Büyük direnişçilerin son mektupları her zaman ciddi birer edebi eser gibidir. Hayata düşülmüş son kayıtlardır onlar ve büyük bir yoğunlukları vardır. Ehsan Fetehyan’ın mektubu da öyle; derin, tutkulu ve inanç dolu
Arif Mostarlı
“Gün batımında güneşin son ışınları bana bu mektubu yazmam için bir yol gösterdi. Sonbaharda insanın ayaklarının altında gıcırdayan ağaç yapraklarının sesleri beni çağırıyor ve ‘bırak dökülsünler’ diyor.”
11 Kasım 2009’da darağacına çıkardılar onu. Bir sürü suç icat etmişlerdi bunun için ama o, asıl suçunu en baştan biliyordu: Kürt olmak!
Geleceğe bir mektup
Ehsan Fetehyan… Nasıl anlatmalı onu? İnsanı kendisinden daha iyi kim anlatabilir? Ölüm adım adım yaklaşırken yazılmış bir mektuptan daha iyi bir biyografi olabilir mi? Yıllardır, adeta bir saplantı halinde nerede bir direnişçinin son mektubunu görsem, mutlaka izini sürer, yazdıklarıyla yetinmeyip onun nasıl biri olduğunu da anlamaya çalışırım. Ve her seferinde tanık olduğum şey, ölümün kıyısındayken yazılan satırların muazzam derinliği ve karakter yansıtıcı özelliğidir.
“Ölümden hiç korkmadım, şimdi bile en yakınımda hissediyorum” diye yazıyor Ehsan, “Bunu hissedebiliyorum ve ona aşinayım, çünkü ölüm, bu toprakların ve bu insanların eski bir tanığı. Ölüm hakkında değil, ölümün gerekçeleri hakkında yazıyorum.”
Kirmanşah’tan başlayan yol
28 yaşındaydı Ehsan. “Medeniyetin doğduğu, ülkemin insanları için önemli olan Kirmanşah şehrinde hayata başladım. Çok geçmeden ayrımcılığı ve baskıyı fark ettim ve varlığımın derinliklerinde hissettim, bu vahşet ve bu zulmün nedenini anlamaya ve çözmeye çalışmak beni binlerce düşünceye sevk etti. Ama ne yazık ki adalete giden bütün yolları kapatmışlardı.”
Sonra bir yol buldu kendine. “Ortamı o kadar bunaltıcı hale getirmişlerdi ki, içimde bir şeyleri değiştirmenin bir yolunu bulamamıştım ve başka bir yola çıktım: Bir Kürt savaşçısı olmak! Kendimi ve mahrum kaldığım kimliğimi bulma arzusu beni o noktaya yöneltti.” Artık o bir Komala savaşçısıydı. “Doğduğum yerden ayrılmak zor olsa da, memleketimle bağlarımı asla koparmadım. Arada bir evime dönüp eski anılarımı yeniden canlandırırdım.”
İşkence günleri
Ne olduysa işte o ziyaretlerden birinde oldu. Ehsan, İran rejim güçleri tarafından yakalandı ve aylar süren işkence zamanları başladı. “O ilk andan itibaren ve gardiyanlarımın misafirperverliği(!) sayesinde, sayısız yoldaşımın trajik kaderinin de beni beklediğini anladım: işkence, kapalı ve taraflı yargılama, haksız ve politik bir karar ve nihayet ölüm…” Bir Kürdün tecrübesiydi bu; yüz yıldır akıp gelen bir tecrübe.
Aynı gece Sanandaj kentindeki işkencehaneye götürdüler onu. “O andan itibaren gecelerim ve günlerim sorgu ofislerinde ve alt koridorda aşırı işkence ve dayak altında geçti ve bu üç ay sürdü. Rejimi devirmeye yönelik silahlı bir girişimde yer aldığımı kanıtlamak için çok uğraştılar. Yapabilecekleri tek suçlama, ‘Komala’nın bir parçası olmak ve rejime karşı propaganda yapmaktı.”
Sanandaj’daki İslam cumhuriyeti mahkemesi, bu suçlamalardan 10 yıl ceza verdi Ehsan’a. Ama rejime bu kadarı yetmedi. Temyiz mahkemesi, bu cezayı ‘Allah’a karşı çıkmak’tan tutarak ölüm cezasına çevirdi. “Kararı değiştirmeden kısa süre önce beni sorgu ofisine götürdüler ve işlemediğim suçları itiraf eden bir video kaydı yapmamı istediler. Bütün baskılara rağmen videolu itirafı kabul etmedim ve bana açıkça ölüm cezasına çevireceklerini söylediler, kısa süre sonra da öyle yaptılar zaten.”
Soruyor Ehsan mektubunda: “Bir yargıç, her durumda, her zaman ve her insana karşı adil olmaya ve dünyaya hukuki açıdan bakmaya yemin etmiştir. Ama bu lanetli ülkede hangi yargıç bu yemini bozmadığını ve adil olduğunu iddia edebilir?” Ve devam ediyor: “Her ne koşulda olursa olsun idam cezası verilmesi konusundaki bu ısrarın, yargı dışından gelen siyasi güçlerin baskısının bir sonucu olduğunu söylemeye gerek yok.”
Bir ben ölmeylen…
Sonraki süreç biliniyor… Uluslararası insan hakları örgütleri ve ailesinin idamın durdurulması için yaptığı çağrılar dikkate alınmadı. Baskı artınca hükümet infazı bir süre erteledi ama hiç vazgeçmedi. Bu arada, çoğu bir süre sonra idam edilecek olan Ferzad Kamangar gibi birçok siyasi tutuklu açlık grevleriyle Ehsan’ın ölümünü durdurmak istediler ama yetmedi. 10 Kasım’da hücreye alınan Ehsan’ın 11 Kasım’da idam edilmeden önce son bir kez ailesini görmesine bile izin verilmedi. Dahası, cenazesi de ailesine iade edilmedi, Kirmanşah’ta bir mezarlığa gömüldükten sonra mezar yeri hakkında bilgi verildi.
Geriye, mektubunun son satırları kaldı: “Eğer zalim ve egemenler beni öldürmekle Kürt ve Kürdistan sorununu ortadan kaldıracaklarını düşünüyorlarsa, bu kof bir hayaldir. Hiçbir zaman ben ve benim gibi binlerce gencin ölümü ile bu amaçlarına ulaşamayacaklardır. Her ölüm beraberinde yeni bir yaşamı getirir.”
Ehsan Fetehyan… Hâlâ aynı şeyi yapıyor egemenler, İran’da ve diğer üç parçada… Hâlâ genç insanları öldürüyorlar ve hâlâ sorunu böyle çözeceklerini sanıyorlar. Ama olmuyor ve olmayacak. Çünkü her ölüm beraberinde yeni bir yaşamı getiriyor!