihtimal de büyük belirsizliklerle dolu ve günün krizine cevap oluşturmaktan uzak.
Halbuki, siyasal, diplomatik alanda yaşanan kriz ülke insanını deyim yerindeyse can evinden vuruyor ve artık dayanılmaz bir hal söz konusu. Ekonomik kriz, yoksulluk bir yana toplumu açlık ile yüz yüze bırakmış durumda. Adeta bir patlama noktasına doğru gidiş var. Sağdan soldan, hemen her kesimden yurttaşın böylesi bir kriz ile cebelleştiği ve çaresiz kaldığı görülüyor.
Fakat buna rağmen muhalefet söylemini değiştirmiyor ve bir nevi iki yıl sonrasına randevu vermeye devam ediyor. Evet! Sözün gerçek manasıyla, böyle bir durum yaşanıyor. Millet İttifakı’nı oluşturan partilerin bu koşullarda iktidarın bir erken seçim yapmayacağını görmemeleri düşünülemez. Mutlaka mevcut durumu görüyorlardır. O halde, neden ısrarla sadece ve sadece erken seçim çağrıları yapıyorlar? Ekonomik krizden mi medet umuyorlar! Erdoğan’ın pes edip bırakmasını ya da başları her sıkıştığında adeta yalvarırcasına çağrı yaptıkları Bahçeli’nin insafa mı geleceğini düşünüyorlar. Doğrusu merak konusu.
Türkiye’de her anlamda dibi görmüş, hiçbir ilke-değer tanımayan, başına buyruk bir iktidar var. Diktatörlük rejimi günbegün kurumsallaşıyor. Hal böyleyken, muhalefet olma iddiasıyla hareket edenler yeni bir söylem geliştirip halkı sokağa çağırmıyor, meydanları kullanmıyor.
İşte! CHP’nin yaptığı mitingler denilebilir. Kuşkusuz, bu mitingler de önemli. Fakat şu aşamada CHP’nin yaptığı ve yapacağı mitinglerin halkın öfkesini dindirme, biriken tepkisini dizginleme dışında bir anlamı yoktur. Niyet böyle midir, hesap nedir bilemeyiz. Fakat böyle bir yorumda bulunmak mümkün. Belki de, ‘İki yıl bu insanları tutamayız, bize zaman lazım’ düşüncesiyle bir nevi toplumu rahatlatmak için bu mitingler organize ediliyor. Böyle midir, değil midir zaman gösterecek ama objektif olarak sonuçlarının bu kapıya çıkacağını öngörebiliriz.
Neden böyle? Çünkü, Türkiye toplumunun sorunlarının çözümü, iki-üç saat bir meydanda toplanıp gövde gösterisi yapmak, sonra da usul usul evine dönmek değil. Bu aşama çoktan geçildi.
Şimdi! Aciliyet arz eden ve toplumun derdine deva olacak pratik eylem, halkın meydanlara çıkıp talepleri gerçekleşene kadar alanları terk etmemesidir. Dikkat edelim! Halkın her sokağa çıkma girişiminde, Erdoğan hiç zaman kaybetmeden toplumu tehdit etme yoluna gidiyor, 15 Temmuz vb. örnekler üzerinden bir korku atmosferi yaratmaya çalışıyor.
Peki, neden böyle yapıyor? Açık ki, o da sonunun nasıl olacağını görüyor. Erdoğan da biliyor ki, diğer tüm ihtimallere karşı yapacakları vardır, bunun tedbirlerini fazlasıyla almıştır. Fakat halkın tabandan hareketi karşısında her faşist iktidar gibi Erdoğan’ın da başında bulunduğu iktidar çaresizdir, eli kolu bağlıdır.
O halde, muhalefetin bu gerçeği görerek hareket etmesi, yeni bir söyleme ve bağlantılı olarak eyleme geçmesi zaruri oluyor. Unutmayalım ki, AKP-MHP iktidarına yapılacak klasik çağrıların bir karşılığı olmadı, bundan sonra da olmayacaktır. Mevcut iktidarı zorlayacak yegane güç, yerelden gelişecek bir toplumsal harekettir ve bunun koşulları bugün fazlasıyla vardır. İşte! HDP pratiği bu konuda yeterli bir örnek oluyor.
İktidarın tüm baskı ve zoruna rağmen HDP zayıflamayıp güçleniyorsa bunun tek bir nedeni var: Toplumsal muhalefetin sözcülüğüne soyunması. Hal böyleyken diğer muhalif partilere de -eğer iktidarı değiştirmek istiyorlarsa- HDP’yi takip etmek dışında bir yol kalmıyor.