Diyarbakır, Batman, Mardin ve Urfa’da kuraklık felakete dönüşmüş durumda. Devasa barajlarda tutulan sulara rağmen çiftçiler sulu tarıma geçemezken, kuru tarıma mahkum edilen çiftçiler perişan edilirken, DEDAŞ ellerini ovuşturuyor
Yusuf Gürsucu / İstanbul
Meteoroloji Genel Müdürlüğü (MGM) 2020 yılı kuraklık haritasının ardından geçtiğimiz günlerde 2021 yılı Nisan ayı kuraklık haritasını yaynınladı. Kuraklık haritalarında, geçtiğimiz Aralık ayı içinde Türkiye’nin önemli bölümünün yağış almadığı ve ‘olağanüstü ve şiddetli kuraklık’ olan bölgeler için dikkat çekiliyordu. Nisan ayı raporunda ise bu durumun giderek derinleştiğini gösteren tespitler yer aldı. Meteorolojinin nisan ayı yağış raporunda Iğdır en az yağış olan bölge olurken, geçen yıla göre yüzde 76 yağış azlığı yaşandı. Diyarbakır, Mardin, Batman ve Urfa’da ise yağışlarda yüzde 90’ları aşan bir kuraklık yaşandı. Türkiye coğrafyasının tamamında ise nisan ayı yağışları yarı yarıya azalmış durumda.
Şiddetli kuraklık yaşanıyor
2020 yılı ikinci yarısında yağması gereken yağışların oluşmaması olağanüstü ve şiddetli kuraklık olarak MGM raporunda belirtildi. Bu yıl nisan ayı yağışı 30.7 mm ölçülürken, normali (1981-2010) 59.1 mm ve 2020 yılı nisan ayı yağışının 49.9 mm olduğu açıklandı. Yağışlar Türkiye genelinde normale göre yüzde 48, 2020 yılı nisan ayına göre yüzde 39 azaldı. Diyarbakır, Mardin, Batman ve Urfa dışında kalan Malatya, Elazığ, Van, Ağrı, Muş, Bingöl, Siirt, Şırnak ve Bitlis coğrafyasında da yağışların yüzde 80’den fazla azaldığı raporda yer alıyor.
Batman’da yağış yüzde 92 azaldı
Yağışlı gün sayıları ise Urfa, Mardin, Diyarbakır ve Batman çevrelerinde 1 güne kadar düştü. Nisan ayı il geneli yağışlarında en az yağış 5 mm ile Urfa’da kaydedildi. Normaline göre en fazla azalma ise yüzde 92 ile Batman’da yaşandı. Meteorolojinin 2021 Kış Mevsimi Yağış raporunda ise yağışların normali ve geçen yıl kış mevsimi yağışları kıyaslamasında Urfa ve Mardin’de yüzde 40’ın üzerinde azalma görüldü.
Bölge çölleştiriliyor
Yaşanan kuraklık sonucu kuru tarım üretimleri yapılamaz hale gelirken çevresinde 10’larca dev barajlar olan Diyarbakır, Batman, Mardin ve Urfa’da suya erişimin sağlanmaması nedeniyle sulu tarıma geçilemiyor. Diğer taraftan Hakkari Cilo Dağları’ndaki buzulllarda ortaya çıkan hızlı erime gelecek yıllarda kuraklığın tüm bölgede giderek artacağını ve yerleşeceğini gösteriyor. Küresel ısınmanın etkisine bağlanmaya çalışılan kuraklığın bölgedeki gerçek nedeni ise maskeleniyor. İnşa edilirken bölgenin tarihini ve hafızasını da yok etmeyi hedefleyen devasa büyüklükteki (Atatürk, Ilısu, Batman, Birecik vd.) barajlar bölgenin iklimini ve yağış sistemini kökten değiştirirken, geri dönülemez sonuçlar içinde çölleşme başlıca sorun olarak ortaya çıkıyor.
Su ‘mal’ haline getiriliyor
Bölgedeki su havzalarının, barajlar yolu ile kontrol altına alınma nedeni olarak iddia edilen tarımsal sulama ise gerçeği yansıtmıyor. Barajlardan enerji üretmek başlıca amaç olarak öne çıkarken, Dicle ve Fırat nehirlerinden yararlanan Suriyeli ve Iraklı çiftçiler açlığa mahkum edilmek isteniyor. Bunun yanında Kıbrıs’a döşenen su boru hattı gibi hatlarla baraj suları yakın gelecekte ticari bir meta olarak pazarlanmaya hazırlanılıyor.
Su baskı aracı olamaz
GAP’ın temel hedefi suyun kontrolüdür. GAP ve bölgedeki diğer barajlarda bölge halkının tarımsal üretimi ya da bölge halkının genel çıkarları için su tutulmadığı bir gerçek. Bundan birkaç yıl önce Urfa’da Atatürk barajının dibindeki bölgeye su verilmeyerek 2 milyon fıstık ağacının kurumasına yol açılmış olması, bölgede yürütülen baskı politikalarının bir parçasının uygulandığını gösteriyor. Suya erişemeyen halkın zorunlu olarak yeraltı sularına yönelmesi ve bu nedenle enerji kullanmak zorunda bırakılmalarından ise bölgede adeta başkesen konumunda olan DEDAŞ’a halk mahkum edildi.
Halk DEDAŞ’a mahkum
DEDAŞ ‘kaçak elektrik’ kullanıyorlar iddiaları ile yeraltı suyuna mahkum edilen halka yolladığı yüksek meblağlı su kullanım ‘pusulalarıyla’ (kağıt parçası) tahsilat yapmaya çalışıyor. Çiftçilerin yüksek tutarlı bu bedelleri ödemesi ise imkansız. Enerji borcu olduğu iddia edilen köylülerin tarımsal desteklerine el konulup DEDAŞ’a aktarılıyor. Bu yıl buğday, arpa, mercimek vb. bitkileri susuz tarımla yapan çiftçilerin ürünlerinde yüzde 70 rekolte düşüklüğünün yaşanması bölgede büyük bir yıkımı ortaya çıkarırken, bu ürünleri ithal eden bir avuç şirket ise kazanacak. Çiftçiler artık sulama yapamadığı arazilerde tarımı hızla terk ediyor.
Su yoksa!
Bölgede yüzde 70 kuru tarım yapılıyor olması, ortaya çıkan yıkımın önemli bir göstergesi. Bölgede yaşanan kuraklıktan mera alanlarının da etkilenmiş olması hayvancılık yapan çiftçilerde de büyük sıkıntı yaşanacağını gösteriyor. İktidarın sorunları çözmek yerine daha da derinleşmesine yol açacak politikaları sistemli bir biçimde hayata geçirdiği izleniyor. Ancak ‘Su yoksa barış da yok’ vurgusunun günümüzde bütün dünyada çokça kullanılıyor olması bir tesadüf olamaz. Suyun bir silah gibi kullanıldığı olaylar ise sık sık gündeme geliyor. Özellikle Fırat sularının barajlar eliyle alt havzaya yeterince salınmaması bölgede yaşayanlar açısından büyük bir sorunu ortaya çıkarırken, bu tutum bölgede barış istenmediğinin önemli bir göstergesi olarak kabul ediliyor. Bölgedeki barajlar çölleşmeye neden olurken, barajlara hapsedilen sulardan çiftçilerin yararlanması engelleniyor.