HDP’nin önceki dönem Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, gazetemize konuştu
Gülcan Dereli/Hüseyin K. Akçadağ
Hep söylenir, bir ülkeyi anlamak istiyorsanız cezaevlerine bakarsınız. Öyle. Siyasetçi, gazeteci, akademisyen, yazar, olup bitenlere seyirci kalmayan yurttaşlar… Türkiye en çok siyasi tutuklunun olduğu ülkelerin başında geliyor. Öyle ki şu an karşılaştırılacak ülke bulmak zor. Öyle ‘yerli ve milli’ yani! Siyaseten etkili olduğu için, iyi haber yaptığı için, iyi bir yazar, akademisyen olduğu için, duyarsız bir yurttaş olmadığı için. Bunlar ‘yerli ve milli’ rejime göre suç. Bu distopyada herkes potansiyel bir tutuklu. Zaten dışarısı da dışarısı sayılmaz! Yarı açık cezaevi. Ancak yine de cezaevinde olmak farklı. Bu konuda en çok tecrübesi olanlar Kürtler, özellikle de Kürt siyasetçiler ve bir de devrimci sol güçler. Şimdilerde yeniden parti kapatma, milletvekillerinin düşürülmesi tartışılıyor. Biz de Yeni Yaşam gazetesi olarak cezaevinde bulunan siyasetçilerle bir dizi söyleşi serisi yaptık. Söyleşinin ilk konuğu HDP’nin önceki dönem Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş. Sözleri kamuoyunda yankı uyandıran Demirtaş, mevcut iktidar için de kendi deyimiyle hem partisi hem de kendisi “demir leblebi” olmaya devam ediyor. Demirtaş’a PKK Lideri Abdullah Öcalan’a tecridi, kapatma tartışmalarını, ‘demokrasi ittifakı’nı ve halka mesajını sorduk. İşte Demirtaş’ın kısa ama net ve içtenlikli yanıtları… İyi okumalar…
Bu kez de biz soralım, iyi misiniz?
İyiyim, kendimize dikkat etmeye çalışıyoruz. Her konuda olduğu gibi, halka karşı sorumluluğumuz gereği, sağlık konusunda da özenli olmaya gayret ediyoruz.
Vaktiniz nasıl geçiyor, yeni yazdığınız ve okuduğunuz kitaplar var mı?
İçeride yapılabilecek fazla bir şey yok. Bol bol okuyup yazıyoruz. En son, Erebê Şemo’nun Dımdım Kalesi ile Halikarnas Balıkçısı’nın Aganta Burina Burinata romanlarını okudum.
Yeni bitirdiğim bir roman çalışmam var. Son düzeltmeleri yapıyorum. Sonbahara kadar yayınlanabilir belki.
‘İçeri’den ‘dışarısı’ nasıl görünüyor?
Baskılar, pandemi ve yoksulluk birleşince dışarısı gerçekten de çok fena görünüyor. Tüm toplumun bunaldığını hissedebiliyorum.
Bu tabloda, siyasi öncülere büyük sorumluluk düşüyor. Özellikle muhalefetin her gün, her saat topluma umut ve cesaret aşılaması gerekir. Bunu da ancak iki yolla yapabilirler: Somut çözüm önerileri üretmek ve hep birlikte direniş.
Sık sık adına demokrasi ittifakı da konulan demokrasi isteyen güçlerin birliğinden bahsediliyor. Kısaca hangi ilkeler etrafında buluşulabilir? Hangi siyasi güçleri ve toplumsal güçleri kapsamalı?
Aslında evrensel demokrasinin ilkelerini bilmeyen yok. Sadece birkaç maddede bile temel ilkeleri belirleyerek onlar etrafında birleşmek mümkün. Ben kısaca şu şekilde sayabilirim:
- Güçlü temsil ve demokratik yönetim biçimi (Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem),
- Bağımsız ve tarafsız yargı,
- Basın, örgütlenme, gösteri, düşünceyi açıklama özgürlüklerinin garanti altına alınması ile serbest seçim,
- Kamu atamalarında liyakat dışında hiçbir kriterin esas alınmaması,
- Demokratik ve sivil bir anayasa yapılması ile Cumhuriyet’in temel ilkelerine sahip çıkılarak toplumsal barışın sağlanması.
Bu ilkeler bile demokrasiye inanan tüm siyasi partilerin, demokratik kitle örgütlerinin, sendikaların, meslek odalarının, çevre hareketlerinin bir araya gelerek, “Biz demokrasi ittifakı ilan ediyoruz. Hem bu ilkeler için birlikte mücadele edeceğiz hem de önümüzdeki seçimde en makul iş birliği seçeneklerini hayata geçireceğiz” diyebilirler. Bu, tüm toplum için yeni bir umut yaratır. Mevcut siyasi ittifakları da çok çok aşan dinamik bir ittifak modeline imkân sağlar.
Bana göre, eğer muhalefetteki milliyetçi odaklar demokrasi ittifakına ısrarla engel olmaya devam edeceklerse bu durumda HDP’nin öncülüğünde üçüncü bir ittifak, “demokrasi ittifakı” olarak ilan edilebilir. Yukarıda özetle ifade etmeye çalıştığım ilkeleri uygun gören tüm kesimler de bu ittifakta yer alabilirler.
HDP’nin kapatılması tartışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Aslında beklenmedik bir şey değil. MHP’nin baskısı ve AKP’nin desteğiyle bu davanın açılacağı belliydi. Seçimlere endeksli, tümüyle siyasi bir davadır. Anayasa Mahkemesi hukuku esas alırsa HDP’nin aklanması gerekir. Yok, eğer çözüm sürecinin bir partneri olduğu için HDP’yi kapatacaklarsa HDP ile birlikte AKP’yi de kapatmaları gerekir. Çünkü İmralı ve Kandil’e giden HDP heyetleri 6551 nolu yasa güvencesinde, Erdoğan’ın ve hükümetin isteği ve desteğiyle gitmişlerdir.
Aslında PKK ve Öcalan ile görüşme yapan biz değiliz, Erdoğan’ın kendisidir. Biz, görüşen taraflar arasında hem kolaylaştırıcı olduk hem de görüşen taraflara kendi çözüm önerilerimizi sunduk. Ama ne Kandil’in ne de İmralı’nın muhatabı biz değildik. Resmi muhatap Erdoğan ve hükümetin bizzat kendisiydi.
Kaldı ki İmralı ve Kandil ile Oslo ve İmralı çözüm süreçleri dışında, belki 10’dan fazla kez devlet ve hükümet görüşme süreçleri olmuştur. Bunların hiçbirinde ne HDP’nin dahli vardır ne de görüşmelerin içeriğine dair bilgisi. Yani HDP, 10’dan fazla çözüm arayışının sadece birine ve sonuncusuna dahil olmuştur. Biz bunların hiçbirini yanlış ya da suç olarak görmüyoruz. Ancak HDP’nin suçlanmasını da ikiyüzlülük, ahlaksızlık ve ilkesizlik olarak görüyoruz.
PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik tecride karşı cezaevlerinde açlık grevi var. Tecride dair topluma mesajınız ne?
Tecrit hem çözümsüzlüğün nedeni hem de sonucudur. Hükümetin Kürt politikasında değişiklik arayışı olmadan tecritte esneme de olmuyor maalesef. İktidarın bugünkü politikasına bakarsak durumun giderek sertleşeceği anlaşılıyor. Ancak yine de yakın zamanda, sürpriz bir şekilde, avukatlar veya aile adaya gidebilir. (Söyleşi, PKK Lideri Abdullah Öcalan’la kardeşi Mehmet Öcalan arasında yapılan ve kesilen kısa telefon görüşmesinden önce yapılmıştır.)
Cezaevlerindeki açlık grevleri, pandemi nedeniyle çok zorlayıcı oluyor. Ve ne yazık ki, tutsak aileleri dışında pek kimsenin gündeminde yer almıyor. Toplumun bu konuda duyarlı olması lazım. Bu hukuksuz tecridin mutlaka son bulması gerekir.
İktidarın AİHM kararına direnmesi mümkün mü? İktidar kararı uygulamazsa bunun Türkiye’ye faturası ne olur?
Zaten uygulamıyor ya işte. Ne hukuk tanıyorlar ne de ahlak. Hükümet ne yapar bilmiyoruz ama bizim baskılara karşı direneceğimiz kesin. En büyük faturayı da halkımız sandıkta AKP’ye çıkaracaktır.
Son olarak halka mesajınız ne olur?
Halkımız çok büyük zorluklar çekti, çekiyor. Durumun giderek ağırlaştığının da farkındayım. Ama herkes şundan emin olsun ki: AKP tam bir bozgun ve dağınıklık halindedir. İktidarlarının en zayıf dönemini yaşıyorlar. Kimse esip gürlemelerine aldanmasın, panik ve korku içindeler.
Özellikle gençler cesur ve umutlu olmalı, bunu topluma her yerde göstermeli ve cesareti yaymalılar. Gençler ve kadınlar başta olmak üzere tüm halkımıza ve özgür basın emekçilerine selam ve sevgilerimi iletiyorum.