3 Kasım 1996’da Susurluk kazasıyla açığa çıkan kirli savaş suçlarının aktörleri, bugün iktidarın ortakları. Susurluk’tan daha büyük kirli suçlar ifşa edilse de hiçbir soruşturma yok
İnan Kızılkaya
Tam 25 yıl önce bugün Balıkesir’in Susurluk ilçesinde meydana gelen bir trafik kazası, Türkiye’nin gündemine bomba gibi düştü. Mercedes’in kamyona çarptığı kazada üç kişi öldü, bir kişi sağ kurtuldu. İstanbul eski Emniyet Müdür Yardımcısı Hüseyin Kocadağ, Mehmet Özbay kimliğini taşıyan ve birçok suçtan Uluslararası Polis Teşkilatı (Interpol) tarafından aranan ülkücü Abdullah Çatlı ve sevgilisi Gonca Us olay yerinde hayatını kaybetti. Korucubaşı ve Doğru Yol Partisi (DYP) Urfa Milletvekili Sedat Edip Bucak yaralı kurtuldu. Bu kaza çokça tartışılan ‘derin devlet’ kavramının gün yüzüne çıkmasına vesile oldu.
Siyaset, bürokrasi, mafyanın iç içe geçtiği ve tetikçilerin kullanıldığı ‘derin devlet’ politikasının yürürlükte olduğu dönemde hiçbir parti tek başına hükümeti kuramıyordu. SHP ve DYP koalisyon hükümeti döneminde 17 Nisan 1993’te Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın şaibeli ölümünden sonra yerine Meclis tarafından Süleyman Demirel seçildi. Başbakanlığa DYP Lideri Tansu Çiller geçince İçişleri Bakanlığı’na getirdiği Mehmet Ağar ve dönemin Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş ile yürüttükleri “özel savaş konsepti” devreye girdi. Bu yeni ‘güvenlik mimarisi’, batıda sol-devrimci yapılara ve hak arama mücadelesi yürütenlere karşı hukuksal zemine tabi olmayacak ve Kürt illerinde de topyekûn saldırı konseptiyle faili meçhul cinayetlerin ayyuka çıktığı bir dönemin işaretiydi.
Susurluk skandalının patladığı dönemin 54. hükümeti ise REFAHYOL koalisyon hükümetiydi. Koalisyonun Başbakanı Refah Partisi (RP) Lideri Necmettin Erbakan iken diğer ortak ise Başbakan Yardımcısı DYP Lideri Çiller idi. 28 Haziran 1996-30 Haziran 1997 tarihleri arasında görev yapan hükümetin İçişleri Bakanı DYP’den Mehmet Ağar kazadan 5 gün sonra kamuoyunun baskısıyla istifa etti. Yerine de DYP’den Meral Akşener atandı.
‘Sürekli Aydınlık’ eylemi
Kamuoyunda oluşan tepkilerin neticesinde, bu ilişkilerin açığa çıkarılması, devlet içerisinde yasa dışı faaliyetlerde bulunan bir yapının olduğu iddialarının araştırılması ve suçluların cezalandırılması talebiyle “Sürekli Aydınlık İçin Bir Dakika Karanlık Eylemi” başlatıldı. Yer yer gerçekleştirilen kitlesel eylemlerin dışında Şubat 1997’de sivil toplum kuruluşlarının girişimiyle başlatılan eylemler kapsamında saat 21.00’de ışıklar bir dakika boyunca açılıp kapatıldı. RP Lideri Erbakan, ‘çetelerin ortaya çıkarılıp, temiz toplumun oluşturulması’ gibi en doğal demokratik haklarını kullanan milyonların ‘ışık karartma’ eylemi için, “Glu glu dansı yapıyorlar’’ ve “fasa fiso’’ ifadelerini kullandı. Dönemin Adalet Bakanı RP’li Şevket Kazan da toplumda karşılık bulan bu eyleme tepkisini, “Mum söndü oynuyorlar’’ diyerek küçümsedi.
Çatlı’nın suçları
Kazadan sonra Çatlı’nın üzerinde yapılan aramada ele geçirilen belgeler, onu koruyan arkasındaki gücün dönemin Emniyet Genel Müdürü ve İçişleri Bakanı Mehmet Ağar olduğunu gösterdi. Üzerinde Çatlı’nın fotoğrafı ve Mehmet Özbay isminin yer aldığı silah taşıma belgesinin altında Ağar’ın adı ve imzası vardı. Aynı Ağar imzalı belgeler, daha sonra Çatlı’nın eşinin akrabası özel harekatçı Yaşar Öz için de çıkarılmıştı. Çatlı; 1 Şubat 1979’daki Abdi İpekçi suikastı, Papa İkinci Jean Paul suikastının faili Mehmet Ali Ağca’nın Maltepe Cezaevi’nden kaçırılması, 11 Temmuz 1978’de Doç. Dr. Bedrettin Cömert’in öldürülmesi ve tarihe “Ankara Bahçelievler Katliamı” olarak geçen Ekim 1978’de Türkiye İşçi Partisi’nden yedi öğrencinin öldürülmesi gibi olaylarla ilgili olarak aranıyordu.
Kirli işlerin odağı Ağar
12 Eylül sonrası Turgut Özal’lı yıllarla bürokraside hızla yükselen Mehmet Ağar, 1990’da İstanbul Emniyet Müdürü olarak görev yaptığında ismi yargısız infazlarla anıldı. 1992 yılında Erzurum Valisi iken “Bahçelievler Katliamı” davasından idam cezası alan ülkücü Haluk Kırcı’nın nikah şahitliğini yaptı. 1991’de ‘yanlışlıkla tahliye edilen’ Kırcı’yı Ağar, ilerleyen yıllarda tanımadığını söyleyecekti. Ağar, 1993’te Emniyet Genel Müdürü oldu. 24 Ocak’ta öldürülen gazeteci Uğur Mumcu’nun eşi Güldal Mumcu bir görüşmelerinde Ağar’ın cinayetle ilgili olarak “Bir tuğla çekersek duvar yıkılır” dediğini söyledi. Ağar bu sözleri söylediğini de inkar edecekti. Ağar, ilerleyen yıllarda bu dönemde “bin gizli operasyon yaptıklarını” da söyleyecekti.
Eken’in Susurluk bağlantıları
Aynı dönem kurulan Özel Harekât Daire Başkanlığı’nın eğitmeni “Susurluk Çetesi” sanıklarıyla yargılanan Korkut Eken idi. Eken, MİT’çi Tarık Ümit’in kaçırılarak öldürülmesi suçlarından da yargılandı. Yargılama boyunca ayrıca Eken’in, Çatlı ve Kırcı’yı ayrıca Susurluk’un faili meçhullerinden biri olan “Kumarhaneler Kralı” Ömür Lütfi Topal’ın ortaklarından Sami Hoştan ile Ali Fevzi Bir’i tanıdığı anlaşıldı. Eken’in MİT’le ilişkisi olduğu söylenen Alaattin Çakıcı’yı eğittiği de bu süreçte gündeme geldi.
Devlet sırrı!
İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) Savcılığı, Ağar ve Bucak hakkında dokunulmazlıklarının kaldırılması istemiyle fezleke hazırladı. Dokunulmazlıkları kaldırılan Bucak ve Ağar hakkında “cürüm işlemek için çete kurmak, hakkında yakalama ve tevkif müzakeresi bulunan kişileri yetkili mercilere haber vermemek ve görevi kötüye kullanmak” suçlamalarıyla iddianame hazırlandı ve dava açıldı. Ağar, 1998 yılında DGM’de sanık sıfatıyla ifade verdi. Birçok soruyu “devlet sırrı” olduğu gerekçesiyle yanıtlamadı. DGM, önce “görevsizlik” kararı verdi. Ancak bu karar Yargıtay tarafından bozuldu. Bunun üzerine DGM bu kez “yargılanmanın durdurulmasına” hükmetti. Meclis Soruşturma Komisyonu da Ağar’ın Yüce Divan’a sevkine gerek olmadığına karar verdi. Böylece bu aşamada Ağar hakkında Susurluk bağlantılı yargı süreçleri de sona ermiş oldu. Ta ki 2011 yılına kadar. Bu kez Ankara Özel Yetkili 11’inci Ağır Ceza Mahkemesi, hakkında “suç örgütü yöneticisi” olduğu iddiasıyla açılan davada Ağar’ın beş yıl hapis cezasına çarptırılmasına hükmetti. Ağar, Aydın’da bulunan cezaevinde 1 yıl 4 gün yattıktan sonra denetimli serbestlikle tahliye edildi.
Meclis araştırması
MİT Müsteşarı Sönmez Köksal, 17 Kasım 1996’da Başbakan Erbakan’a “Kişiye Özel” olarak gönderdiği raporda devlet içerisinde “Çiller suç örgütü” adında bir oluşumun varlığına işaret etti. 26 Kasım 1996’da 9 milletvekilinden oluşan Meclis Susurluk Araştırma Komisyonu çalışmalarına başladığında ise Çiller, Korkut Eken’in Susurluk’tan ceza almasını, “Devlet uğruna kurşun atan da, kurşun yiyen de bizim için saygıyla anılır, onlar şereflidirler…” diyecekti. Komisyon raporunda, “Devlet içinde yapılanmış bir takım yanlış organizasyonların devlet adına hareket ettiğini söyleyen, devlet ve kamu görevlileriyle siyasetçilerle işbirliği içinde kendince devleti sahiplenen, devleti yön veren devleti işlerini gördüğünü söyleyen bir ekip olduğu ortaya çıkmıştı” ifadeleri yer almıştı.
Kayıp silahlar
Meclis Araştırma Komisyonu’nun raporunda da bahsi geçen silahlar konusu da Susurluk kazasıyla birlikte gündeme geldi ancak tam olarak aydınlatılamadı. Yapılan incelemelerde bu silahların Emniyet Genel Müdürlüğü envanterinde göründüğü ortaya çıktı. İnceleme derinleştirildikçe İsrail tarafından Emniyet Genel Müdürlüğü’ne hibe edilen Uzi ve Beretta marka yaklaşık 30 silahın çok büyük bir bölümünün kaybolduğu anlaşıldı. Ağar, 2012 yılında TBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu’na, o dönem kaldığı Aydın Yenipazar Cezaevi’nde verdiği ifade de “O silahlar Başbakanlık’tan doğrudan izinle alındı. Terörle mücadele için gerekliydi. Bunların kaydı tutulmaz. Her devlet bu tür şeyleri yapar” dedi.
AKP’nin Susurluk’u
15 Temmuz darbe girişiminden sonra Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’la yakınlaşan ve İçişleri Bakanlığı’nı perde arkasından yürüttüğü söylenen Ağar, Sedat Peker’in ifşalarından önce 16 Ekim 2020 tarihinde Bodrum-Yalıkavak Marina’dan çekilen bir fotoğrafla gündem oldu. Karede; Ağar’ın dışında özel harekatçı polislerin eğitmeni Albay Korkut Eken, eski Özel Kuvvetler Komutanı ve eski MHP Milletvekili Engin Alan ile afla tahliye edilen ülkücü-organize suç örgütü yöneticisi Alaattin Çakıcı vardı. Çektirdikleri fotoğraf, değişmeyen iktidarın paydaşlarının kimler olduğuna dair bir belgeydi adeta.
Bu yıl ise organize suç örgütü yöneticisi Sedat Peker’in özellikle 7 Haziran 2015 seçim sonuçları sonrası gelişen mafya-siyaset ve medya ilişkiler ağına dair ifşaları damga vurdu. İki dönemin farklılıklarından biri merkez medyanın görece ilkinde daha serbest olduğu ve bu ilişkilerin üzerine gitmesi iken bu dönemde ise medyanın tamamen iktidar tarafından biat ettirilerek deşifre edilen ilişkileri görmezden gelmesi. Çeyrek asır önce yaşanan skandal ve bugünün ortak noktalarından bir diğeri ise o döneminde odağında yer alan Mehmet Ağar’ın yine iktidarlar değişse de her daim ‘derin devlet’in asıl figürlerinden biri olarak işlevini koruması.
‘Mafya çökecek’
İktidar cenahındaki çatışmadan dolayı yurt dışına çıktıktan sonra mayıs ayı ile birlikte ifşalarında Mehmet Ağar ve oğlu AKP Milletvekili Tolga Ağar’a dair bilgiler de paylaştı. Peker, videolarının birinde Ağar’ı Cemaat yapılanmasından ceza alıp tahliye edilen Palmali Holding’in sahibi Mübariz Mansimov Gurbanoğlu’nu tehdit ederek Bodrum’daki Yalıkavak Marina’ya el koyduğunu söyledi. Peker ayrıca Tolga Ağar ile birlikte yönetimden ayrılan babasını mazot kaçakçılığı yapmakla da suçladı. Peker’in “Derin Mehmet” diye hitap ettiği Ağar suçlamalara, “Bizi buradan uzaklaştırınca yapılacak olan da belli: Buraya mafya çökecek” diyerek haklılık kazandırdı.
Yine Peker’in Elazığ’da 28 Mart 2019’da evinde ölü bulunan Kazakistan uyruklu Fırat Üniversitesi İletişim Fakültesi 2’nci sınıf öğrencisi Yeldana Kaharman’la ilgili söyledikleri de dikkat çekiciydi: “Kızcağız jandarmaya gidiyor, ‘Tolga Ağar bana tecavüz etti’ diye. Daha sonra kızı helikopterle aldırıyorlar. Kız ertesi gün ölü bulunuyor.”
Kutlu Adalı cinayeti
Peker’in ifşalarından biri de Korkut Eken’in sorumlu tutulduğu Kıbrıslı gazeteci Kutlu Adalı cinayetiydi. Peker, Eken’in kendisinden Adalı için tetikçi istediğini ve kendisinin de Eken’e kardeşi Atilla Peker’i önerdiğini, Eken’in Atilla Peker’le Kıbrıs’a gittiğini dile getirdi. Atilla Peker’in aynı yöndeki ifadesi de savcılık tutanaklarına geçti. Atilla Peker, Kıbrıs’ta denk gelemedikleri için Adalı’yı öldürmeden döndüklerini, daha sonra ise Eken’in kendisine “o işi hallettiklerini” söylediğini de iddia etti. Eken ve Peker’in Kıbrıs ziyaretini emekli Orgeneral ve eski Jandarma Genel Komutanı Galip Mendi de doğruladı.