Suruç Katliamı 6. yılında. Katliamın mağduru Yasin Can, o gün yaşananları gazetemize anlattı. HDP’li Murat Çepni ise dönemin siyasi atmosferini değerlendirdi
Hasan Akbaba
Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu’nun (SGDF) çağrısıyla, 20 Temmuz 2015’te Kobanê’ye oyuncak ve insani yardım malzemeleri götürmek için 300 kişi Suriye sınırındaki Suruç ilçesine geçti. Gençler, yardım etkinliğine ilişkin Amara Kültür Merkezi bahçesinde basın açıklaması yaptıkları sırada bombalı saldırıya uğradı. Cihatçı terör örgütü IŞİD üyesi Abdurrahman Alagöz tarafından yapılan saldırı sonucunda 33 kişi hayatını kaybetti, 100’den fazla kişi yaralandı.
19 ay sonra iddianame
Katliamın üzerinden 19 ay geçtikten sonra hazırlanan iddianamede savcı, davanın tek tutuklu sanığı Yakup Şahin için 34 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis, 70 yaralı için de TCK’nın 174/1 maddesi uyarınca cezalandırılmasını istedi. Savcı, dosyanın firari sanıklar İlhami Bali ve Deniz Büyükçelebi’nin dosyalarının ise tefrik edilmesini talep etti.
Olayın yaşandığı tarih aralığı Türkiye’de aydınlatılması gereken karanlık bir süreci işaret ediyor. Bombalı saldırı 7 Haziran ve 1 Kasım süreci arasında gerçekleşti. Seçimlere ilk kez katılan Halkların Demokratik Partisi (HDP), 7 Haziran seçimlerinde yüzde 10 seçim barajını geçerek aldığı yüzde 13.1 oy oranı ile Meclis’te 80 milletvekili ile temsil edilmeye hak kazandı.
Katliamın yıl dönümünde, patlamada yaralanan Yasin Can, yaşananları gazetemize anlattı. Katliamın yaşandığı dönemin siyasi atmosferine dair HDP İzmir Milletvekili Murat Çepni, değerlendirmelerde bulunurken, Avukat Serdil İzol ise davayla ilgili son gelişmeleri paylaştı.
‘Gideceğimizi herkes biliyordu’
Kobanê’ye gitme niyetlerini yeniden inşa etme çalışması olarak ifade eden Yasin Can, “O döneme dair Kobanê, Ortadoğu’da ve bütün dünyada aydınlığın son kalesiydi” dedi. Kobanê’nin IŞİD’in o vahşet ve kirliliğine karşı son direniş kalesi olduğunu ifade eden Can, “Bu savaştan dolayı şehrin büyük bir bölümü yıkılmıştı. Biz de katılıp, katkımızı sunmak istedik. Ben Murat Yut arkadaşla birlikte katıldım. Murat, Mardin Kızıltepeliydi, kendisi şehit düştü. Birlikte Kürtçe çocuk hikaye ve kitapları hazırlamıştık. Planımız orada 3-5 gün süresince bu vahşet ortamından etkilenen çocuklara yardımcı olmaktı. Elimizden bu kadarı geliyordu. Biz de bunu yapmak istedik. Genel planlama ise kütüphane, okul ve park yapmaktı. Bunu çoğu kurum ve parti biliyordu. Hem devlet kurumları, hem partiler, hem de resmi kurumlara başvuru yapılmıştı” dedi.
Yolculukta coşku hakimdi
Suruç’a gitmek için bindiği otobüste Murat Yut dışında kimseyi tanımadığını ifade eden Can, otobüste müthiş bir coşku ve heyecanın olduğunu, kendilerinin de bu heyecan ile herkesle bir anda sıcak ilişkiler kurduğunu aktardı. O güne dair bir anısını anlatan Can, şöyle devam etti: “Otobüste tanıştığımız ve daha sonra şehit düşen Fırat arkadaşımızın babasına, hep birlikte halay çektiğimizi söylediğimizde babası inanmadı. ‘Oğlum hayatta halay çekmesini bilmiyor’ dedi. Videosunu gösterdiğimizde şok olmuştu. Düşünün anarşist bir insandı, hayatında halay çekmemişti. Ama kendini o coşkudan ayırmayıp bizlerle halay çekmişti.”
‘Sıkı bir arama vardı’
Suruç’a vardıklarında sıkı bir arama yapıldığını ve çantalarının didik didik arandığını hatırlatan Can, “Suruç merkezde gezerken, polisler GBT yaptı ve bize ‘Ne işiniz var, burası çok tehlikeli’ dediler” diye belirtti.
Daha önce de Suruç’a gidip sınır nöbetlerinde bulunduğunu söyleyen Can, o gün daha önceki ziyaretlerinden farklı olarak her yerde kamera ve mobeselerden ziyade her aracın başında kamera ve her sokakta araçlar, aşırı polis ile asker olduğunu ifade etti. Can, bu durum karşısında çok şaşırdıklarını, savaşın karşıda mı burada mı olduğunun belli olmadığı düşüncelerine kapıldıklarını ifade etti.
Yaralılar kurtarılabilirdi
Patlama esnasında kendisinin de Amara Kültür Merkezi bahçesinde olduğunu ve yaralandığını söyleyen Yasin Can, “Patlama olduğunda, arkadaşlar bahsediyor, ‘Ses geliyor’ diyorlardı. Lakin ben hatırlamıyorum. Sonra videoda izleyince ben de ses çıkarmışım ama o şokla o sesi de unutmuşum. Ayrıca 33 arkadaşımız da patlamada hemen şehit düşmedi, 7 arkadaşımız ilk yardım olmadığı için kan kaybından şehit düştü. Bunun da sebebi polisin müdahalesiydi” diye konuştu.
‘Başaracağız, direniyoruz’
Patlama sonrası polisin tavrının ölümlerin artmasında payının büyük olduğunu vurgulayan Can, polisin üzerlerine gaz sıkması yetmezmiş gibi bir de silah sıktığını söyledi. Can sonrasında, “Nasıl anlatsam bu katliamı, cinayet insanlığa karşıysa polisin yaklaşımı da öyleydi çünkü o yaralıların kurtarılma şansı vardı, bunu ben değil doktorlar söylüyor. Diyorlar, ‘Hızlı müdahale olsaydı bunlar sağ kalırdı.’ Yaklaşımları tamamen düşmanca ve vahşiceydi. Olaydan sonra ifade alınırken bize, ‘O teröristlerle ne işiniz var’ diye sorular sordular. Yani Kobanê’ye gitmek istediğimiz için bizi ‘terörist’ olarak lanse etmeye çalışıyorlardı” ifadelerini kullandı.
“Suruç’taki katliam insanlığa karşı yapılmış bir katliamdır” diyen Can, “Türkiye tarihinde gençliğe karşı diyebiliriz ki bu boyutta yapılan birinci katliamdır. Suruç Aileleri Dayanışma İnisiyatifi olarak direnişimizi sürdürüyoruz. Bir gün başaracağız. Neden başaracağız? Çünkü direniyoruz. Her ayın 20’sinde Kadıköy’de direniyoruz” dedi
‘Devlet aklı’nın davası
Davanın avukatlarından Serdil İzol, davaya ilişkin konuştu. Avukat İzol, “Dava şu anda bir tutuklu sanık üzerinden yürüyor, o kişi de Yakup Şahin. Yakup Şahin Ankara Gar Katliamı’nda çelişkili beyanlarda bulunuyor. Onun dışında dosyada yargılanan bir sanık yok. İki de firari sanık var. Dosyada ilerleme kaydedemedik maalesef ama bu şekilde kapanmasını istemiyoruz” dedi.
Davanın bir devlet aklının topluma yansıması olduğu vurgusunu yapan İzol, “Bu bir zihniyet meselesi. Dosyaya hükümetin, devlet yetkililerinin bakış açısı önemli. Şu anda mesela siz bir eylem yapsanız, İçişleri Bakanlığı ne yapıyor? ‘Zararımız söz konusudur’ diyor, maddi ve manevi olarak dosyaya katılma talebinde bulunuyor. Şimdi 33 insanın katledildiği, yüzlerce yaralının mağdur olduğu bir dosya söz konusu ve bu ana kadar ne Adalet Bakanlığı’nın ne İçişleri Bakanlığı’nın bir katılma talebi var. Yani dosyanın muhaliflere karşı farklı yürüdüğünün göstergesidir bu” şeklinde aktardı.
Adil yargılama yok
Avukat İzol, son olarak, İçişleri ve Adalet bakanlıklarının dosyanın takipçisi olmaları gerektiğine işaret ederek, şöyle dedi: “Bu dosyayı bir tutuklu sanık, iki firari sanık üzerinden yürütmek adil değil. Adil bir yargılama, adil bir soruşturma söz konusu değil. Dosyada ağır cezalar var fakat bu cezalar kime isteniyor? Ankara Gar Katliamı’nın faili Yakup Şahin’e isteniyor. 33 kişinin katledildiği davada bir kişinin ceza alması akla aykırıdır.”
7 Haziran bir eşikti
Suruç Katliamı öncesi ülkedeki siyasi atmosfere değinerek sözlerine başlayan HDP İzmir Milletvekili Murat Çepni, “7 Haziran, birçok açıdan eşik olmuştur” dedi. Sosyalist güçlerin bir arada olmalarının yarattığı güce vurgu yapan Çepni, şu ifadeleri kullandı: “En önemlilerini belirtmek gerekirse; HDK’nin kurulmasıyla Kürt özgürlük hareketi ile Türkiye’nin barıştan, demokrasiden, özgürlüklerden yana ilerici demokrat, sosyalist güçlerin tek bir program etrafındaki mücadelesi rejim açısından önemli bir barikat oluşturdu. AKP’nin emek düşmanı, doğa ve kadın düşmanı politikalarından ve aynı zamanda yaşam tarzlarına müdahale eden, sürekli dost-düşman ayrımı üzerinden toplumun belli kesimlerine yönelik ideolojik ve pratik operasyonlar yapmasından illallah eden herkes, HDK ve hemen akabinde kurulan HDP’ye yönelmeye başladı. Elbette bu yönelişte iktidarı barış masasına oturmak zorunda bırakan yılların mücadelesinin payı vardı. Akabinde Türkiye halkları açısından büyük bir siyasal deneyim olan Gezi Direnişi ve Haziran Ayaklanması’nda harekete geçen kitlelerin de önemli bir kısmı HDP şahsında ete kemiğe bürünen demokrasi programının etrafında toplanmaya başladı.”
Topyekûn savaş ilan edildi
Suriye’ye yönelik emperyalist müdahale sonrası Rojava’daki özgürlük güçlerinin IŞİD karşısındaki kahramanca savaşının başarısı ve tüm dünyada yarattığı etkiyi de dile getiren Çepni, “Her yerde bir zamanlar ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi’nde rol model olarak sunulan AKP out oldu. Bunun karşısında Suriye’de ve Türkiye’de HDP programında ifade bulan özyönetimci, ekolojist, kadın özgürlüğünü esas alan demokrasi modeli yükselmeye başlamıştı” dedi.
AKP’nin CHP başta olmak üzere diğer bütün düzen partilerinden ve çeteleri, mafyaları, tarikatları, medyası kısacası MGK çatısı altında toplanan bütün güçleri ile bu gerçeğe karşı topyekûn savaş ilan ettiğini sözlerine ekleyen Çepni, “Bu karar da çok iyi bilindiği gibi 7 Haziran’dan önce verilmişti. Çünkü gidişat rejim güçleri tarafından zaten öngörülmüştü. Aslında 7 Haziran-1 Kasım süreci bir darbe sürecidir. O süreçte rol alan Erdoğan’dan Baykal’a kadar herkes darbeci olarak yargılanmalıdır” ifadelerini kullandı.
Suruç çok büyük katliam
Katliamın altında AKP’nin tek başına iktidar olamamasından kaynaklı sebeplerin olduğunu vurgulayan Çepni, “7 Haziran seçim sonuçları, iktidarı ve muhalefeti düzen tarafından reddedilmesinin akabinde, hemen ‘düşük yoğunluklu savaş’ konseptine geçiş yapıldı. Ve ardı ardına katliamlar başladı. Suruç Katliamı bu açıdan çok semboliktir. Çünkü tam da Türkiyeli sol, sosyalist, ilerici gençlerin IŞİD’e ve IŞİD’i temsil eden siyasal İslam’a, AKP’ye ve emperyalist müdahaleye karşı Kobanê ile dayanışma hareketine canlı bomba ile saldırıldı. Türkiye’deki toplumsal muhalefete karşı saldırı için ilk katliamın gençleri hedef alması çok semboliktir ve çok büyük katliamdır. Ve arkasından da hepsi IŞİD’e yüklenen ama artık sağır sultanın da bildiği gibi MİT, emniyet güçleri tarafından organize edilen kitle katliamları” dedi.