Dr. Murat Ekmez, Öcalan’a yönelik tecridin sağlık boyutunu değerlendirdi:
Yadigar Aygün
İmralı Yüksek Güvenlikli F Tipi Kapalı Cezaevi’nde 22 yıldır tutuklu PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik tecridin sonlandırılması ve artan hak ihlallerini protesto etmek amacıyla cezaevlerinde 27 Kasım’da başlatılan süresiz dönüşümlü açlık grevi 110 günü buldu. Salgın koşullarında yapılan açlık grevi nedeniyle tutuklular için risk çok daha büyük. Gazetemize konuşan İstanbul Tabip Odası Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Murat Ekmez, tecrit politikasının bir an önce sonlandırılarak tutukluların taleplerinin kabul edilmesi gerektiğini belirtirken riske dikkat çekiyor.
‘Her an risk oluşabilir’
Dr. Murat Ekmez, devletin her geçen gün tecridi ağırlaştırdığını belirterek, bunun zihinsel ve psikolojik bir saldırı olduğunu vurguladı. Pandemi döneminde ise tecridin daha da ağırlaştırıldığına dikkat çeken Ekmez, “Açlık grevlerinin salgın döneminde başlamış olması çok büyük bir sıkıntı. Toplumun aşılanmasında belirli bir mesafe katedilmiş değil. Zaten mahpusların aşılanma sorunu da çözülmüş değil. Şu andaki açlık grevleri dönüşümlü gidiyor fakat 100 günü geçmiş dönüşümlü bir açlık grevinden bahsediyoruz. Cezaevlerinde grup çok az olduğu için hızlı dönüşümlerle açlık grevlerini sürdürmek durumda. Şu an açlık grevinde olan mahpusların çoğu bir buçuk yıl önce açlık grevinden çıktılar. Daha önceki açlık grevi 150 günü geçen bir açlık greviydi. Yine aynı gruplar açlık grevine girdi. Bu riski artırıyor. Uzun yıllar hapis yatan ağırlaştırılmış müebbet alan, kronik hastalığı olan ve yaşlı mahpuslar şu an tekrar açlık grevinde. Cezaevlerinden gelen bilgi çok sınırlı. Açlık grevindeki mahpuslar B vitamini kullanıyorlar mı, kullanmıyorlar mı, bilmiyoruz. Açlık grevlerini ne biçimde sürdürüyorlar bu bilgiye veya bir veriye ulaşmış değiliz. Her açlık grevi bedende geri dönüşümsüz olarak potansiyel bir risk oluşturuyor. 100 günü geçmiş eylemden bahsediyoruz. Yaşam riski her an oluşabilecek bir şey. Her an sıkıntılı durumlar yaşanabilir” dedi.
Sağlık için çok tehlikeli
Ekmez, açlık grevlerinin sadece ölümler üzerinden değerlendirilmesinin yanlış olduğunun altını çizdi. Açlık grevlerinin vücutta geri dönüşümüz hasar bıraktığını vurgulayan Ekmez, açlık grevlerinin vücutta yarattığı sorunlara şu sözlerle dikkat çekti: “Risk dediğimiz şey sadece yaşamak ya da ölmek değil. Kamuoyu meseleye ölüm penceresinden bakıyor. Sağlıkla ilgili temel parametreler ölüm üzerinden kuruluyor. Açlık grevine girmek hem kronik hastalıklara zeminini hazırlıyor hem vücut bağışıklığının düşmesini sağlıyor. Enfeksiyonlara açık hale getiriyor. Kronik hastalıklar için risk oluşturan bir durum. Sinir sistemine dönük zararları söz konusudur. O yüzden açlık grevlerinde tek başına yaşam meselesini tartışmamak gerekiyor. Bu kadar tekrarlayıcı bir şekilde açlık grevine giriyor olmak sağlık açısından gerçekten büyük sıkıntılar doğuruyor. Açlık grevinde olan mahpusların vücutlarına yük yükleniyor. Kamuoyunun bu meseleyi biraz bu açıdan değerlendirmesi gerekiyor. Diğer bir nokta açlık grevlerine konu olan durumda bir sağlığa yönelmiş bir tecrit meselesidir. Salgın döneminde cezaevlerinde tecridin, izolasyonun ne kadar arttığıyla ilgili birçok şikâyet geliyor” dedi. Tecrit politikasının sadece bedene zarar vermediğini söyleyen Ekmez, “Tecridin kendisi insanın bedenine, aklına, psikolojisine yönelmiş bir saldırıdır. Sağlığı sadece bedenin işlevlerini yürütmesi olarak değerlendirmiyoruz. Sağlığın bir de psikolojik boyutu var. Psikolojik iyilik meselesi de çok önemli. Bir insanın psikolojisine yönelik bir saldırı aynı zamanda bedensel fonksiyonlarına dönük bir saldırıdır” diye konuştu.
‘Toplumun eksikliği’
Devletin her tutuklunun sağlığını korumakla yükümlü olduğunu hatırlatan Ekmez, tecridin siyasi iktidarın politikası haline geldiğini söyledi. Ekmez, devletin tecrit ve izolasyon politikasına karşı kamuoyuna duyarlılık çağrısında bulundu. Ekmez, “Tecridin bu kadar yıldır hâlâ çözülmemiş olması bizim eksikliğimizdir. Bir yönüyle bütün bir toplumun bir eksikliğidir. Toplumun bu konuya ilgi göstermediğini, bu konuda eksik kaldığını görüyoruz. Bu meseleyi toplumun örgütlü yapıları gündeme alarak bir eylem planı biçiminde konuya ilişkin bir aktivite göstermesi gerekiyor. Bizim aslında olayı tartışma biçimimizin değişmesi gerekiyor. Açlık grevlerini tecride dönük tartışmayı öne alarak sürdürmek gerekiyor. Her açlık grevinde bir duyarlılık oluşuyor ama açlık grevi bitince tecrit meselesi unutuluyor. Tecrit yüzünden cezaevlerinde yüzlerce mahpusun yaşamını yitirdiği bir gerçeklik. Toplumun bu konuya duyarlılık göstermesi gerekiyor. Olaya bütünlüklü bakmak gerekiyor. Bu sorunu çözmeye dönük bir irade gerekiyor çünkü kendine demokratım diyen, kendine solcuyum diyen kendini insani bir noktada tanımlayan herkes için bir zorunluluk gibi duruyor. Sağlık meslek örgütleri olarak gerçekten açlık grevlerinden çok büyük bir üzüntü duyuyoruz. Sadece üzüntü de duymuyoruz. Bu konuda reaksiyon da gösteriyoruz. Kamuoyundan bu konuda duyarlılık talep ediyoruz” dedi.