HDP, Kürt hareketi ve birçok sol-sosyalist hareketi bünyesinde birleştirmiş olmasına rağmen üçüncü bir ittifak oluşturma çağrısını yapmaktan geri durmuyor. Çağrı yaptığı grupların kitle tabanlarının dar ya da geniş olmasını önemsemiyor
“Saray Rejimi çöktü çökecek” demek artık bir öngörü değil. Rejimin çöküşü kesin. Bugünden sonra konuşulması gereken şey; çöküş sürecinde demokrasi güçleri ne kadar etkili olabilecekler ve çöküş sonrası siyaset alanında bir güç odağı haline gelebilecekler mi? Meselenin özü ve özeti bundan ibarettir. Devrimci, demokrat grupların siyaset arenasında belirleyici güç olmaktan epeydir çıktığını, Kürt hareketinin kitle gücünü korumakla beraber tıkanma yaşadığını söylemek zorundayız. Sorunların sebebi olarak ağır faşist saldırıları göstermek geçerli bir savunma olabilir ama yine de mazeret değil. Saray Rejimi’nin final sahnesine ve sonraki gelişmelere hazırlığın demokrasi güçleri açısından hayat-memat meselesi olduğu gün gibi açık ortada duruyor.
Cumhur İttifakı’nın cenazesini kaldırmaya hazırlanan Millet İttifakı, Saray siyasetinin ilişkilerini bozacak olsa da esaslı biçimde özünü bozmayacak. Sermaye dostu, emekçi düşmanı, Kürt karşıtı devletlû siyaseti devam ettirecek. Diğer yandan sistem siyasetinin dışında kalan güçler için geçmişte hiç olmadığı kadar kitlelerle buluşma olanakları var. Düzen partilerinin yıllardır sürdürdüğü “şıracı iktidar, bozacı muhalefet” oyununa son vererek gerçek muhalefet odağı ortaya çıkarmak artık bir hayal değil.
Ancak üçüncü ittifak oluşturma tartışmalarının seyrine baktığımızda bu olanağın heba edileceği fikri belirginleşiyor. Dar alanda kısa paslaşmalar yaparak zaman öldürme geleneği bir heyula gibi umutların üzerine çöküyor. Emekçilerin, ezilen halkların siyaset yapabileceği bir zemin yaratma zaruretini kavramayan mantık, kendini, Ekim Devrimi’nin öngününde Kışlık Sarayı zapt etmek üzere olan Bolşevik Parti zannediyor. İlkeler, tumturaklı sözler, erdem hikâyeleri dinlerken, tren rayların üzerinde hareket ediyor.
TKP-Sol Parti-EMEP görüşmelerinden somut bir sonuç çıkmayacağını kestirmek zor değil. HDP’siz bir “Sol Blok” oluşturma hayali kuran TKP-Sol Parti’nin ham hayaline EMEP’in ortak olmayacağı görülüyor. Demokratik kitle örgütlerini, sendikaları, emekçileri, sosyalistleri, Kürtleri, Alevileri, demokratları kapsamayan, %1’lik bir taban bile bulamayacak olan “Sol Blok” denemesinin rasyonel bir tarafı yok. Millet İttifakı’nın, HDP’den uzak durma refleksine benzer bir tavrı “ilkeler” ve tumturaklı sözlerin arkasına saklamanın da bir inandırıcılığı yok. HDP ile yan yana görünmeme kaygısıyla söylenen “Bağımsız sosyalist hat” kurma iddiasının yerel seçimlerde CHP ile ittifaka engel olmadığı da görüldü. Üstelik, HDP, “seni başkan yaptırmayacağız” söylemi etrafında, Cumhur İttifakı ile arasına kesin bir çizgi çeken ve bunun bedelini 2015’ten beri ödeyen, çok yakın bir zamanda, Cumhur İttifakı ile arasındaki mesafeyi alabildiğine derinleştirdiğini ilan eden bir tutum belgesi yayınlamışken…
HDP, Kürt hareketi ve birçok sol-sosyalist hareketi bünyesinde birleştirmiş olmasına rağmen üçüncü bir ittifak oluşturma çağrısını yapmaktan geri durmuyor. Çağrı yaptığı grupların kitle tabanlarının dar ya da geniş olmasını önemsemiyor. Saray Rejimi’ni yıkacak ve sonrasında demokratik siyaset zemini geliştirecek en geniş Demokrasi İttifakı’na çağrıda bulunuyor. Çağrıda bulunduğu çevrelere karşı tahakküm ilişkisi kurmaktan imtina ediyor. Özet olarak; “Sol Blok” darlığına sıkıştırılmamış bir Demokrasi İttifakı için pozitif bir duruş sergiliyor.
Bütün mümkünlerin kıyısında olduğumuz yeni bir dönemece giriyoruz. Hiçbir şey değişmeden sadece iktidar da değişebilir, soykırım yapabilecek daha karanlık diktatörlük döneminin önü de açılabilir ya da demokrasi güçlerinin kendine politik zemin yarattığı, eşitlik-özgürlük taleplerinin kitlelerle buluştuğu günler de gelebilir. İlkeleri konuştuğumuz ama kuru gürültüyle olanakları heba etmeye hakkımızın olmadığı günler geldi ve geçiyor.