Türkiye’nin müebbet hapsi ömür boyu sürdürme yönündeki uygulaması ve bundaki ısrarı hem AİHM sözleşmesine hem de BM’nin 2005’te yürürlüğe koyduğu Mandela kurallarına aykırı bir uygulamadır, bir işkence uygulamasıdır ve bir işkence türü olarak tanımlanıyor. Türkiye’nin ısrarı esasta sayın Öcalan’a yöneliktir. Sayın Öcalan’a yaranmasın diye değişikliğe gitmiyor. İHD, TİHV, TOHAV ve ÖHD, Türkiye’nin tutumuna karşı Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’ne başvuruda bulundu. Bakanlar Komitesi’nin 30 Kasım-2 Aralık tarihleri arasındaki toplantısında yapılan başvuruları ele alması bekleniyor.
AİHM, 2014 yılında Sayın Öcalan’a yönelik ömür boyu ceza infazında değişikliğe gitme kararını aldı ve Türkiye’ye karar temelinde değişiklik yapması için bildirimde bulundu. Üzerinden 7 yıl geçmesine rağmen Türkiye, AİHM kararı temelinde infaz cezasında değişiklik yapmış değil. Türkiye’nin altında imzası olan sözleşmeleri hiçe sayan tutumuna karşı Avrupa Konseyi’nin şimdiye kadarki tutumu AİHM kararını ve kararın dayandığı sözleşmeleri görmezden gelme yönünde oldu.
Avrupa Konseyi’nin AİHM’in ve CPT’nin sayın Öcalan’a yönelik 23 yıllık tutumları ise tam bir hukuksuzluk örneği. İmralı’da adil yapılmayan yargılamadan İmralı tecrit sistemine kadar sergiledikleri tutum, işkence uygulaması olan tecridin kalıcılaşmasında rol oynadı. Ve bu konuda büyük bir sorumlulukları var.
Sayın Öcalan’ın avukatları İmralı yargılamasının adil bir muhtevada yapılmadığını belirterek, 2002 yılında AİHM’e başvuruda bulundu. AİHM bu başvuruyu 2005’te karara bağladı. AİHM, yargılamanın adil bir biçimde yapılmadığına hükmederek yargılamanın yeniden yapılması kararı aldı. Avrupa Konseyi’ni temsilen Bakanlar Komitesi, AİHM’in kararı temelinde Türkiye’ye yönelik bir yaptırımda bulunmadığından dolayı yeniden yargılama gerçekleşmedi.
CPT, 2019’da İmralı uygulamasını ağır bir tecrit, katı bir izolasyon ve bir işkence uygulaması olduğu tespitinde bulundu. Konseyin tecridi sonlandırma, işkenceyi durdurma yönünde ciddi bir girişimi ve bu yönlü bir çabası görülmüyor. Avrupa Konseyi’nin ve onu temsilen Bakanlar Komitesi’nin sayın Öcalan’a yönelik tutumu kirli çıkarlar üzerine kurulu bir tutumdur. Avrupa’nın Kürt sorunundaki çözümsüzlük politikasının yansımasıdır.
Kürtlerin trajedisinde, adaletsizliğe maruz kalmalarında hayati etkisi olan bu politikanın günümüzdeki versiyonu tecrit, PKK yasağı ve AKP-MHP iktidarının işgallerine, kimyasal saldırılarına, Kürtlere yönelik yıkım konseptine destek temelinde sürüyor.
Diğer taraftan bugün dünyanın her yerinde, sayın Öcalan üzerindeki tecridin sonlandırılması ve özgürlüğünün sağlaması temelinde bir akış, bir sahiplenme var. Bu da Kürt halkının, insanlığın, demokratik güçlerin, aydınların, özgürlükten yana olanların tutumu ve davası oluyor. Akış daha da evrenselleşecek, daha da büyüyecektir.
Kürt halkının, demokrasi güçlerinin, insan haklarından yana olanların Avrupa Konseyi ve konuyla ilgili kurumlardan beklentisi hakkaniyetli bir tutum sergilemeleri, sayın Abdullah Öcalan’ın haklarını ve özgür olma hakkının sağlanması için sorumluluklarını yerine getirmeleridir.