Erdoğan, geçen hafta partisinin MYK toplantısında, Türk parasının hızla değer kaybetmesine, ekonominin adeta çökmesine neden olan düşük faiz politikasını savunmak için yine bir “yeni” söylemine sarıldı
AKP son zamanlarda, tezgahındaki çürük malı taze diye yutturmaya çalışan esnaf gibi! Çıkmaza girdiği, sorunlara çözüm üretemediği noktada eski, işe yaramaz politikaları “yeni” adı altında toplumun önüne sürüyor. “Yeni ekonomi programı”, “yeni istihdam paketi”, “yeni normalleşme”, bir zamanlar dillerinden düşürmedikleri “Yeni Türkiye” söylemi ve adını bile anımsamadığımız nice “yeni”ler… Sonuç olarak başına getirilen “yeni” sıfatıyla, bildiğimiz “eski” devam edip gidiyor.
Gerçi haksızlık da etmemek lazım, getirilen her bir “yeni” birileri için yeni sömürü alanları açıyor, yeni zenginler yaratıyor ama toplumun geniş kesimi için sömürenler ile sömürü yöntemleri dışında değişen bir şey olmuyor!
Erdoğan, geçen hafta partisinin MYK toplantısında, Türk parasının hızla değer kaybetmesine, ekonominin adeta çökmesine neden olan düşük faiz politikasını savunmak için yine bir “yeni” söylemine sarıldı! Yurttaşlar TL hızla değer kaybedince başta gıda olmak üzere temel ihtiyaç maddelerinin artan fiyatının neden olduğu yoksulluğa, döviz karşılığı alınan dış borçların katlanmasına dertlenirken meğerse hükümet kimselere haber vermeden “ekonomide yeni dönem” başlatmış(!)
Peki neymiş TL’ye bir ayda yüzde 50’ye yakın değer kaybettiren düşük faiz politikasının nedeni olan ekonomideki bu “yeni dönem”?
Erdoğan bunu “Çin modeli büyüme” olarak tarif ediyor. Çin gibi malı ucuza üretip bunu Avrupa’ya satarak, döviz girdisi sağlayacakmışız.
İyi de enerji, hammadde, ara malı, makine-teçhizat… yani üretim faktörlerinden emek dışında kalanlarını dışarıdan -TL’den 14-15 kat değerli olan- dövizle ithal etmek zorunda olduğumuz koşullarda küresel düzeyde rekabet edebilecek ölçüde üretimi, ucuza gerçekleştirmek mümkün mü? Bunun tek yolu olabilir. O da –Erdoğan da konuşmasında bunu açıkça ifade ediyor zaten- emek maliyetini olabildiğince ucuzlatmak yani emek sömürüsünü azami ölçüde arttırmak.
Her şeyden önce belirtmek gerekir ki “emek sömürüsü üzerinden büyüme modeli”nin “yeni” olan bir tarafı yoktur, ayrıca bunun için Çin’e kadar gitmek de gereksizdir; bu model, Türkiye’de 24 Ocak 1980’den beri yani 41 yıldır uygulanmaktadır. 12 Eylül darbesi işçi sınıfı mücadelesini bastırıp bu modelin koşullarını oluşturmak için yapılmıştır ve -19 yılı AKP döneminde olmak üzere- darbe rejimi bugüne kadar kesintisiz sürmektedir. Sırf bu model uygulanabilsin diye onbinlerce insan idamla, yargısız infazla, işkenceyle, çatışmalarla öldürülmüştür. Türkiye’nin bugün AB ve OECD ülkeleri içinde en düşük ücretle en uzun sürelerde çalışan, iş cinayetlerinde en fazla yaşamını yitiren işçilerin ülkesi olmasının, -Küresel Hak İhlalleri Endeksi’ne göre- işçiler için en kötü on ülke içinde yer almasının nedeni de yine bu modeldir. Gelir eşitsizliğinde, işsizlikte, yoksullukta, yolsuzlukta sabıkası en kötü ülkelerden biri olması da Türkiye’de 41 yıldır uygulanan bu modelin neticesidir.
AKP, 1980’den bu yana uygulanan eskimiş, çürümüş politikaları yani neoliberalizmi artık savunamayıp “yeni” (-imiş) gibi pazarlamaya çalışarak aynı zamanda -yaklaşık yarısı kendi iktidarında geçen- 40 yıllı aşkın süredir uygulanan ekonomik programın çöktüğünü de itiraf etmektedir.
Ama bundan daha önemlisi, Çin modeli adıyla tek adam rejimiyle kalıcı hale getirdiği otokratik düzeni meşrulaştırıp, toplum üzerindeki baskıyla birlikte emek sömürüsünü daha da yoğunlaştırarak 41 yıldır uygulanan talan politikalarından arta kalan hakların da yok edileceğini; emek ve doğa sömürüsünün daha da yoğunlaşacağını kitlelere bir vaat gibi sunmaktadır.
Erdoğan’ın son Cumhurbaşkanlığı Kabine Toplantısı’nın ardından yaptığı açıklamada “Karşı çıktığımız ve mücadele ettiğimiz tek şey sömürüdür. Bu sömürü emek üzerinden, mal ve hizmet üzerinden, para üzerinden yapılsa da karşıyız” sözleriyle yaptığı “sömürü” vurgusu bu bakımdan son derece ironiktir!