HDP Milletvekili Ömer Öcalan ile PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın barış çabalarını ve tecridi konuştuk
Hüseyin K. Akçadağ
HDP Milletvekili ve PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın yeğeni Ömer Öcalan, İmralı’da uygulanan tecride dair gazetemize değerlendirmelerde bulundu. Tecridin insanlık suçu olduğunu ve bir yöntem olarak kullanıldığını vurgulayan Ömer Öcalan, bu savını şöyle açıklıyor: “Tecridi bir insanlık suçu olarak görüyoruz. İmralı’da tecrit bir yöntem olarak kullanılıyor. Bu durum 21 yıldır devam etmektedir. Ve CPT raporları ile ve başka gözlemlerle belgelenmiştir. Sayın Öcalan bu koşullara 21 yıldır direniyor. Bazen kendisi ile görüşmeler gerçekleşse de tecrit sürekli bir uygulama olarak yürürlüktedir.”
Barış adası
Tecrit uygulamasının bir konsept çerçevesinde uygulandığını belirten Ömer Öcalan, şunları ekliyor: “Sayın Öcalan savunmalarında bu uygulamaları geniş bir şekilde açmış ve bunun uluslararası bir konsept olarak uygulandığını ortaya koymuştur. Bu uygulamanın amacının 100 yıllık yeni bir Türk-Kürt çatışması olduğunu ortaya koymuştur. Kendi yöntemleri ile bu uluslararası komployu boşa çıkarmıştır ama komplocuların hâlâ bu komployu sürdürmekte ısrarlı olduklarını görüyoruz. Bu durumu Kürtlerin yanı sıra Türklerin de iyi okuması gerekiyor. Bülent Ecevit’i herkes hatırlar. Gazeteciler kendisine ‘Öcalan’ın neden Türkiye teslim edildiğini’ sorduklarında, ‘Neden teslim edildiğini biz de anlamış değiliz’ diyordu. Bu uluslararası komplo ile Türkiye rehin alınmak isteniyordu. Öcalan attığı adımlarla bu komployu boşa çıkardı. İmralı Adası’nı barış, diyalog ve müzakere masasına çevirdi. Herkes çok iyi biliyor. Çözüm sürecinin zeminini Öcalan hazırladı. Bu süreçte herkes rahat bir nefes aldı. Ekonomi başta olmak üzere bütün yaşam alanlarına olumlu etki etti. Türkiye uluslararası alanda itibar kazandı. Kredi notu bile artı. En önemlisi de o dönemde artık insanlar ölmüyordu. Anneler gözyaşı dökmüyordu. Bu vebal çözüm sürecini bitirenlerin boynundadır.”
Ülke tecritte
AKP-MHP’nin kendi iktidarını korumak için tecrit politikasını yeni bir konsept çerçevesinde bir sistem olarak devreye koyduğunu söyleyen Ömer Öcalan, “Bununla hedeflenen toplumu nefessiz bırakıp sindirmektir. Toplum bu durumdan çok rahatsız olmasına rağmen muhalefet doğru bir bütünleşmeyi sağlamış değildir. İktidar, bastırmak, sindirmek siyaseti ile yönetmek istediği için bu tecridi uyguluyor. İmralı’daki tecrit artık bir sistem haline gelmiştir. Bu noktada da bizim çabalarımız, bizim haykırışlarımız, İmralı’daki tecridi kırarak ülkeyi tecritten kurtarmak içindir” diyor.
Bölgesel sorun
Öcalan’ın barış çabaları anlaşılmadan Türkiye ve bölge sorunlarının çözülemeyeceğini söyleyen Ömer Öcalan, AKP’nin yanlış politikalar ile ülkeyi uçurumun kenarına getirdiğini söylüyor. Öcalan, şunları ekliyor: “İmralı’da uygulanan tecrit sadece Türk-Kürt siyasetine değil, bölge politikasına etki ediyor. Bu sadece bir Kürt sorunu değil, bir Türkiye sorunu, bir bölge sorunu. Bu sorun ancak tüm demokrasi güçlerinin ortaklaşması ile aşılabilir. Çünkü Sayın Öcalan’ın barışçıl çabaları anlaşılmadığı müddetçe bir çözüm bulmak mümkün değil. Zaten Türkiye’nin içinde bulunduğu durum belli. Ekonomik, sosyal, siyasal anlamda bir çöküşü yaşıyor. Siyasi ve yönetimsel olarak da bir çürümüşlüğü yaşıyor. Halklar hep birlikte kaybediyor. Bu hakikatin anlaşılması lazım. Hükümetin yanlış politikaları ülkeyi batırdı. Kimse bu sorundan kaçamaz, bu sorunla yüzleşmek gerekiyor.”
Ortaklaşa çaba
Tecridin kaldırılması doğrultusunda çabaları ve bir mücadelenin olduğunu söyleyen Ömer Öcalan, tecridin kaldırılması ile ilgili atılacak adımlarla ilgili şunları belirtiyor: “Bu doğrultuda çabalar var, anlamlı ve değerlidir. Cezaevinde açlık grevleri var. Sayın Öcalan son görüşmesinde dile getirmiştir. Cezaevindeki arkadaşlar her zaman rolünü oynadılar. Aslında dışarıda bulunan herkesin bu noktada çaba sarf etmesi gerekiyor. Bu işi cezaevinde bulunan siyasi tutsakların sırtına yükleyemeyiz. Bütün demokratik güçler ortaklaşa bu yükü taşımalıyız ki ülke düzlüğe çıksın. Tecrit ve çözümsüzlüğün ağır acısını herkes yaşıyor.”
Ekonomik kriz biter
Barışçıl çözümün sağlanmasının sorumluluğunun siyaset kurumunda olduğunu belirten Ömer Öcalan, çözümün muhatabının Öcalan olduğunu ve bunun en geniş kesimlere anlatmak gerektiğini belirtiyor. Ömer Öcalan, “Asıl sorumluluk da burada siyaset kurumunda. Kürt sorununda barışçıl çözümün muhatabının Sayın Öcalan olduğunun herkesin haykırması gerekiyor. İmralı’nın etrafından dolanarak sonuç alınamaz. Etrafında dolaşmaya gerek yok. Direkt Sayın Öcalan’la görüşmek gerekiyor. Çünkü tecrit İmralı’da uygulanıyor ama tüm Türkiye’ye, tüm Kürdistan’a yayıldı. Sayın Öcalan’ın siyasi durumunu, siyasi pozisyonunu, etki alanını bilmekte fayda var. Sayın Öcalan Kürt meselesinde baş muhataptır. Öcalan devrede olsa Türkiye bu siyasi ve ekonomik krizleri yaşamayacaktı. Bir kesimde kör bir Kürt düşmanlığı var. Bu Kürt düşmanlığı büyütülmektedir. Seksenli yılların başına kadar Kemalist ve laik ideoloji etrafında kenetlenen, Kürtleri asimile etmek noktasında rol oynayan düşünce iflas etti. Ve o dönemin mağduru olarak kendini lanse eden siyasal İslam olarak AKP’de vücut bulan düşünce de 20 yıl içinde iflas etmiştir. Vicdandan, insan haklarından, eşitlikten, hukuktan ne denli uzaklaştığını tüm kamuoyu görmektedir, bilmektedir. Biz bir an önce toplumsal sorunların çözümünü, on yıllardır çözümü ertelenen Kürt sorununun asıl muhatapları ile demokratik yol ve yöntemlerle çözülmesinden yanayız” vurgusu yapıyor.
‘Bir görüşme değildi’
25 Mart günü gerçekleşen telefon görüşmesi ile ilgili sorumuzu yanıtlayan Ömer Öcalan, bunun bir görüşme olmadığını söylüyor. Öcalan bu görüşme ile ilgili şunları anlatıyor: “Son görüşme ile ilgili düşüncelerimizi birçok yerde dile getirdik, açıkladık. Sizinle de paylaşalım. Bir gün öncesinde aile haberdar edildi. 24 Mart saat 17-18 gibi kendini cezaevi müdürü olarak tanıtan bir kişi babamı aradı. 25 Mart 2’ye çeyrek kala görüşme olduğunu ve Urfa Adalet Sarayı’nda bulunulması istendi. Biz de kendimizi ona göre hazırladık. Belirtilen zaman diliminde avukatımız Mazlum Dinç ile birlikte adliyede bulunduk. Saat 2 itibarıyla görüşme başladı, babam yaklaşık 20 dakika içeride kaldı. Dışarı çıkınca ‘4-5 dakika biz konuştuk, telefon kesildi. 10-15 dakikadır bekliyorum tekrar bağlanması için’ dedi. Tekrar geri dönüş olmadı. Biz de oradaki muhataplara durumu belirttik: ‘Görüşme olmadı, biz bekliyoruz, yetkilileri bilgilendirin’ dedik. Bize 5 dakika sonra ‘Görüşme bitmiştir, gidebilirsiniz’ dediler. Biz de oradan ayrıldık. Son görüşme şöyle değerlendirilebilir: Aslında buna görüşme demek doğru değil. Bu bir görüşme değildi. İki yönlü değerlendirmek gerekir. Sayın Öcalan dışarıya bir mesaj verdi. İmralı’da hak, hukuk, adaletin olmadığını, en küçük insan hakkının ihlal edildiğini, tüm hakkın gasp edildiğini, avukatlarıyla yıllardır görüşmenin engellendiğini belirttikten sonra telefon kesilmiştir. Sayın Öcalan mı tepki göstererek telefonu kapatmıştır, yoksa Öcalan’ın kendi haklarından söz etmesi üzerine devlet tarafından mı kesilmiştir, şu anda bilmiyoruz. Kesin olarak anlaşılan şudur: Sayın Öcalan bir an önce İmralı’ya avukatlarının gelmesini istemiştir. Bu meselenin hukuki ve siyasi bir mesele olduğunu vurgulamıştır. Ve ısrarla bunu birkaç defa söylemiştir. Devletin gayriciddi yaklaşımı bizim endişelerimizi daha da artırmıştır.”
Muhatap yok
“Aslında rasyonel devlet aklı meseleye biraz daha ciddi yaklaşmalıdır. Ama karşımızda muhatap bulamıyoruz” diyen Ömer Öcalan, avukatların sürekli başvuruda bulunduğunu belirtiyor ve şunları ekliyor: “Sürekli başvurular yapmaktadır, Sayın Öcalan ile görüşmek için, ne olumlu ne olumsuz bir geri dönüş vardır. Öcalan, Türkiye halkları arasında bir köprüdür. Devletin yaklaşımı bir provokasyona zemin yaratmaktadır. Telefon görüşmesinin 4-5 dakikada kesilmesini baştan mı planladılar, bunu bilemiyoruz. Bunun yorumunu halkımıza bırakıyoruz. Sayın Öcalan ile avukatlarının, ailesinin yüz yüze görüşmesinin gerçekleşmesi gerekiyor. Hukuku İmralı’da Sayın Öcalan üstünde askıya alınca bu tüm Kürdistan’a, tüm Türkiye’ye yayıldı. Biz 25 Mart’ta gerçekleşen telefon hadisesini bir görüşme olarak değerlendirmiyoruz. Bir an önce ailesi ve avukatları Sayın Öcalan’ı ziyaret etmelidir.”
İnsan hakları lokal değildir
Bir yerde hukuksuzluk yapılıyorsa, onun ülke çapında yayılmasının kaçınılmaz olduğunu belirten Ömer Öcalan, insan hakları ihlalinin lokal olarak kalmasının mümkün olmadığını belirtiyor. Öcalan, insan hakkı ihlalleri ile ilgili şunları belirtiyor: “Bir yerde hukuksuzluk yapılıyorsa, o hukuksuzluk ülkenin her tarafına yayılır. İmralı’da olan budur. Her şey mücadeleye bağlıdır. Mücadele demokratik siyasal kanalların işletilmesi için, Kürt sorununun demokratik çözümü için, ülkenin ekonomik, sosyal, siyasal sorunlarının çözülmesi için, hakça ve eşit bir paylaşım için, Kürtlerin gasp edilen haklarının iade edilmesi için. Bu uzun sürmeyecektir. 2023 yaklaşmaktadır. Cumhurbaşkanı sürekli olarak bunu tekrarlamaktadır. Lozan, yani Ortadoğu’yu dizayn eden anlaşmanın yüz yılı artık bitmek üzeredir. Yeni bir sözleşmeye, yeni bir anlaşmaya ihtiyaç vardır. Bu uzun sürmeyecektir. Kürtler statüsünü elde edeceklerdir. Sayın Öcalan’ın özgürlüğü Kürt halkının ve diğer halkların birlikte yaşamasında ısrar edenlerin mücadelesine bağlıdır.”