Kuraklık giderek artarken, Kıbrıs’a döşenen su boru hattı Kıbrıslıların kurtuluşu gibi sunuluyor. Oysa GAP kapsamında yapılan devasa barajlardaki sulara rağmen çiftçiler kuru tarım yapmaya itilirken, üretim kayıpları yüzde 90’lara ulaşmış durumda
Yusuf Gürsucu / İstanbul
AKP’li Cumhurbaşkanı R. T. Erdoğan 2011 yılında Başbakan iken, Kıbrıs’a deniz içinden su boru hattı döşenme işini başlatacaklarını açıklayarak, “Hayalin gerçeğe dönüşmesi, Ferhat ile Şirin’in aşkı” vurgusuyla boru hattını asrın projesi olarak nitelemişti. Anamur Dragon Çayı üzerinde inşa edilen Alaköprü Barajı’ndan alınan 75 milyon metreküp su boru hattıyla, Girne yakınlarında inşa edilen Geçitköy Barajı’na aktarılıyor. Türkiye ile dönemin KKTC Cumhurbaşkanı olan Derviş Eroğlu tarafından imzalanan su anlaşması aynı zamanda yine deniz içinden taşınması planlanan enerji nakil hattı projesini de içeriyor.
Suların satılma planları
Turgut Özal 1986 yılında Başbakan iken yaptığı bir açıklamada, Seyhan ve Ceyhan sularının dev bir boru hattı ile Ortadoğu’ya taşınma projesinin hazırlandığını duyurmuştu. Proje ile S. Arabistan, Ürdün, Suriye ve Körfez ülkelerine şehir suyu ulaştırılacaktı. 1988’de çalışmaları biten proje taraflara sunuldu. Projeye göre; Adana’dan Suriye’ye doğru büyük boru hattı döşenecekti. Hat Suriye’de iki kola ayrılacak olan su, Doğu hattı (Körfez hattı) ile Suriye, Ürdün, Kuveyt, Suudi Arabistan, Bahreyn, BAE, Katar ve Umman’a ulaşacaktı. 3900 km uzunluğundaki hat, 2,5 milyon m³günlük hacme sahip olacaktı. 2700 km’lik batı hattı ise Suriye’den Ürdün’e sonra S. Arabistan’a ulaşarak, Mekke ve Cidde’ye su taşınacaktı. Dönemin İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres bu gelişmeyle ilgili 2002 yılında yaptığı bir açıklamada, 20 yılda Ortadoğu barışının sağlanacağını, suyun tankerlerle taşınmasına gerek kalmayacağını, Seyhan ve Ceyhan nehirlerinin sularının iki boru hattı ile Ortadoğu’ya ulaşacağını söylemişti.
Sular ticarileştiriliyor
Dicle ve Fırat suları üzerine planlanan GAP projesi ise ilk ortaya konduğunda dönemin Başbakanı olan Süleyman Demirel’in temel amaçlardan birisi yine Körfez ülkelerine su satma hedefiydi. Suyun hem bir ticari meta, hem de halklar üzerinde etkili bir silah olarak kullanma anlayışı iktidarlar değişse de kesintisiz sürüyor. Demirel’in ve ardından Özal’ın hayalini kapsayan bu hedef AKP iktidarı tarafından miras olarak alınıp genişletildi. Değişmeyen tek şey ise yapılan dev barajlara karşın Mezopotamya havzasında sulu tarıma geçiş ‘her nedense’ bugüne kadar gerçekleşmiş değil. Kıbrıs’a taşınacak su ile Kıbrıslıların tarım üretimlerini arttıracağı ve Avrupa’nın gıda üretim merkezi olacağı iddialarıyla inşa edilen su boru hattının, Mezopotamya coğrafyasında yaşanan sürece benzeyeceğini söylemek mümkün.
Işık göründü töreni!
Türkiye’nin deniz sınırları içinde kalan 24 kilometre, uluslararası deniz geçişi 80 kilometre ve KKTC deniz sınırında 3 kilometre olmak üzere toplam 107 kilometre uzunluğundaki boru hattı Türkiye’nin gözde şirketlerinden Kalyon İnşaat tarafından 1.6 milyara döşendi. Uzun süre KKTC eski Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı ile Türkiye arasında suyun ‘yönetilme’ gerginliği nedeniyle sular Kıbrıs’a verilmeyip denize akıtılmıştı. Bu süreçte su boru hattı üzerinde kopma yaşanınca yine Kalyon İnşaata 484 milyon ödeme yapılarak boru hattı onarıldı. İçme suyu dağıtımının bazı kentlere ulaştığı ve 8 yıl içinde bitirilmesinin planlandığı açıklanan su iletim hatları tamamlandığında, 116 bin dekar tarım arazisinin sulanacağı iddia edilirken, suyun dağıtım ve iletim işleri yine Kalyon İnşaat tarafından yapılıyor. Geçtiğimiz günlerde ise “KKTC Sulamaları İletim Tüneli Işık Görünme Töreni” gerçekleştirilirken törende konuşan Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli, “Ekilebilir arazinin yaklaşık yüzde 74’ünde sulama yapılacak ve bu sayede Kuzey Kıbrıs’ın üretiminde ve tarımsal işletme başına düşen net gelirde 20 misli bir artış olacak” dedi!
Su anlaşması krizi!
2015 yılında Cumhurbaşkanı seçilen Mustafa Akıncı seçildiği gün yaptığı açıklamalar içinde, “Ana-yavru edebiyatını bir kenara bırakalım” vurgusunda bulunmuştu. Cumhurbaşkanı Erdoğan ise Mustafa Akıncı’ya “Ağzından çıkanı kulağın duysun” ifadesiyle, patronun kim olduğu konusunda uyarıda bulundu. Bu gerginliğin birçok nedeni olmasına karşın en önemli nedenlerden birisinin ‘ücretsiz’ verilen suyu kimin yöneteceğiydi. Türkiye ile K. Kıbrıs arasında imzalanan su anlaşmasının ön koşullarından birisi işletmenin özel şirket eliyle yapılması şartıydı.
‘Belediyeler yönetemez’
Yap-İşlet-Devret modeli ile yapılan anlaşmada, işletme hakkının ihale ile bir şirkete verilmesi yer alıyordu. K. Kıbrıs ise bu işletmenin belediyeler eli ile yapılmasını isterken, Türkiye ise K. Kıbrıs’taki belediyelerin batık olduğu savıyla buna karşı çıktı. Anlaşmada yer alan ‘şirket işletecek’ maddesini aşmak amacıyla K. Kıbrıs’taki 28 belediye ‘BESKİ’ adında özel bir şirket kurdu. Türkiye, ekonomik kriz içindeki belediyelerin, su işletmeciliği yapamayacağını ve anlaşmaya uyularak bu işin ihale edilmesi yönünde baskısını sürdürdü. Bu baskıyı ise Akıncı yönetimi kabul etmedi. 2020 yılına kadar sorun çözüme ulaşmadı ve Akıncı’nın seçimi ‘kaybetmesi’ sonucu suyun ticarileştirilme projesi yeniden hızlandı.
*Haberin ikinci bölümü gazatemizin yarınki sayısında devam edecek.