Azerbaycan ordusu 27 Eylül 2020 tarihinde de-facto Karabağ Cumhuriyeti’ne karşı ani bir saldırı başlatmış ve 44 gün süren çatışmalarda taraflar 10 bine yakın asker kaybetmişti. Savaş, Rusya Federasyonu Başkanı Putin’in girişimleriyle 9 Kasım 2020’de bir ateşkes anlaşmasıyla sonlanmıştı.
Aliyev yönetimi Dağlık Karabağ’ı çevreleyen ve I. Karabağ Savaşı’ndan bu yana yaklaşık 30 yıldır Ermenistan’ın işgalinde kalan yedi bölgenin yanı sıra Karabağ’ın Şuşi kentini de geri almayı başardı.
Savaşa hem otuz yıl önce hem de bu ikinci çatışmalarda gönüllü olarak katılan bir Ermeni savaşçı, iki savaş arasındaki farkı şu sözlerle tanımlıyor: “İlkinde eşit şartlara sahiptik. Hem biz hem de onlar Kalaşnikoflarla savaşıyorduk. Her iki tarafta da kurumsal bir ordu henüz oluşmamıştı. Üstelik bizim motivasyonumuz vatan savunması üzerine kurulu oluğu için daha yüksekti. Şimdi ise otuz yıllık propagandanın sonucu olarak Azeriler de işgal edilmiş olduğuna inandıkları vatan toprağı için savaşıyorlardı. TSK’nin personel ve lojistik desteği, Suriye’den getirilen cihatçı çeteler ve SİHA’lar onlara mutlak bir üstünlük sağlamıştı. Ayrıca onlar bu saldırıyı Temmuz ayında Türkiye ile yapılan ortak askeri tatbikattan beri ayrıntılarıyla tasarlamışken, biz hazırlıksız bulunduk.”
Bu kişisel tanıklık savaşın oluşumunu da, sonuçlarını da oldukça yalın bir şekilde açıklıyor. Savaşın politik bir sonucu olarak Rusya Federasyonu ise 7 bin askerle bölgedeki konumunu pekiştirmiş oldu.
Kazanan tarafta iktidar zaferin nimetlerini yaşarken yenilen Ermenistan’da Paşinyan hükümeti mağlubiyetin faturasını ödemek zorunda kaldı. 2018 Mayısı’nda bir halk hareketiyle devrilen oligarşik yapılar, rövanşist bir muhalefet örgütlediler. Birçok yolsuzluk iddialarıyla suçlanan eski Cumhurbaşkanlarından Robert Koçaryan’ın çevresinde birleşen muhalefet 2021 Haziranı’nda yapılan erken seçimde bir kez daha bozguna uğradı. Ancak muhalefet ülkeyi istikrarsızlaştırma işlevini halen sürdürmekte.
Azerbaycan lideri İlham Aliyev ve Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan bu kriz ortamından yararlanmak üzere Ermenistan’a karşı sürekli olarak fantastik taleplerde bulunuyorlar. Bu taleplerin en önemlisiyse iki ülkeyi birbirine bağlayacak bir koridor açılması. Başka bir deyişle Ermenistan sınırlarının by-pass edilmesi. Hem Türkiye hem de Azerbaycan yaklaşık 30 yıldır Ermenistan’a ambargo uyguladıkları yetmezmiş gibi, şimdi de topraklarından serbestçe geçebilecekleri bir koridor talep ediyorlar. Aliyev bir adım daha atarak, geçen hafta yaptığı açıklamayla söz konusu koridor için derhal bir tarih belirlenmesini, aksi takdirde askeri müdahalenin kaçınılmaz olacağı tehdidini de savurdu.
Bakü yönetimi bu küstahlığın gücünü sahip olduğu petro-dolarlardan ve Türkiye ile paylaştığı ‘Büyük Turan’ ülküsünden alıyor. Buna karşılık olarak ise Ermeniler yaklaşık yüz yıldır Kürt ve Filistin halklarıyla deneyimledikleri büyük ihanetin açmazında ‘uygar Batı’dan medet ummaktalar. Oysa insani değerleri kapitalizmin çıkarlarına teslim eden Batı, kurt ile kuzunun karşısında taraflara itidal tavsiye etmekten öte bir şey bilmediğini defalarca kanıtlamıştır. En gerici ve despot rejimlerle işbirliği yaparken, demokrasi getirmek vaadiyle Irak’ı, Suriye’yi ve Afganistan’ı ateşe atanlardan medet ummak kelimenin tam anlamıyla aymazlıktır.