Sürgünde öldü, mezarı saldırıya uğradı ama faşizmin hıncı hâlâ bitmiyor
İnan Kızılkaya
Bir yılını sürgünde geçirdikten sonra 21 yıl önce Paris’te yaşamını yitiren Ahmet Kaya’nın ölüm yıl dönümünde, mezarına yapılan ırkçı saldırı, bir kez daha onun geçmişte yaşadıklarını herkese hatırlattı. “Fazla söze gerek yok, bunun tek bir açıklaması var: Ahmet Kaya Kürt! Utanç kime ait peki?” diye soran Gülten Kaya, itaat kültürünün toplumu getirdiği son noktanın böylece somutlaştığını belirtti.
Birçok sanatçı farklı toplumsal kesimden insanın ilgisine mazhar olmuştur. Fakat çok az sanatçı savunduğu düşüncelerini tasvip etmese de karşıt cepheden insanlara da kendini kabul ettirmiştir. 1980’lerin ortasından başlayarak 1990’ların tamamında en çok dinlenen, takip edilen ve popüleritesi hiç düşmeyen bir isim Ahmet Kaya. Şarkılarının kitleler tarafından dinlenmesiyle yetinmeyen ve de fikirlerini söylemekten çekinmeyen Kaya, kalbiyle dili arasında perde olmayan, içten, ikirciksiz ve dolambaçsız kelimelerle konuşan biriydi. Sanat camiasından eleştiri alan bu dobra tarzı kitleler tarafından ise benimsendi.
Malatya’dan İstanbul’a
Adıyaman’dan Malatya’ya göç eden Kürt bir ailenin çocuğu olarak 28 Ekim 1957 tarihinde dünyaya gelir. İşçi babasının 6 yaşındayken hediye ettiği bir bağlamayla müzikle tanışır. Kaya ailesiyle 1972 yılında İstanbul – Kocamustafapaşa semtine taşınır. Okulu bırakır ve işportacılık dahil farklı işlerde çalışır. Geldiği yer ve bulunduğu yer arasında yaşadığı çelişkilerin farkındadır ve çıkış yolu arıyordur. Her zaman yaptığı gibi bir belgeselde kendini olduğu şekilde ortaya koymaktan çekinmez: “Onlarla konuşmuyordum, çünkü onlarla konuşamıyordum. Giyimleri başkaydı, konuşmaları başkaydı.”
İlk albümde ‘sansür’
Kaya devrimcilerle tanışır ve daha on altı yaşında ‘yasa dışı afiş’ asmaktan hapse girer. Çıktıktan bir süre sonra Halk Birimleri Derneği’nin çalışmalarına katılır. Boğaziçi Üniversitesi’nde yapılan bir etkinlikte tanıştığı Ruhi Su’nun Mahsus Mahal isimli türküsünü söyler. Askerden döndükten sonra yaptığı ilk evliliğinden Çiğdem isminde bir kızı olur. İkinci evliliğini yaptığı Gülten Hayaloğlu ile Melis ismini verdikleri bir kızları dünyaya gelir. İlk albümü 1984 yılında çıkardığı Ağlama Bebeğim, yayımlandıktan kısa bir süre sonra toplatılır. Fakat sansür daha sonra kaldırılır. 1985’te ikinci albümü Acılara Tutunmak’ı çıkarır. Bir yıl sonra asıl patlama yaptığı üçüncü albümü yayımlar. Albüme ismini veren sözleri Nevzat Çelik’e ait Şafak Türküsü, dinleyici kitlesiyle arasında bağların iyice güçlenmesini sağlar. İdam cezasına çarptırılan Çelik’in şiirini Kaya’ya ileten yine politik nedenlerle bir dönem cezaevinde kalan eşi Gülten Hayaloğlu’dur. Aynı yıl sözleri Attilâ İlhan’a ait olan albüme adını veren An Gelir’i çıkarır.
Açık Yaranın Sesi
12 Eylül 1980 darbesinden sonra toplumun üzerinden silindir gibi geçen faşist cunta yerini terk ederken, restorasyon sürecinin aktörü ANAP-Turgut Özal’lı yıllara alan açılmıştır. Kaya’nın şarkıları bu iki hat dışında kalanlara bir soluklanma alanı sağlar. Kaya, çıkış arayan kitlelerin sığındığı bir liman gibidir. “Barış Bildirisi” imzacısı akademisyen İlkay Kara, “Bir Politik Anlatı Olarak Ahmet Kaya Şarkıları” doktora tezinde Açık Yaranın Sesi kitabında bu dönemi şöyle anlatır: “Bir yanda yeni bir iktisadi rejimin, ANAP’ın temsil ettiği iktisadi rejimin vitrinlerindeki çeşitlenme ve çoğalma, iştah ve girişim, merkezsiz ve kendiliğinden görünen bir söz patlamasının yarattığı kültürel ortam diğer yanda ise yasaklanmış, söz hakkı verilmeyen, cezaevlerine kapatılmış, sınırları devlet şiddetiyle çizilen alan. Ahmet Kaya bu yarılmanın içinde söylemden sürülenlerin hikâyelerini şarkılara taşıyor.”
‘Yasal mermi’
Yusuf Hayaloğlu’nun şiirleriyle tanıştığı dönemde ise Yorgun Demokrat albümünü 1987 yılında çıkarır. Sonraki yıllarda peş peşe Başkaldırıyorum, Resitaller 1 ve 2, İyimser Bir Gül albümlerini çıkarır. 1990 Ekim’inde sözleri Can Yücel’e ait Sevgi Duvarı’nı, 1991’de Başım Belada albümünü yayınlar. Konserlerinde şarkılarının sözlerini T.C. Anayasası’na aykırı olarak değiştirdiği gerekçesiyle birçok dava açılır. Kaya, 1999’da Devlet Güvenlik Mahkemesi’ndeki (DGM) savunmasında, “‘Yasal mermisi ile TC’nin bir komiseri yaklaşmakta.’ ‘Başım Belada’ adlı bu şarkımın bir başka yerinde; “üstelik göğsümde, yani tam şuramda, kirli sakalıyla bir eşkıya gezinmekte” yerine, “üstelik göğsümde, yani tam şuramda, kirli sakalıyla bir gerilla gezinmekte” dersem, bunun sakıncası ne olabilir? Her ikisi de dağlarda yaşar ve sakalları kirlidir” der.
‘Abim bir gün dağdan iner’
Kaya’nın şarkıları toplumsal/siyasal izlek gibidir. Kürt Özgürlük Mücadelesi’nin yankılandığı politik atmosferde Kaya, 1994 yılında Şarkılarım Dağlara albümünü çıkarır. 2.800.000 bandrolle rekor kıran albümde Özgür Çağrı isimli şarkıda, “Abin bir gün dağdan döner, sarılırsın yavrucağım” sözleri nedeniyle albüm toplatılır, konser vermesi yasaklanır. 1990 yılında Tatar Ramazan ve 1992 yılında Tatar Ramazan Sürgünde filmlerinin müziklerini yapar. 1995 yılında sözleri ve müziği kendisine ait “Beni Bul Anne” parçasının yer aldığı aynı isimli albümdeki şarkı gözaltında kaybedilenlerin çığlığı gibidir.
Linç gecesi
10 Şubat 1999’da Magazin Gazeteciler Gecesi’nde (MGD) yılın en iyi sanatçı ödülünü aldığı törende, “Ben bu ödül için İnsan Hakları Derneği’ne, Cumartesi Anneleri’ne, tüm basın emekçileri ve tüm Türkiye halkına teşekkür ediyorum. Bir de bir açıklamam var: Şu anda hazırladığım ve önümüzdeki günlerde yayımlayacağım albümde bir Kürtçe şarkı söyleyeceğim ve bu şarkıya bir klip çekeceğim. Aramızda bu klibi yayınlayacak yürekli televizyoncular olduğunu biliyorum, yayınlamazlarsa Türkiye halkıyla nasıl hesaplaşacaklarını biliyorum” der. Bu sözleri üzerine davetlilerin bir kısmı tepki gösterip, küfretmeye ve kendisine çeşitli eşyalar fırlatır.
Hürriyet!
Toplumsal/siyasal izlek ise Türkiye’nin açıkça savaş gerekçesi yaptığı ve tehdit ettiği Suriye’den PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın çıkarılmasını istediği dönemdir. Öcalan 9 Ekim 1998’de Suriye’den çıkmak zorunda kalır. Sonbaharda başlayan ve kışa devreden ırkçı histeri ve anti-Kürt havada Kaya’nın Kürtçe şarkı çıkaracağını ilan etmesi cezasız kalamazdı. 14 Şubat 1999’da Hürriyet gazetesinde “Ayıp Ettin Gözüm” manşeti atılır. Gazetenin haberi ihbar kabul edilerek, 1993 yılında Almanya’da Kürt İş Adamları Derneği’nin düzenlediği gecede verdiği konser fotoğrafları gerekçe gösterilerek açılan davada, DGM tarafından 10.5 yıl hapis cezası istenir. 16 Haziran 1999’da Türkiye’den ayrılmak zorunda kalan Kaya’ya, yargılamaların sonucunda gıyabında toplam 3 yıl 9 ay ağır hapis cezası verilir. Ertuğrul Özkök’ün yönettiği Hürriyet temmuz ayında da “Vay Şerefsiz” manşeti atar. Yine Fatih Altaylı, Cenk Koray gibi isimler de yazılarıyla Kaya’ya adeta itibar suikasti yapmak için yarışırlar.
Sürgünde ölüm!
16 Kasım 2000’de, Hoşçakalın Gözüm albümünün kayıtlarını yaparken, Paris’te evinde kalp krizi sonucu hayatını kaybeder. 17 Kasım 2000’de 30.000’in üzerinde kişinin katıldığı törenle Paris Pêre Lachaise Mezarlığı’na defnedilir. Yirmi iki albümünde sadece bir Kürtçe şarkısı (Karwan) vardır. “Öldüğümde değil, yaşarken anlayın beni” diyen Kaya’ya öldükten sonra kendisine yüzlerce ödül verilir. 2002’de Kaya’nın şarkılarını 20 ünlü sanatçının söylediği Dinle Sevgili Ülkem isimli bir albüm yapılır. Ölümünün onuncu yılında 2010’da Ümit Kıvanç’ın hazırladığı Uçurtmam Tellere Takıldı isimli belgesel gösterime girer.
İstismar ve kayyum
28 Ekim 2013’te 2013 Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri’nde ‘müzik’ alanındaki ödül Kaya’ya verilir. Her muhalif sembolü istismar eden AKP lideri Tayyip Erdoğan, 2013’ün Kasım ayında Diyarbakır’a yaptığı bir ziyaret sırasından Kaya’nın söylediği “Ağlama Diyarbakır” şarkısını seslendirerek “Sevgili dostum Ahmet Kaya’yı rahmetle yad ediyorum” der. Ancak, öte yandan 2007 yılında BDP’nin Batman’da açtığı Ahmet Kaya Halk Evi’nin ismi kayyum politikasının sonucu olarak 2018’de değiştirilir.
Bu utanç kime ait?
Paris’te Ahmet Kaya’nın ölüm yıl dönümü anmasına katılmak için giden ve yoğunluğundan dolayı Gülten Kaya sorularımıza kısa yanıtlar verdi.
Ahmet Kaya’nın sürgünde vefatının üzerinden 21 yıl geçti. Bu zaman dilimi içerisinde ölümüne yol açan politik ortam ne kadar değişti ya da değişmedi?
Bazı tarihsel zaman aralıklarında ve bazı coğrafyalarda insanlığın, halkların kaderi karşısında büyük dirençler oluşur. Korkular, özgüvensizlikler, dikey örgütlenmiş demokrasi dışı iktidarlar, sömürge olup sömürgeciliğe de heves edenlerin kurduğu ve koruduğu yalancı bir tarihle kodlanır toplum. İtaat kültürüyle donatılırlar. Demokrasi kültürü, hak, hukuk gibi çağdaş ve evrensel kavramların uzağında, gözlerindeki siyah perdeyle devam ederler hayata bakmaya. O toplumların gelişimi kaplumbağa adımlarından dahi yavaş olur. Bu genel, kısa cümlelerden sonra yaşadığımız coğrafyaya dair vereceğim cevap ne yazık ki pek bir şeyin değişmediği yönünde olacaktır. Sizi cevapladığım tam şu sırada Ahmet’in Paris Pere-Lachaise’de bulunan son “evi” barbarlar ve ırkçılar tarafından tahrip edilmiş. Bu nedir mesela? Fazla söze gerek yok, bunun tek bir açıklaması var: Ahmet Kaya Kürt! Utanç kime ait peki?
Ertuğrul Özkök’ün Diyarbakır’da Ahmet Güneştekin’in ‘Hafıza Odası’ sergisine katıldığı ve halay çektiği görüntülerini izlediğinizde neler hissettiniz?
Her şeyden evvel Kürt halkı adına derin bir üzüntü duydum zira Ahmet Kaya’nın hikâyesi Kürt halkına uzak ya da yakın tarihte yaşatılanlardan bağımsız okunabilir mi, emin değilim. Halayın öznesi olan malum “gazeteci” en fazla Ahmet Kaya’ya dair kurduğu nefret söylemiyle anılsa da Ahmet Kaya özelinde Kürt halkına, halklara ve toplumun aynı dönemde mağdur edilmiş birçok kesimine yaşatılan ve kolektif hafızaya kazınan büyük acıların ve ayrışmaların oluşumunda imzası vardır. Dolayısıyla 90’larda ürettiği manşet ve haberlerle bugün aynı acıların tekerrür ediyor olmasında geçmişte oynadığı rolün büyük payı olduğunu söylemek yanlış olmaz. Orada temellendirilmesi mümkün olmayan bir bilinç kırılması yaşandığını düşünüyorum. Bunları sadece bir eş, yoldaş ve bir anne olarak değil, Kürt kimliğimle de söylüyorum aynı zamanda. Son olarak ben de sizin sorunuza karşılık metaforik bir karşı soru sormak isterim: Dünyanın neresinde, hangi gelenekte görülmüştür maktul yakınlarının katili maktulün evinde eğlencelerle ağırlaması?