Savaş sürüyor. Savaşa son vereceğiz diyeceksiniz. Borcunuzun bir kısmını böyle ödeyeceksiniz. Gasp edilen hakları iade edeceksiniz. Bir kısım günahlarınızdan böyle kurtulacaksınız. İşkencecilerden, katliamcılardan hesap soracaksınız. Öteki borçlarınızı böyle ödeyeceksiniz
Önce çok eski bir haberi hatırlayalım:
“7 Aralık 1970 tarihi, 20. yüzyılın en ikonik fotoğraflarından birinin çekildiği gün. O dönemin Almanya Başbakanı Willy Brandt’ın, Polonya’nın başkenti Varşova’yı ziyareti sırasında Naziler’in öldürdüğü Yahudiler’in anısına yapılan “Yahudi Anıtı” önünde diz çökmesi, tüm dünyada büyük yankı bulan ve bugüne kadar unutulmayan anlardan biri oldu.”
Villy Brandt’ın bu “helalleşme” fotoğrafı, İkinci Dünya Savaşı’nın bitiminden ve Nazilerin yargılanmasından 25 yıl sonra yayınlandı. Bu çeyrek yüzyılda artık Almanya ve Avrupa topraklarında bütün devletler ırkçı, soykırımcı politikaları resmen terketmişti. Brandt’ın “diz çökmesi” o nedenle ne bir seçim “vaadiydi”, ne “taktik” bir manevraydı. Bir Alman olarak Yahudi halkından “helallik” diliyordu.
Sonra Brandt hatıratında şöyle yazmıştı: “Halen bana o hareketimi soruyorlar. Bunu daha önce planladın mı diye. Kesinlikle hayır. Etrafımda duran gazeteci ve foto muhabirleri kadar yakın arkadaşlarım da şaşırmıştı. O davranışımı planlamadım. Bütün Nazi cinayetleri, toplama kampları, işkenceler, kötülükler ve insanlık dışı davranışlar için insanlıktan özür diledim.”
Ben bir de Cemal Paşa’nın torunu Hasan Cemal’in 2008 yılının Eylül’ünde Erivan’daki soykırım kurbanı Ermeniler için yapılan anıtın önündeki “helalleşmesini” de hatırlarım. Acılar yaşıyor olsa da Ermeni soykırımının üstünden çok uzun yıllar geçmişti. Hrant Dink’in katledildiği zaman diliminde Hasan Cemal’in “aile içinde” konuşulmayan tabuyu kişisel olarak yıkması simgesel bakımdan çok önemliydi. Zaten o dönem de Türkiye ile Ermenistan ilişkilerinde umutların yeşerdiği bir dönemdi.
Böyle “helalleşmelerin” insanlığın ruhunu sağaltan simgesel önemi inkar edilemez. Dink’in sözleriyle; “acılarımıza karşılıklı saygı duymak” geçmişin kanlı travmalarından kurtulmanın ilk adımıdır.
Ama bizim siyaset dünyamızda “helalleşmenin” şimdiye kadar ruhları sağaltıcı hiçbir sonucu görülmedi. Ermenilerden “helallik istemek” şöyle dursun, Azerbaycan-Ermeni savaşında “cihatçı” olduk. 6-7 Eylül’de Rumlara karşı işlenen suçlardan utanç duyacağımızı sanırken, şimdiki iktidarın kimi adamları “5 saatte Atina’da oluruz” demeye başladı. Dersim “tertelesi”nden, Zilan deresinde akan kanlardan dolayı “helalleşme” şöyle dursun, artık “kimyasal silahlarla” savaşı tırmandırıyoruz.
Ve CHP Başkanı Kılıçdaroğlu, henüz yapılıp yapılmayacağı bile belli olmayan seçim sonucunda iktidara geleceklerini ve geçmişte işlenen günahlar nedeniyle “devlet” adına, mağdur edilenlerle “helalleşeceğini” ilan etti. Beni şaşırtan aklı başında ve bilinçli birçok insanın bu “helalleşme” açıklamasını neredeyse “CHP içinde devrim” sayacak ölçüde abartması oldu.
Siz yarın Kılıçdaroğlu’nun Willy Brandt ya da Hasan Cemal gibi, vaktiyle Ermeni soykırımında birinci derecede rol oynayanlarla dolu Cumhuriyet Halk Fırkası adına Ermeni Anıtı önünde diz çökeceğine inanıyor musunuz? Söz güzel de, eylem daha inandırıcıdır. Öyle olduğu için Kılıçdaroğlu’nun Azerbaycan-Ermeni savaşına verdiği desteği hatırlamak icap eder. Mesela Kılıçdaroğlu Ermenilerden “helallik” istediğinde, “destek” filan değil de “süren savaşta tarafsız kalacağını, Ermenilere karşı Azerbaycan’a SİHA’ları vermeyeceğini” ilan edecek mi?
Ve elbette Kürt meselesi.
Kürtlerle “helalleşmek” nasıl olacak? Daha bu soruyu sorar sormaz, CHP Başkanı’nın “Kandil’i yerle yeksan etmezsem bana da Kılıçdaroğlu demesinler” sözünü hatırlıyoruz. “Helalleşme” Kürdü öldürmeden bir dakika önce “hakkını helal et Kürt kardeşim seni cennete gönderiyorum” demek midir? Helalleşme, suçlular yargılandıktan, ülkede barış sağlandıktan, Kürt halkının bütün hakları iade edildikten sonra anlam kazanır. Ancak bunları yerine getiren iktidarlar, halkın gasp edilen bütün haklarını iade ettikten sonra, bu haklar uğrunda can veren, zulme uğrayan insanların varislerinden “helallik” isteyerek yaralı ruhların karşılıklı sağaltılmasına çalışacaklardır.
Savaş sürüyor. Savaşa son vereceğiz diyeceksiniz. Borcunuzun bir kısmını böyle ödeyeceksiniz. Gasp edilen hakları iade edeceksiniz. Bir kısım günahlarınızdan böyle kurtulacaksınız. İşkencecilerden, katliamcılardan hesap soracaksınız. Öteki borçlarınızı böyle ödeyeceksiniz. Sonra dönüp mağdur ve mazlum halka “senin yediğim kul haklarını ödedim mi, hakkını helal ediyor musun?” diyeceksiniz.
Devlet bu halka “borçludur” ve işin tuhafı, Kılıçdaroğlu’nun cebinde bu “borçları” ödeyecek parası, yani programı yok.
Yine de “iyi niyet” beyanı olarak şu “helalleşme” sözünü “not” edebiliriz. Yeter ki, bu “notu” bir “helalleşme manifestosu” gibi, bir de dönüp halkın önünde kıraat etmeye kalkmayalım. Ne demiş şair: “Ainesi iştir kişinin lafa bakılmaz-Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde.”
Eserini yaz Sayın Kılıçdaroğlu, halk o esere hak ettiği değeri elbette verecektir.