Uzun yıllardır Diyarbakır’da gazetecilik yapan Vecdi Erbay ile kentin nabzını ve toplumun ruh halini konuştuk
Hüseyin Kalkan
Yaz mevsimi bir anlamda siyaset için de tatil sayılır. Ama bu yaz pek öyle olmadı. Sıcak yaz siyaset için de sıcak geçiyor. Özellikle Kürt illerinde siyasi hareketlilik hiç durmadı desek yeridir. HDP ilan ettiği kampanyalarla yaz boyu Kürdistan’ı adeta köy köy gezdi. Mitingler yaptı, halkla buluşmalar gerçekleştirdi. AKP’li Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan da Diyarbakır’a bir ziyaret gerçekleştirdi. Bu ziyaretle birlikte yeniden çözüm süreci konuşulmaya başlandı. İttifakların yapısı tekrardan tartışma konusu oldu. Bu gelişmeleri gazeteci Vecdi Erbay ile konuştuk. Uzun yıllardır Diyarbakır’da gazetecilik yapan Erbay’ın, sadece siyaseti değil, toplumu ve değişen toplumsal davranışlara dair yazdığı yazılarını Gazeteduvar’dan izliyoruz. Biraz daha derine inmek için Vecdi Erbay’ın kapısını çaldık.
Etkili siyaset beklentisi
Bütün baskılara rağmen bölgede siyasete ilginin azalmadığını söyleyen Erbay, bu konu ile ilgili şunları belirtiyor: “Sadece Diyarbakır halkı değil, bütün bölge halkı siyasetle çok ilgili ve güncel gelişmeleri çok yakından izliyorlar ve herhangi bir eylem için bir bekleyiş içindeler. Nasıl bir bekleme? Belki ‘Seçimler gelsin, yerine kayyum atanan belediye başkanımızı bir daha seçelim’ gibi bir bekleyiş. ‘Milletvekillerimizi yeniden Meclis’e gönderelim.’ Böyle bir bekleyiş var. Reel siyasetin içinde olan bitene biraz mesafeli bir duruş var. Mesafeli duruşun bir nedeni baskılar, gözaltılar, mesnetsiz iddialarla aylar süren tutuklamalar; işini kaybetme korkusu da var. Bunların hepsi var. Ama asıl bekleme nedeninin bir politikasızlık olduğunu gözlemliyorum. Memnun olmadıkları, politikalarına rıza göstermedikleri bir hükümet sistemi var ancak o sisteme karşı nasıl, hangi yöntemlerle, hangi argümanlarla mücadele edeceğini bilememe hali var. Her muhalefet etme biçimi şiddetle bastırılıyor ve ‘Bu kadar da olmaz’ şaşkınlığı var. Benim gözlemlerim bu şekilde. Oylarını verdikleri HDP’ye güvensizlik demeyeyim de biraz orada işlerin nasıl döndüğünü, baskılara karşı nasıl bir siyaset yapmaya çalıştığını anlamak çabası, ne kadar süreceği ve nereye evrileceği kestirilemeyen bir bekleyişe neden oluyor. Bu ne demek? HDP bazı işler yapıyor, Meclis’te konuşuyor, tarlada çalışan insanla birlikte oluyor. İşte sol-sosyalist kesimlerle görüşmelere devam ediyor. Bir hareketlilik var. Ama alışık olduğumuz sokak eylemleri, protestolar, büyük mitingler gerçekleşmiyor. Bunda hem HDP’ye hem HDP kitlesine yönelik baskının payı büyüktür elbette. Darbe girişiminin ardından ilan edilen OHAL kağıt üstünde kaldırıldı ancak fiili olarak devam ediyor. Bu durumun insanları etkilememesi mümkün değil. Oy verdikleri partiden sonuç alıcı, somut kararlar beklentisi içindeler. Ama HDP, kendisine yönelik saldırılarla, kendisini tarif etmek çabasıyla o kadar meşgul ediliyor ki beklentiler uzun bir bekleyişe dönüştü. Öte yandan şehir savaşları insanları psikolojik olarak etkiledi, yordu, bir geri çekilme hali yaşandı. 2016 Temmuz’undan bu yana yaşananlarla ilgili gözlemlerimi, kabaca bu şekilde özetleyebilirim.”
Ders verme beklentisi
Bu geri çekilme halinin HDP’den vazgeçme anlamına gelmediğini belirten Erbay, söylediklerini şöyle detaylandırıyor: “Önceki seçimlerde gördük. Belediye başkanlarının yerine kayyum atanmıştı. Ama Selçuk Mızraklı daha yüksek bir oy oranı ile tekrar seçimi kazandı. Aynı şey Diyarbakır’ın diğer ilçelerinde de yaşandı. Ahmet Türk, Mardin’de ikinci kez seçildi. O zaman da şu ankine benzer bir ruh hali vardı. Şehir savaşlarının ardından seçimlere gidilmişti. HDP’ye oy verenler sandığa gitme günü gelip çatıncaya kadar sessiz kaldı. İktidar partisi muhtemelen HDP seçmenini dağıttığını düşünüyordu. Ama sandıklar açıldığında HDP’nin önceki seçimden daha fazla oy aldığı görüldü. Özet olarak, şimdi de kendini geri çekme, pasif durumda bekleme ama tavrını ortaya koymak için hazır bekleme durumu var. Darbeden sonra sokakta hiçbir eyleme izin verilmedi. Sokağa çıkan herkes, milletvekilleri dahil darp edildi. Gözaltına alındılar, işlerini kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya kaldılar. Bu durum bugünden yarına çözülecek gibi değil. Ama ‘Eğer bir sandık varsa dersini orada veririz’ beklentisi var.”
Rahatsızlık veren ziyaret
Vecdi Erbay, Erdoğan’ın Diyarbakır gezisinin iktidar için olumlu bir etki yaratmadığını, hatta insanları rahatsız ettiğini söylüyor. Erbay geziyi şöyle değerlendiriyor: “Erdoğan’ın buraya gelmesi Diyarbakır’da gözle görülür bir heyecana neden olmadı. Gezinin Erdoğan ve AKP için gözle görülür bir olumlu etkisi de olmadı. Tam tersine gezi, insanları rahatsız etti. Çok pratik bir şeyden söz ediyorum. Yollar kapandı. Taksiciler, minibüsçüler iş yapamadı. İnsanlar sokağa çıkmak istemedi çünkü her tarafta polis kontrol noktaları oluşturulmuştu vb. Öte yandan kimsenin Erdoğan buraya gelecek ‘Bir çözüm süreci başlatıyoruz’ diyecek gibi bir beklentisi de yoktu. Ankara’da 2015’ten bu yana Kürtlere karşı bir siyaset yürüyor. Kimsenin bu siyasetin değişeceğine dair bir işaret beklentisi yoktu. Açılışa katılacak dendi. Kimse neyi açacağını bilmiyordu, neyi açtığını da görmedi. Kendisine ve partisine yakın kesimlerin nabzını tutup öyle geri döndü.”
AKP’ye gitmeyene iş yok
Bölgede hâlâ AKP’ye yakın duran kesimi ikiye ayırıyor Vecdi Erbay, bunların bir bölümü iş insanları. Erbay’a göre bir başka kesim insan ise işe girmek veya sosyal yardımlardan yararlanmak için AKP’ye yakın duruyor. Bu son kesimin tutumunu şöyle açıklıyor: “Biliyoruz ki AKP’nin il veya ilçe binalarına uğramadan kimsenin bir yerde işe girmesi mümkün değil. AKP İl Başkanlığı’nda ya da ilçe başkanlığından icazet almayan bir kimsenin yardımlardan yararlanması pek mümkün değil. Herhangi bir ekonomik destek alabilmek, devletin ‘sosyal devlet’ olmanın gereği olarak yaptığı bir yardımdan yararlanmak mümkün değil. Ama bu ikinci gruptakiler mutlaka AKP’ye oy verecek diye bir şey yok. Geçmişte olduğu gibi hem yardımını alıp hem de oyunu HDP’ye atabilirler.”
Çözüm arayışı
Son dönemde bazı sivil toplum kuruluşları tarafından düzenlenen çözüm süreci ile ilgili toplantıların biraz halktan kopuk olmasına rağmen olumlu işler olduğunu söyleyen Vecdi Erbay, şunları ekliyor: “İş insanlarının, entelektüellerin, akademisyenlerin fikir jimnastiği yaptığı, çözüm yolları aradığı ve kamuoyu ile paylaştığı toplantılar. Halka inmiş, halkı bir yere hazırlayan bir konumda değil henüz. Tabii ki toplantıların etkisi sıfırdır demiyorum, böyle çalışmaların manasız olduğunu da söylemiyorum. Memlekette bir savaş var ve Meclis’in durumu ortada. Hal böyleyken insanların çözüm arayışları için toplantılar yapması çok önemli aslında. Ama buradan hükümeti çözüme zorlayan bir şey çıkar mı? Bunu da zaman gösterecek. Ama bu işlerin yapılması, insanların bir araya gelip barışı tartışması çok önemlidir.”
Sinirlendiren mesele
Vecdi Erbay, Diyarbakırlıları ‘sinirlendiren’ bir meseleyi de anlatıyor. Diyarbakırlıları ‘sinirlendiren’ bu mesele muhalefet partilerinin daha doğrusu CHP ve İYİ Parti’nin HDP ile ittifak meselesinde takındıkları tutuma dair. Erbay, bu konu ile ilgili şunları anlatıyor: “İnsanlar bazı şeyleri unutmak demeyeyim de hafızasının başka bir bölümüne taşımaya hazır. Mesela İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in İçişleri Bakanlığı döneminde olanlarla hesaplaşmayı bekleyebilirler. Neden? Çünkü önümüzdeki dönemde Meclis’e daha güçlü bir şekilde girmek, AKP iktidarını alaşağı etmek istiyorlar. Bunun için CHP ile de Meral Akşener’le de ittifaka karşı değiller. Ama öbür yanda CHP ve İYİ Parti’nin HDP’ye karşı tutumu insanları çok olumsuz etkiliyor. Tırnak içinde söyleyeyim ‘sinirlendiriyor.’ Son yerel seçimlerde Kürtlerin oyları belirleyici oldu. HDP desteği ile kazanılmış İstanbul gibi belediyeler var. Buna rağmen HDP’yi dışlayan tutumlar insanları ‘sinirlendiriyor.’ Bunu sosyal medyada yazılanlara bakarak söylemiyorum. Sokakta insanlar böyle konuşuyor. ‘Bunlar siyaset yapmayı bilmiyor’ diye tepki gösterenler de var, ‘Bunlar bize düşmanlık yapmaktan vazgeçmiyorlar’ diyenler de. ‘Bunlar siyaset yapmayı bilmiyorlar’ diyenler, siyaseti CHP ve İYİ Parti’den daha iyi okuduklarını düşünüyorlar. ‘Biz düşmanlık yapmaktan vazgeçmiyorlar’ diyenler ise tarihsel bir hafızaya işaret ediyorlar. İkisinin de önemli olduğunu düşünüyorum.
Yeni partilerin şansı
Basının Kürt bölgesi ile ilgili konuştuğu konulardan biri de yeni kurulan Gelecek ve DEVA Partisi’nin bölgede oy alıp almayacakları ve alırlarsa bunu kimden alacakları. Vecdi Erbay bu konu ile ilgili sorumuzu şöyle yanıtlıyor: “Herhangi bir partinin HDP’den oy koparması zor. Yeni partiler AKP’nin oylarını alır gibi görünüyor. Bir kere Ahmet Davutoğlu Diyarbakır’da beklediğini asla bulamayacaktır. Çünkü Sur, Cizre ve diğer kentlerdeki yıkımlar onun döneminde yaşandı. Bu hiçbir zaman hafızalardan çıkmayacaktır. Ali Babacan’ın ne kadar etkili olacağını henüz kestiremiyorum. Ali Babacan, ‘Eski AKP’li bakan’ imajını yıkabilirse bir miktar oy alabilir. Ama hem Davutoğlu hem de Babacan’ın Kürtlerden oy alabilmesi için öncelikle AKP ve Erdoğan ile sağlam bir hesaplaşma gerçekleştirmesi gerekiyor. Çünkü Kürtlerin başlarına gelen bir sürü bela, bunların iktidarda olduğu dönemde gerçekleşti.”
Yoksulluğa karşı HDP
Vecdi Erbay’ın Diyarbakır’daki yoksulluğa dair değerlendirmesi ise şöyle: “Belediyelerin HDP’nin yönetiminde olduğu dönem yoksulluğa karşı bazı mekanizmalar işliyordu. Belediyeler, Sarmaşık Derneği gibi bazı kurumlara destek veriyordu. Ayrıca belediyelerin yaptığı yardımlar vardı. Bu yardımlar insanlara bir nefes aldırıyordu. Kayyum atandıktan sonra yardımlar yine yapılıyor, ama bu sefer ‘yandaşlara’ yapılıyor. Bunu çok açık, göstere göstere yapıyorlar. ‘Kayyum kurumlarına asla gitmem, yardım istemem’ diyen insanlar da mecburen giden insanlar da var. Ama bu insanların birçoğu eli boş dönüyor. Bu, o kurumlarda çalışan insanlardan edinilmiş bilgidir.”
Diyarbakır’ın doktoru
Selçuk Mızraklı görevde olsaydı pandemi konusunda durumu değiştireceğini belirten Vecdi Erbay, argümanını şöyle detaylandırıyor: “Selçuk Mızraklı Diyarbakır’ın yarısını ameliyat etmiş bir cerrah. İnsanlar onun doktorluğuna, dürüstlüğüne ve samimiyetine inanıyorlar. Bu nedenle onu milletvekili yaptılar, belediye başkanı yaptılar. Selçuk Mızraklı’nın aşı için çağrıda bulunması ile şehre kayyum olarak atanan valinin çağrısı arasında dünya kadar fark var. Mızraklı bir siyasi partiyi temsil ediyor ve insanlar oylarını ona verdiler. ‘Şehrimizi sen yönet’ dediler. Yerine kayyum atadılar ve o hapiste şimdi. Onun hapiste olması şehre ve şehir halkına sadece siyasi bir müdahale değildi. Ekonomik, sosyal ve kültürel olarak da şehir halkını etkiledi. Mızraklı bir başına şehirde gezebiliyordu. Ama insanlar vali-kayyumun sokaklara çıkmasını istemiyorlar, çünkü bir ordu ile sokağa çıkıyor. Bir ordu ile bir şey söylemeye gelen insana yaklaşım nasıl olur, bu şehrin bir hemşehrisi olan Selçuk Mızraklı’nın gelmesi nasıl olur?”