İktidarın Meclis’e gönderdiği savaş tezkeresini gazetemize değerlendiren HDP Grup Başkan Vekili Meral Danış Beştaş: Muhalefetin tezkereyi desteklemesi tarihi bir hata
Hüseyin Kalkan
Savaş tezkerelerinin sonuçları ortadadır. Fırat Kalkanı adı altında yürütülen, hakeza Zeytin Dalı adı altında yürütülen operasyonların yol açtığı insani kayıplar ve ekonomik çöküş içinde yaşadığımız gerçeklerdir
İktidarın ‘Terörden temizleyeceğiz’ dedikleri Efrîn, Serêkaniyê ve diğer yerler bugün, savaş suçu işleyen çetelerle dolmuş durumdadır. Neredeyse her gün siviller kaçırılıyor, kadın ve çocuklar cinsel şiddete maruz bırakılıyor…
Aciz duruma düşen, çatırdayan iktidar; savaştan beslenen, Kürt karşıtlığı ile bütün güçleri etrafına toplayarak içinde olduğu krizi aşmak için savaşı dile getiriyor. Muhalefet partilerinin savaş siyasetine destek vermesi tarihi bir hata
İktidar, sınır ötesi operasyonlara cevaz veren yeni bir tezkereyi Meclis’e gönderdi. İYİ Parti “eleştirileri saklı tutarak” tezkereye evet oyu vereceğini açıklarken, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, konuyu Merkez Yürütme Kurulu’na götüreceklerini açıkladı. Şimdiye kadar bu tür tezkerelerin iktidarın ömrünü uzatmaktan başka bir şeye yaramadığını belirten yorumcular, İYİP’in yanı sıra CHP’nin de ‘milli güvenlik’ gerekçesiyle tezkereye evet oyu vermesi durumunda bunun en azından iktidara geçici olsa da bir moral destek olacağını belirtiyorlar. HDP Grup Başkan Vekili Meral Danış Beştaş, artık muhalefet partilerinin iktidar olduklarında farklı bir dış politika izleyeceklerini göstermesi gerektiğini belirterek, bu tür tezkerelere karşı HDP’nin tutumunun belli olduğunu belirtiyor. Beştaş, savaş değil barış zemininde durduklarının altını çizerek bu tutumlarını şöyle gerekçelendiriyor: “Bugüne değin parlamentoya getirilen tüm tezkerelere karşı tutumumuz değişmemiştir, tüm kamuoyunun gerçek arzusu da kuşkusuz bizim durduğumuz yeri tarif etmektedir. Çünkü durduğumuz yer savaş değil, barış zeminidir. Partimizin bakış açısı ve perspektifi de barış siyasetine odaklıdır.”
‘Bunun adı ilhaktır’
“Milli güvenlik” gerekçesiyle sınır ötesi operasyonlara girişen iktidar hem Irak’ta hem Suriye’de daimi olduğunu gösteren adımlar atmaktadır. Türkiye, Federe Kürdistan Bölgesi’nde yaklaşık 100 askeri üs kurarken, Suriye sınırları içindeki bazı kentlere valiler tayin ediyor, üniversiteler kuruyor. Meral Danış Beştaş, Türkiye’nin bu tutumunu ‘ilhak’ olarak nitelendiriyor. Beştaş, konu ile ilgili şunları belirtiyor: “Savaş tezkerelerinin sonuçları ortadadır. Hatırlayacak olur isek; 2016-17 döneminde Fırat Kalkanı adı altında yürütülen, hakeza 2018 yılında Zeytin Dalı adı altında yürütülen operasyonların yol açtığı insani kayıplar, ekonomik çöküş ve kaynakların heba edildiği içinde yaşadığımız gerçeklerdir. İktidarın ‘Terörden temizleyeceğiz’ dedikleri Efrîn, Serêkaniyê ve diğer yerler bugün, savaş suçu işleyen çetelerle dolmuş durumdadır. Neredeyse her gün siviller kaçırılıyor, kadın ve çocuklar cinsel şiddete maruz bırakılıyor. Oradaki ÖSO ve benzeri oluşumların maddi ve manevi anlamda ne kadar beslendikleri tüm kamuoyunun malumu. Bakın Türkiye sınırının dışında olduğu halde bazı şehirlerin idari açıdan Türkiye’ye bağlandığı, oralarda üniversiteler kurulduğu biliniyor. Bu durumu defalarca dile getirdik, bunun adı ilhaktır dedik. Efrîn’deki zeytin ağaçlarından elde edilen yağların satışından tutun da sökülen ağaçlara, sökülüp Türkiye’ye taşınan fabrikalara baktığınızda bu tezkerelerin neye hizmet ettiği farklı yönleri ile açıklanmış oluyor.”
‘Türkiye savaş suçu işliyor’
Türkiye, Suriye’deki bazı şehirleri ABD’nin sessiz kalması, Rusya’ya verdiği tavizler sonucu ele geçirdi. Şimdi bütün insan hakları örgütleri ve uluslararası kuruluşlar sürekli insan hakları ihlallerini haber veriyorlar. HDP Grup Başkan Vekili Meral D. Beştaş, ihlalden öte insanlığa karşı suç işlendiğini söylüyor. Beştaş, tezkerelerin Meclis’te kabul edilmesinden sonra bu tür haberlerin arttığını belirtiyor ve şunları söylüyor: “Yine evvelinde yani bu operasyonlar söz konusu değilken sivil kayıplar başta olmak üzere hak örgütlerinin raporlarına yansıyan ihlallere dair bulgular görülmezken, tezkereler sonrasında savaş suçları işlendiğine dair ciddi bulgular yer almıştır. Nitekim 1949 tarihli 4. Cenevre Sözleşmesi’ne göre başka yerden nüfus taşımak, bölgedeki nüfusu yerinden etmek savaş suçudur. Birleşmiş Milletler, İnsan Hakları İzleme Örgütü, Uluslararası Af Örgütü ve Suriye İnsan Hakları Gözlemevi tarafından yayınlanan raporlarda Efrîn’e geniş bir şekilde yer verilmiştir. Hakeza Suriye Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan resmi açıklamada da Türkiye’nin savaş suçu işlediği, uluslararası mahkemelere bu suçların belgelerinin sunulduğu ve davacı oldukları deklare edilmiştir.”
‘Savaş ekonomiyi çökertiyor’
Son dönem yapılan çalışmalar devletin düşük yoğunluklu savaş olarak nitelediği Kürtlere karşı savaşın ‘milli gelir’in milyarlarca dolar daha düşük gerçekleşmesine yol açtığını gösteriyor. Bu halka yoksulluk olarak geri dönerken, son yıllarda hükümete yakın bazı silah üreticilerinin kasalarının dolduğunu gösteriyor. Çözüm sürecinde kişi başına yıllık milli gelir 12.500 dolar civarına yükselirken, bugünlerde 8 bin dolar civarına inmiş bulunmakta. Beştaş, savaş-ekonomi ilişkisine dair şunları belirtiyor: “Kuşkusuz bu tezkerelerin yarattığı olumsuz neticelerden birisi de savaş bütçesinin sebep olduğu ekonomik yıkım! Bu yıkım tüm ülke halklarının iliklerine dek yaşadıkları büyük bir mağduriyet. Bir bebeğin kursağına girmeyen mama, bir çocuğun eksik okul ihtiyaçları, bir emeklinin alamadığı ilaç, bir gencin ödeyemediği okul harcının sebebi; savaşa ayrılan bütçedir. HDP olarak biz, sadece Suriye ve Irak özelinde değil diğer sınır ötesi hatta yer alan devletlere yönelik askeri operasyonlara da son verilmesi taraftarıyız. Suriye’nin egemenliğine saygı duyularak, BM’nin 2254 sayılı kararının hayata geçmesi için çaba gösterilmesinden yanayız. Suriye’de savaşın bitmesi için TBMM’deki tüm partiler tezkereyi onaylamak yerine işlenen suçların yargılanması için mücadele etmelidir. ‘Bir bölgeyi terörden temizleme’ tezkeresi olarak değerlendirmek yerine Türkiye’nin yıllarca destek verdiği selefi-cihatçı grupların bütün bölge halklarına karşı ‘suç işlemeye devam et’ emri olarak görmek daha doğru olacaktır. TBMM’nin onaylayacağı bu tezkere, yanı başında evi yağmalanan, cinsel saldırıya ve işkenceye maruz kalan milyonlarca Kürt, Arap, Süryani ve Ermeni sivillerin, selefi-cihatçı grupların insafına bırakılması anlamı taşımaktadır.”
Muhalefetin tarihi hatası
HDP dışındaki muhalefet partileri bugüne kadar çeşitli gerekçelerle tezkerelere destek verdiler. Beştaş, şerh düşerek bile olsa tezkerelere olumlu oy vermenin iktidarın ömrünü uzattığını düşünüyor ve bu tutumu tarihi bir hata olarak gördüğünü belirtiyor. Beştaş, bu politikanın artık sürdürülemez olduğunu vurguluyor ve şunları ekliyor: “Muhalefet partilerinin tezkerelere evet demesi, savaş siyasetine destek vermesi tarihi bir hatadır. Şerh ve eleştiriler yetmiyor, çünkü bu iktidar bloku herhangi bir şey hakkında zaten hesap veren bir akla sahip değil. Onların tüm politikalarına rağmen tüm söylediklerinin açık seçik muhalefete kumpas temelinde olduğu görülmesine rağmen evet demek hatadır. Ülkenin fakirleşmesine, kaynaklarının çarçur edilmesine evet demektir. Gencecik insanların ölümüne evet demektir. Ülkeye gelecek mülteci sayısının daha da artmasıdır.”
‘İktidar savaştan besleniyor’
“Şimdiye kadar getirilen tüm tezkereler, Irak ve Suriye’de halkların eşitliği üzerinde yükselen demokratik rejimlerin oluşmasını hedefleyen politikalar yerine, Türkiye’nin bölge gücü olmasına dönük hegemonyacı bir anlayışı getirdi” diyen Meral Danış Beştaş, hükümetin savaştan beslenen bir hükümet haline geldiğine vurgu yaparak, muhalefeti bu politikalara dur demeye çağırdı. Beştaş, sözlerini şöyle sonlandırdı: “Meşruluğunu yitiren, aciz duruma düşen, kendi içinde çatırdayan iktidar, geçmişteki savaş hükümetleri döneminde olduğu gibi savaştan beslenen, Kürt karşıtlığını kendine bayrak edinen bütün güçleri etrafına toplayarak içinde olduğu krizi aşmak için bölgesel bir savaşı dile getiriyor. Bunu da tezkereler yolu ile meşrulaştırmaya çalışıyor. Muhalefetin bunlara dur demesi gerek. Buna gücü de bulunuyor. En net şekilde hayır demesi gerekiyor. Dış siyasetteki başarısızlıklara meşruluk kazandırmak anlamına geliyor bu tezkereler.”
Sürekli savaş
Bugüne kadar sınır ötesi operasyona izin veren sayısız tezkere Meclis’te oylandı ve kabul edildi. Kürt partileri sürekli bu tezkereleri reddettiler ve neden reddedilmesini gerektiğini Meclis’in kalanına anlatmaya çalıştılar. Bugün artık bu tezkerelerin Kürt sorununun derinleşmesi ve iktidarların ömürlerini uzatması amacı taşıdığı anlaşılmıştır. Buna rağmen HDP dışındaki partiler hâlâ iktidarın hamasi nutuklarına karşı koyma cesareti göstermekten uzaklar. Oysaki iktidara yürüdüğünü iddia eden bu partilerin Kürt meselesinde, dış politikada nasıl bir farkları olduğunu göstermeleri gerekmektedir. Bu sadece iç kamuoyu açısından gerekli değil, uluslararası alanda da bilinmesi gerekiyor. Hâlâ CHP’nin tavrı bilinmiyor. Kemal Kılıçdaroğlu meseleyi Merkez Yürütme Kurulu’nda görüştükten sonra karar vereceklerini söyledi. HDP Grup Başkan Vekili Meral Danış Beştaş, partisinin duruşunu net olarak ortaya koydu ve diğer muhalefetin iktidarın bu politikasına destek vermesini tarihi bir hata olarak niteledi.
Beştaş bu belirlemesini acı bir hafızanın farkında olarak söylüyor. Kürtler 1984’ten bu yana birçok sınır ötesi operasyona tanık oldu ve bu operasyonların çözüm getirmediğini gördü. Gerçi devlet bu operasyonların sonuçlarını mümkün olduğu kadar gizlemeye çalıştı.
İlk büyük sınır ötesi operasyon 1992 yılında gerçekleştirildi. 5 Ekim’den 15 Kasım’a kadar süren bu operasyonun ‘Kıbrıs hareketinden sonra en büyük asker hareket’ olduğu ilan edildi. Peşmergelerin desteği ile gerçekleştirilmesine rağmen TSK güçleri 40 gün içinde çekilmek zorunda kaldılar. Bu hareket sırasında operasyonu yürüten Mete Sayar da yaralandı. AKP’nin iktidarından önce üç büyük operasyon daha gerçekleştirildi ve her operasyonda büyük başarı kazanıldığı ilan edildi. 2008 kışında yapılan ve adına Güneş Operasyonu denilen operasyonun ilk haftasında TSK birlikleri geri çekilmek zorunda kaldı. Bu durum Türkiye’de tartışmalara yol açtı. Bu hareketin başarısızlığa uğraması sonucu devlette ateşkes arayışları başlamış ve Oslo’da başlayan görüşmeler çözüm sürecine evrilmiş ve Dolmabahçe Mutabakatı ortaya çıkmıştı. Ancak hemen sonra Dolmabahçe Mutabakatı yok sayılarak ve Akil İnsanlar Heyeti’nin İmralı’da PKK Lideri Abdullah Öcalan ile görüşmesi engellenerek süreç bitirildi. Bundan sonra sınır ötesi operasyon AKP-MHP iktidarının sürekli bir politikası haline geldi.