Şêx Said’in torunu Bedri Fırat, 29 Haziran’da idam edilen Şêx Said’i, Öcalan’ı ve KDP’yi Yeni Yaşam için yazdı
Bedri Fırat*
Harekatı tam kavramak için Şêx Said’in kişiliğini araştırdığımızda ortaya çıkan sonuç bize hareketin nedenlerini anlamak için bilgi verir. Harekat öncesi Kürtleri ve Kürdistan’ın durumunu değerlendirdiğimizde durum hakkında bilgi sahibi oluruz. Şêx Said ve ailesi o dönemde Kürtlere karşı yapılan haksızlıklara ve ret, inkara karşı tepkilerini ortaya koymak için sisteme karşı başkaldırmışlardır. Konumu gereği de Şêx Said bu harekatın öncülüğünü yapmıştır. Şêx Said ailesi Osmanlı döneminde sisteme biat etmediklerinden dolayı Bağdat Seferi dönüşünde katliama maruz kalmıştır. Şêx Said daima zulmeden zalime, sistemlere karşı tavır göstermiştir. Kürdistan’daki kimi ileri gelenler gibi dar bir bakış açısına sahip değildi. Kürdistan’ın geneline hitap eden bir bakış açısına sahipti. Ortadoğu’nun 1910’lu yıllarda emperyalistler tarafından şekillendirildiği bir dönemde Kürdistan’daki tarikat önderlerini toplayıp halka karşı görev ve sorumluluklarını yerine getirmek için ihtarda bulunmuştur. Bir toplantıda “Her biriniz İngiliz petrol şirketi gibisiniz. Hep halktan alıp hiçbir şey vermiyorsunuz. Hiçbir şekilde öncülük yapıp yol göstermiyorsunuz. Eğer bu tavrınızda ısrarcı olursanız sizi halka şikayet ederim” sözleri toplantıya katılan tarikat liderleri tarafından menfaatlerine dokunduğu için hoş karşılanmadı. Bu nedenle hareket başladığında rant kaybedecekleri korkusuyla tarikat çevrelerinden güçlü destek gelmemiştir. Sadece yurtseverlik yönü olan ya da akrabalık bağı ile bağlı olan tarikatlar destek vermiştir.
5 dil biliyordu
Beş dil konuştuğu bilinen Şêx Said; Musul, Kerkük, Şam ve Halep’e gidip-gelen ticaretle uğraşan, varlıklı ve alim bir şahsiyettir. Şêx Said’in topluma bakışı daima insani olmuştur. Dinsel ya da mezhepsel bir ayrıştırıcılık içermez. 1915 Ermeni Katliamı’nda yapılanları katliam olarak nitelendirmiş ve bunu yapanlara sert tepki göstermiştir. Olayların çığırından çıkmasından dolayı daha fazla olaylara tanıklık yapmamak için Hınıs’tan Diyarbakır’a göç etmiştir. Olayların yatışması ile birlikte geri dönmüştür. Katliamdan kurtulan birçok Ermeni’ye sahip çıkıp onları himayesine almıştır.
Alevi toplumu ile diyalog halindeydi. Sünni Kürtlere gösterdiği yakınlığı aynı şekilde Alevilere de göstermiştir. Nitekim harekat esnasında daha önce yanında olan beraberinde götürdüğü değerli eşyalarını ve altınları Alevi olan Çerkes isimli bir şahsa emanet ediyordu. Bu şahıs Şêx Said ile birlikte idam edilen 47 kişiden biridir. Diğer yandan inancı ve dünya görüşü materyalist olmasına rağmen Fehmi Bilal’i (Fehmi FIRAT) kararlarını yazmak üzere katip olarak tayin etmiştir. Fehmi Bilal harekat sonrası Suriye’de kurulan Xoybun Örgütü’nde Şêx Ali Rıza’yı temsil etmiştir.
21 Anayasası ve sonrası…
Türkiye Cumhuriyeti kuruluşunda 1921 kurucu anayasasında belirtilen Türkler ve Kürtler asli unsurdur ibaresi yer almaktaydı. Bu ifadeye göre her iki toplum da eşit haklara sahipti. Bilahare 1924’te anayasanın değiştirilmesi ve kurucu anayasanın lağvedilmesiyle ret ve inkara dayalı tek devlet, tek millet, tek vatan söylemleri anayasada yer aldı. Bu duruma duyarlı yurtseverler, Kürt dernekleri ve örgütleri tepki göstermiştir. Bu dönemde kurulan modern milliyetçi bir örgüt olan Azadi Örgütü Lideri Miralay Halid Bey ve eski mebus olan Yusuf Ziya ile birlikte örgütlenmeye başlar. Halid Bey damadı olan Şêx Said ile de ilişki kurar. Halid Bey, Yusuf Ziya ve arkadaşlarının Bitlis’te tutuklanması üzerine Halid Bey’in, hareketin başına geçmesi için Şêx Said’e haber saldığı yönünde yazılı olmayan sözlü bir anlatım var. Siyasal ortamı hareketlendiren bir diğer olay da Hakkari-Beytüşşebap’a Nasturi İsyanı’nı bastırmaya gönderilen Yüzbaşı İhsan Nuri ve Yusuf Ziya’nın kardeşi Teğmen Ali Rıza’nın da bulunduğu 500 er ve subayın silahlarıyla beraber firar edip Azadî tarafına katılması ve 1924 Eylül’ün başında Güney Kürdistan’a çekilmesi hadisesidir.
Provokasyonla erken doğum
İki ay arayla Halid Bey ve Yusuf Ziya’nın tutuklanması ayrıca Şêx Said’in ifade için mahkemeye çağırılması eyleme geçmesine neden olmuştur. Şêx Said durumu değerlendirip halka bildirmek amacıyla Aralık 1924’te Hınıs’tan Şuşar bölgesi üzerinden Karlıova, Solhan, Bingöl, Genç ve en son Piran’da halkla bir dizi toplantılar düzenleyip görüş alışverişinde bulundu. Amacı halkı bu anti-demokratik uygulamalar konusunda bilinçlendirmek, 1916 Sykes-Picot Antlaşması ile Kürdistan’ın parçalanmasına tepki göstermek ve toplantılardan alınan kararları devlet ve hükümet çevreleri ile görüşüp onları yanlış kararlardan vazgeçirmekti. Durumun vahametini fark eden devlet kontrollü bir provokasyon ile hareketin planlanan tarihten önce 15 Şubat 1925’te patlak vermesine sebep olmuştur. Genel olarak hareket hazırlıkları tamamlanmadan öngörülen zamandan önce patlak vermesi, askeri disiplin açısından eksiklikleri, hareketin içine devletin kendi istihbaratını yerleştirmesi ve bu unsurlara karşı hareketin bir tedbir almamasından dolayı eylemsel olarak başarıya ulaşamadı. Buna karşın Kürt kimliğini ret ve inkara karşı refleksin olgunlaştırmasından dolayı geleceğe ışık tutan mücadele fikrini oluşturmuştur.
Kürt kanı dökmem istifası
Hareketin başladığı dönemde başbakan olan Fethi Okyar, Kürtler ile sorunu diyalog yoluyla çözmek için görüşmek gerektiği fikrini dönemin Cumhurbaşkanı Atatürk’e bildirir. Atatürk, İnönü’nün düşüncesini de almak istediğini belirtir. İnönü görüşmeler esnasında bu öneriye sert tepki göstererek isyanın şiddet yoluyla bastırılabileceği fikrini savunur. Bunun üzerine Fethi Okyar, Kürt kanı dökmeyeceğini söyleyerek istifa eder. Atatürk başbakanlık görevini İsmet İnönü’ye verir. İnönü, Atatürk’ten birtakım taleplerde bulunur. Milis gücünü oluşturmak için bütçeden pay alınır, oluşturulan bu milis güçleri gündüz Kürt güçleri içinde görünüp karanlık çökünce provokatif eylemler gerçekleştirerek halkın mal ve can güvenliğini tehdit ettiler. Bu eylemlerin amacı halkın gözünde hareketi karalayıp küçük düşürmekti. Bu kirli yöntemlere karanlık güçler tarafından sıklıkla günümüzde de başvurulmaktadır. İsmet İnönü harekete katılanların hepsi için idam cezasının Meclis’ten çıkarılmasını da talep eder.
Mezar yerleri…
Devlet 1925’ten bugüne kadar Kürtlerin mücadelesine karşı iç ve dış kamuoyunda küçük düşürmek, haksız göstermek ve negatif bir algı oluşturmak için karalama kampanyaları oluşturmaktadır. İç kamuoyunda bölücü üç-beş cani, dış kamuoyunda ise gerici-irticacı argümanlarını kullanarak hareketi yaftalamaya çalıştılar. Bu amaç doğrultusunda milis çeteler ve paramiliter güçler oluşturdular. Bu çeteler eliyle gerçekleştirdikleri eylemler neticesinde hareketin amacını kamuoyu nezdinde saptırdılar. Sistem, Kürtlerin özgürlük mücadelelerini manipüle etmek için bağımsız olması gereken yargı gücünü kendi çıkarları doğrultusunda kullandı. Dünyada eşi benzeri görülmemiş haksız ve hukuksuz yöntemlere başvurdu ve bu geleneği günümüze kadar devam ettirmektedir. O günden beri idam edilen, çatışmalarda yaşamlarını yitirenlerin mezar yerleri dahi ailelerine bildirilmedi. Olan mezarlar da tahrip edilip ortadan kaldırıldılar. Devrin Başbakanı İnönü de hatıralarında Şêx Said İsyanı’nda İngiliz parmağının olmadığını itiraf etmiştir. “Şeyh Said İsyanı’nı doğrudan doğruya İngilizlerin hazırladığı veya meydana çıkardığı hakkında kesin deliller bulunamamıştır. Fakat bundan şüphe edilmiş ve gerekli tahkikat yapılmıştır.” (Cumhuriyet, 17,18 Şubat 1925) Gerek isyanın bastırılması esnasında kullanılan orantısız aşırı güçle, gerekse sonrasında kurulan İstiklal Mahkemeleri, çıkarılan Takrir-i Sükûn, Şark Islahat Planı gibi anti-demokratik, gayriinsani yönetmelik ve yasalarla Kürtlere yönelik yoğun hak ihlallerinde bulunulmuştur. Hâlâ Şêx Said ve idam edilen arkadaşlarının mezar yerini devlet açıklamamaktadır.
İdam tarihleri
Sistemin bu dönemde başvurduğu bir başka yöntem de mücadele sürecinde Kürtler açısından tarihi önem arz eden günleri intikam almak, korkutmak ve yıldırmak amacıyla kullanmaktır. Örneğin; uluslararası komplo ile Türkiye’ye teslim edilen Sayın Öcalan’a, Şêx Said’in 29 Haziran’da idam yıl dönümünde idam cezası kararı verilmiştir. Bu karar ile Kürt toplumuna “Biz güçlüyüz” mesajı verilmek istenmektedir. Fakat Kürt halkı verdiği direnişle kendi liderine karşı verilen kararı boşa çıkardı. Bu direniş 1925 Hareketi’nin öncü kadrolarından biri olan Şêx Ali Rıza’nın bir özlemiydi. Güçlü bir örgütlü yapı olmadığından dolayı o dönemde esir düşen liderlerini kurtaramayışlarından hep yakınırdı. Bu özlemi tamamına erdirmek Sayın Öcalan’ı fiziki özgürlüğüne kavuşturmaktır. İkinci bir husus da Kürt halkı arasında birliği oluşturup kardeş kavgasına son vermektir. Şêx Ali Rıza bu amaçla Hareket’ten sonra öncü kadrolarla birlikte diğer bölgelerdeki Kürtlerle müzakere etmek üzere İran’a gitti. Türk devletinin İran hükümetini kışkırtmasıyla çıkan çatışma sonucunda onlarca öncü kadro şehadete ermiştir. Bunlar arasında Şêx Said’in kardeşi Şêx Diyadin de yer almaktadır. Keza Rojava’ya giden Şêx Said’in küçük kardeşi Şêx Abdurrahim ve arkadaşları 1938’de Dersim Hareketi’ne destek vermek amacıyla Suriye’den Türkiye’ye giriş yaptıkları Bismil’de yerli işbirlikçi çetelerin ihbar etmesiyle pusuya düşürülerek şehit edilmiştir. Kürtlerin mücadele tarihinde bu tarz örneklere çokça rastlanmaktadır.
Onurlu duruş
Bu harekette idama mahkûm olan hareket mensuplarının hiçbiri zerre kadar pişmanlık emaresi göstermeyip aksine sistemin bütün çabalarına rağmen mücadelelerini son ana kadar kararlı bir şekilde sürdürüp onlara inanan halka onurlu bir mücadele miras bırakmışlardır. Şêx Said ile general arasında geçen bir diyalog kararlı ve onurlu duruşun en güzel örneğidir. General, Şêx Said’e ailesine bir şeyler söylemek isteyip istemediğini sorar. Bunun üzerine Şêx Said tarihe geçen şu sözleri kaleme almıştır. “Benim bu değersiz dallarda asılmama pervam yoktur. Muhakkak ki mücadelem Allah ve dini içindir. Torunlarım sizden hesap soracaktır.” Bu dik duruşun aynı kararlılıkla sürdürüldüğünü 1960 ihtilalinde Sivas kampında Şêx Said’in oğlu Şêx Ali Rıza ve kendisi ile görüşmek için kampa gelen bir rütbeliyle arasında yaşanan diyalogda görebiliriz. General, “Sen şu meşhur isyan eden Şêx Said’in oğlu musun? Sen de baban gibi isyan edecek misin?” der. Bu sorulara cevaben Şêx Ali Rıza, “Evet ben o Şêx Said’in oğluyum. Gücüm olsa ben de aynısını yaparım” diyerek davasına olan inancını ve bu husustaki kararlığını belirtir.
Ulusal birlik
Sistem, 1925’ten bu yana Kürt mücadelesini bastırmak için uyguladığı yöntemleri ve izledikleri politikayı aynı şekilde sürdürmektedir. Faili meçhullerle, kontra eylemlerle, cezaevi ve sürgünlerle halkı korkutup yıldırmaya çalışmaktadır. Şu an Türkiye cezaevlerinde Öcalan şahsında tecrit politikası uygulanmaktadır. Tecrit yöntemi ile muhalifleri toplumdan izole ederek bağlarını kopartmayı amaçlanmaktadır. Böylelikle muhalif düşüncenin toplumda yayılmasını ve karşılık bulmasının önüne geçileceği düşünülmektedir. Bir diğer önemli husus da Güney Kürdistan’a KDP eliyle Türkiye’nin askeri olarak yerleşmesidir. Tarihin fırsat sunduğu ulusal birlik yönünde politika geliştirmek yerine düşmanlarından medet uman bu basiretsizlik, parçalı bir duruşa ve ailesel çıkarlara heba edilmemelidir. Kürt halkının yüz yıllık özlemi olan kendi topraklarında iradesini kıran ‘sömürgeci güçler’e karşı çıkmak yurtseverlik görevidir. Yine de Şêx Said’den aldığı mirası ile Kürt halkı bütün bu çabaları boşa çıkartarak özgürlük ve hak mücadelesini onurlu bir şekilde sürdürecektir.
*Şêx Said’in torunu