Sedat Peker’in anlatımları ile tekrar gündeme gelen devletin Kürtlere yönelik kirli savaş konseptini mercek altına aldık:
Hüseyin K. Akçadağ
Kürt hareketine karşı geliştirilen ve izlenen strateji bir devlet stratejisidir. Ve bu strateji hemen hemen her zaman Milli Güvenlik Kurulu’nda (MGK) oluşturulur ve uygulanır. MGK’nin stratejileri gizlice kararlaştırılır ve uygulamalarda yasalara uymak zorunlu değildir. MGK’nin stratejisi çoğu zaman illegal veya yarı legal örgütlenmelerce yerine getirilir. JİTEM, MİT ve polis bu stratejinin birer aygıtıdır. Ve bu savaş sürecinde yaptıkları ve ettikleri ile deşifre olmuşlardı. Taktikler zaman zaman değişmiştir ama strateji hep aynı kalmıştır.
Topyekûn savaş
Doksanların başından itibaren Kürtlere karşı yürütülen savaş “düşük yoğunluklu savaş” olarak nitelense de aslında topyekûn bir savaştı. Ormanlar yakıldı, köyler boşaltıldı, köylerde ve şehirlerde kitle önderleri, aydınlar, siyasetçiler hedef alındı. En çok Kürt siyasetçiler, gazeteciler ve kitle önderi bu dönemde hedef alındı. Kimi kaçırıldı ve daha sonra katledildi, kimi sokak ortasında katledildi. Sonra bunlar faili meçhul cinayetler olarak nitelendi. Şöyle bir ayrıma gidebiliriz: Kürdistan’daki Kürtlere karşı cinayetleri daha çok JİTEM örgütledi, Fırat’ın batısındaki cinayetleri daha sonra Susurluk çetesi olarak adlandırılacak devletin kontrgerilla güçleri örgütledi. Bu çetenin faaliyetleri MİT’in hazırladığı raporların basına sızması ile deşifre olurken, JİTEM de bazı elemanlarının basına konuşması ile deşifre oldu.
JİTEM’in tarihi kökleri
Gazeteci Soner Yalçın’a JİTEM hakkında detaylı bilgi veren bir astsubay JİTEM’in kuruluşunu şöyle anlatıyor: “Bu birim Jandarma’da ilk kez 1938 yılında değişik bir isimle kuruluyor. O yıllarda Jandarma Teşkilat ve Vazife Nizannamesi’nin şekavetin izalesi (eşkiyalığın ortadan kaldırılması) ve ajan muhbir tayinine dair talimat var. İşte bu talimat sonraki yıllarda re-organizasyona tabi oluyor. Sanıyorum 1987 yılında tekrar JİTEM adı ile kuruluyor. Jandarma İstihbarat Birimleri bölük-pörçüktü. Hepsini bir komutanlığa bağlamak istediler. Adına da Jandarma İstihbarat Terörle Mücadele denildi. JİTEM’in örgütlenmesi şöyledir: Direkt Jandarma Genel Komutanlığı ile irtibatlıdır. JİTEM Grup Komutanlığı’nın başında bir binbaşı bulunuyor: Önce Cem Binbaşı vardı, o ayrıldı. Yerinde şimdi Nurettin Binbaşı var.” (Binbaşı Ersever’in İtirafları, Soner Yalçın, s. 30-31. 27. Baskı)
JİTEM’i kim kurdu?
Daha sonra Arif Doğan JİTEM’in kendisi tarafından kurulduğunu söyledi. Doğan’ın Jandarma Genel Komutanı Adnan Doğu zamanında kendisine bu görevin verildiğini televizyonlarda ve “JİTEM’i Ben Kurdum” isimli kitapta anlattı.
Bir de Veli Küçük’ün kurduğu JİTEM var. Küçük, Kocaeli İl Jandarma Komutanlığı’na getirildikten sonra bu bölgede faili meçhul cinayetler hızla arttı. Bunun nedeni Veli Küçük’ün Susurluk çetesi olarak isimlendiren yapı ile birlikte çalışmasıydı. İddialara göre, bu çetenin kaçırdığı Kürt iş insanları ve Kürt aydınlar Veli Küçük’ün sorumlu olduğu bölgede sorgulandıktan sonra Bolu-Düzce-Sapanca üçgeninde öldürüldüler. JİTEM ile ilgili bir kitapta Timur Şahan ve Uğur Balık imzasıyla ‘İtirafçı- Bir JİTEM’ci Anlattı…’ ismi ile Aram Yayınları’nca yayınlandı. Daha önce Özgür Gündem’de yayınlanan itiraflar hem JİTEM hem JİTEM’in cinayetleri hakkında önemli bilgiler verdi. Özgür Gündem’e konuşan itirafçının ismi Abdulkadir Aygan’dı ve JİTEM sorumlusu olarak daha çok Cem Ersever’den söz ediyordu.
JİTEM arabaları ve uyuşturucu
JİTEM’in gündeme girmesiyle birlikte, JİTEM arabaları ile yapılan uyuşturucu kaçakçılığı da gündeme girdi. Yukarıda sözünü ettiğimiz Soner Yalçın’a konuşan subay, JİTEM arabaları ile uyuşturucu kaçırıldığını anlattı. Daha sonra Özgür Gündem’e konuşan Abdulkadir Aygan aynı şeyleri anlatıyordu.
Soner Yalçın’a konuşan subay, uyuşturucu kaçırılan JİTEM arabaları ile ilgili şunları söylüyordu: “Sonuçta ufak çapta başlayan kanun dışı hareketler çok büyüdü. Binlerle ifade edilen paralar, milyarlarla ifade edilmeye başlandı. Nihayet JİTEM’de çalışanların hemen tümü bölgede uyuşturucu ve silah kaçakçılığında etkin rol almaya başladılar.” Astsubay şaşkınlığımı anlamıştı: ‘Evet şaşıracaksınız ama gerçek bu! JİTEM timleri bölgede uyuşturucu ve silah kaçakçılığı yapıyor.’ Merakla sordum: ‘Nasıl yapıyorlar?’ Anlattı: ‘JİTEM timlerinin altında sivil arabalar var. Bu otomobiller, değişik renktedir. Plakaları ise resmi değil, sivildir. Güneydoğu’nun tüm karayollarındaki arama noktalarından rahatça geçerler. Durdurulmazlar, aranmazlar. JİTEM timi kimliğini gösterir, çeker gider.” İşte bu kolaylık nedeniyle İran’dan, Irak’tan, Suriye’den gelen uyuşturucular JİTEM arabalarına yükleniyor. Uyuşturucuyu alan JİTEM arabaları duruma göre Van veya Diyarbakır’a gidip uyuşturucuyu teslim ediyor. Uyuşturucular buradan İstanbul’a, Mersin’e gidiyor.”(S. 34)
‘Temizlik işçisini kullandılar’
Özgür Gündem muhabirleri Timur Şahan ve Uğur Balık’a konuşan itirafçı Abdulkadir Aygan, Özel Harekat Timleri’nin haraç alma ve eroin ticareti gibi işler yaptığını da anlattı. Aygan, uyuşturucu kaçakçılığının nasıl yapıldığını şöyle anlatıyor: “Bir kişiyi ortadan kaldırmaya yönelik bir işte veya haraç alınacaksa ortalıkta dolaşan itirafçıları kullandılar. Mesela Diyarbakır’da Özel Harekatçılar Adil Timurtaş’ı kullandılar. Adil Timurtaş, Bölge Komutanlığı’nda temizlik işçisiydi. Tuttular onu, sen aslansın, şusun, busun dediler. Ve operasyonda ele geçirdikleri zuladan bir kalaşnikov silah verdiler. Adil Timurtaş’ı beyaz işe soktular. Ardından da Change araba işine soktular. Özel Harekatçılara kimse hesap soramıyordu. Arabasıyla giderken rütbesinden dolayı hiç onlara karışamıyorlar ve yol kontrolünde kimse onları aramıyordu. İstediklerini getirip götürüyorlardı. Bu, JİTEM elemanları için de öyleydi. Mesela Adil Timurtaş’ın bir Mazda arabası vardı, lojmanların önünde bir hafta durdu. Adil Timurtaş tutuklanmıştı. Arabanın içinde 7 kilo toz vardı. Devletin resmi lojmanlarının önündeydi araba ve bu lojmanlarda Bölge Komutanı, Asayiş Komutanı, Özel Harekat Komutanlan, Müdürleri ve İstihbarat Şube Müdürü oturuyordu. Hiç kimse de ‘bu araba kimindir’ diye sormuyordu.” (S. 46)
Kavşaktaki katil: Yeşil
Yeşil’i herkes JİTEM’ci olarak bilir. Bu doğrudur. Ama Yeşil’i bir kesişen küme olarak nitelemek mümkündür. Ancak Yeşil JİTEM’e gelmeden önce derin devletin bütün kurumlarından geçip de gelmiştir. MİT’ten emekli Mehmet Eymür’ün yazdığına göre ilk olarak MİT, Yeşil’i haber elemanı olarak kullanmıştır. Ancak kontrolden çıkınca MİT ilişkisini keser, fakat çoktan emniyetle çalışmaya başlamıştır. Ama Yeşil’in asıl faaliyet alanı Kürdistan’dır ve burada JİTEM ile çalışmıştır. Yeşil’i JİTEM’e kazandıran JİTEM’in önemli isimlerinden Binbaşı Cem Ersever’dir ve daha sonra JİTEM komutanlarının isteği üzerine Yeşil tarafından Ankara’da infaz edilmiştir. Yeşil, JİTEM için çalışmaya başladıktan sonra, batı yakasındaki kontrgerilla olan Susurluk çetesi ile işbirliği yapmış, birlikte çalışmış, birlikte cinayetlere imza atmıştır.
Ortak cinayet
HEP Diyarbakır İl Başkanı Vedat Aydın’ın, 5 Temmuz 1991 tarihinde kaçırılıp katledilmesi tarihe bir JİTEM cinayeti olarak geçti ve JİTEM elemanı Binbaşı Cem Ersever tarafından itiraf edildi. Ancak bu cinayetle ilgili gerçeklere polisin nereden başladığını, JİTEM’in nerede bittiğini göstermesi bakımından önemli bir olaydı. Çünkü Vedat Aydın evinden alınmıştı ve alanlar polisti. Aydın’ın eşi Şükran Aydın 3 kişinin eşkalini polise verdi. Bunlardan birinin Yeşil kod isimli Mahmut Yıldırım olduğu daha sonra anlaşıldı. O zamanlar Yeşil çok bilinmiyordu. Şükran Aydın eşini almak için eve gelenlerden birinin de siyasi şubeden olduğunu ve daha önce evi aramak için gelen ekiplerin içinde olduğunu söyledi.
Musa Anter cinayeti
Musa Anter, Kültür ve Sanat Festivali için gittiği Diyarbakır’da, 20 Eylül 1992’de katledildi. Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanı Kutlu Savaş’ın Susurluk Araştırma Raporu’nda, Musa Anter cinayetinin devlet tarafından işlendiği kabul edildi. Musa Anter cinayeti ile ilgili itiraflar, raporun Ek 9. dosyasında yer aldı. Ancak raporun bu ekleri, “devlet sırrı” oldukları gerekçesiyle açıklanmadı.
İnfaz timinde yer alan ve Özgür Gündem’e konuşan itirafçı Abdulkadir Aygan, Musa Anter cinayetini de anlattı: “Yeşil’in karıştığı en büyük olay, yani benim tanık olduğum en büyük olay, Apê Musa’nın öldürülmesidir. O esnada Cem Ersever Ankara’da olmasına rağmen, daha sonra kendisi ile birlikte öldürülen Neval Boz’la Diyarbakır’a geldi ve olayın olacağı gün Adıyaman bölgesine gitti. Yeşil, Musa Anter’e yönelik cinayeti JİTEM’de organize ediyordu. Tim Komutanı Savaş Gevrekçi, Grup Komutanı izinde olduğu için onun görevini de görüyordu. Musa Anter olayında Hogir devreye sokuldu. Hogir kod adlı Cemil Işık ile Şırnaklı Hamid adlı itirafçı PKK’den birlikte ayrılmışlardı. Ape Musa’nın o gün, Diyarbakır’da bir otelde olduğunu tespit eden kişi Hogir kod adlı Cemil Işık’tı.”
Hogir bunun üzerine Hamid adlı itirafçıyı görevlendirerek otele gönderiyor. Hamid birincisinde başarılı olamamıştı. İkincisinde Land Rover ile bütün ekip gidiyor. Gerisini Aygan anlatıyor: “Ali Ozansoy, JİTEM İstihbarat Grup Komutanlığı’nda Saraykapı’da ana telsizin başında bekledi. Hogir’e kalaşnikof verildi. Beni de JİTEM kimliğim ve silahım var diye Hogir’in yanına verdiler. Herhangi bir durum olursa müdahale edebilmem için. Hamid de tekrar otele, Ape Musa’yı almaya gitti. Bir taksiye bindirecek ve bizim yanımıza getirecek. Hogir de onu orada vuracak.” Ancak olay planlandığı şekilde gelişmiyor. Musa Anter, Hamid’in tavırlarından şüphelenince Hamid bir sokakta infazı gerçekleştiriyor. Hamid’in üzerinde bir 14’lü UMAN marka tabanca varmış, bunu ona JİTEM vermiş. Orada onları indiriyor, kendi anlatımına göre, Apê Musa ile yeğeni onun arkasında yürüyorlar, o da sokağın içine yürüyor, dönüp Apê Musa ve yeğenine ateş ediyor. Daha sonra kaçtığı yerde, silahı çöp tenekesine atıyor. (S. 52-53)