Belediyeler işveren örgütleri kurarak işçiye karşı savaş açmış durumda. Hem iktidar hem de muhalefet belediyelerinde benzer durum yaşanıyor.İşçilerin sendikalarla ise çıkar makası açılıyor
Yusuf Gürsucu
Türkiye’de birçok belediyede belediye yönetimi hangi partideyse o partinin belirlediği sendikaya işçilerin üye olmaya zorlandıkları görülmektedir. Bugüne kadar bu süreç pek değişmeden devam etmiştir. Özellikle AKP’li ve MHP’li belediyelerde çalışan işçiler adreslenen sendikaya üye olmaları koşuluyla ancak toplu sözleşme hakkından yararlanabilmektedirler. Diğer yandan CHP’li, AKP’li ve MHP’li belediyelerin birer işveren sendikaları kurmuş olmaları ise dikkat çekicidir. CHP belediyeleri SODEMSEN’e, AKP belediyeleri YEREL-SEN’e, MHP’li belediyeler ise MİS’e üye oldukları ve tüm toplu sözleşmeleri bu işveren örgütleri eliyle gerçekleştirdikleri görülmektedir.
Sendika yanıt vermedi
Genel-İş İstanbul Anadolu Yakası 2 Nolu Şube üyesi Maltepe Belediyesi işçilerinin, düşük zam dayatmasına karşı başlattıkları grev, Genel-İş Genel Merkezi’nin toplu iş sözleşmesine (TİS) imza atmasıyla son bulduğu duyurulmuştu. Kadıköy ve Maltepe işçileri, Genel-İş Genel Merkezi’nin iradelerini yok saydığını belirten açıklamalarını Anadolu Yakası 2. Nolu Şube’yle birlikte dile getirdiler. Bu haberi hazırlarken hem 2. Nolu Şube’den hem de Genel-İş Sendikası Genel Merkezi’ne bazı sorular iletip yanıt almayı umarken ne yazık ki sorularımıza bir yanıt alamadık. Genel Merkez süreci hassas bulduklarını belirterek toplu sözleşmenin nasıl imzalandığını içeren ve daha önce duyurulmuş olan basın metnini iletmekle yetinirken, Anadolu Yakası 2 Nolu Şube ise bir dönüş gerçekleştirmedi.
Bir işçi anlattı
Kadıköy ve ardından Maltepe grev sürecine hakim olan ancak ismini vermek istemeyen bir işçi, kendi cephelerinden olup biteni anlattı. Kadıköy grevinin 3. günü sendikanın Genel Merkez’inden 3 yöneticiyle toplantı yapıldığını aktaran işçi, yöneticilerin CHP’li belediyelerdeki üyelerini kaybetme endişesini belirterek “Riske giremeyiz” dediklerini söylüyor. İddialara göre CHP de “Gerekirse sendikadan kurtulun, iktidara yürürken bunlarla uğraşamayız” resti çekti. Bu yaşananların ardından sabah Genel Merkez’in sözleşmeyi imzaladığını öğrendiklerini söyleyen işçi, benzer sürecin Maltepe’de yaşandığını ve 6 günün sonunda Genel Merkez tarafından grevin bitirilip sözleşmenin imzalandığını belirtti. Görüştüğümüz işçi, Genel-İş Sendikası’nda ne şubelere ne de temsilcilere inisiyatif tanındığını, sendika organlarına seçilen herkesin Genel Merkez tarafından onaylandığını, onaylanmayanın ise seçilse dahi göreve başlatılmadığını ifade etti.
Aynı iş farklı ücret!
Belediye işçileri ve özellikle sözleşmeli olarak çalışanlar uzun yıllardır endişe içinde yaşarlarken, aynı zamanda sendika seçme özgürlükleri sürekli engellenerek hak alma mücadelelerinin önüne geçilmektedir. İşçilerin hangi sendikada örgütlü olmalarından çok kendi aralarında işçi olmanın bilinciyle birlikte hareket etme kültürüne tam sahip olamamaları yaşadıkları zorlukların başında gelmektedir. Belediyelerin hangi partiye ait olmasından bağımsız olarak tümünde iktidar tarafından zorunlu hale getirilmiş olan taşeronlaştırma sonucu aynı işi yapan işçiler arasında haklar bakımından uçurumlar ortaya çıkarılmıştı.
Belediyeler şirketleşti
Uzun yıllar süren taşeronlaştırmaya karşı mücadeleler sonucunda AKP iktidarı 2 yıl önce tepkileri azaltmak amacıyla Kanun Hükmünde Kararname (KHK) çıkarmak zorunda kaldı. Çıkarılan KHK ile taşeron işçilerinin belediye şirketlerinde çalışmaları mümkün oldu. Ancak çıkan KHK’de belediye şirketlerinde çalışan işçilere 2 yıl boyunca toplu sözleşmeden yararlanma hakkı engellenirken çok düşük ücretlerle çalışmaya mahkûm edildiler.
Maliyetten kaçtılar!
Bugün tartışmalara yol açan sürecin temelinde belediye şirketlerinde çalışan işçilerin de toplu sözleşmede yer alması bulunuyordu. Belediye şirketlerinde asgari ücrete mahkûm kılınan işçiler yapılacak toplu sözleşmelerde diğer işçilerle aynı düzeyde hak alma talepleri öne çıktı. Bu durum belediye başkanlarının hoşuna gitmemesi sonucu talep edilen hakları kabul etmeme eğilimini ortaya çıkardı. CHP’li ya da AKP’li belediyeler asgari ücretle çalıştırılan işçilerin hak taleplerini ortaya çıkan ‘maliyet’ açısından karşılamak istemediler. Kadıköy ve Maltepe’de toplu sözleşme görüşmeleri bu nedenle tıkandı ve grev kararı alındı.
CHP, AKP’den farklı mı?
Genel-İş İzmir 2 Nolu Şube Disiplin Kurulu Başkanı Bayram Kesgin, Evrensel Gazetesi’ne yolladığı bir yazıda, “Adı ne kadar sevimli olursa olsun SODEMSEN bir işveren sendikasıdır. Dolayısıyla AKP iktidarının hayata geçirmek istediği çerçeve toplu sözleşme, SODEMSEN aracılığı ile belediyelerde hayata geçirilecektir” ifadeleri dikkat çekiciydi. AKP iktidarı asgari ücreti 2 bin 800 lira olarak belirlerken CHP’nin asgari ücret talebi ise 3 bin 100 liraydı. Birbirinden hiç de farklı olmayan bu ücret seviyeleri her iki partinin de işçi hakları karşısında aynı yerde durduklarının göstergesiydi. Belirlenen asgari ücret Bayram Kesgin’in belirttiği gibi bir ‘çerçeve toplu sözleşme” sınırını ortaya koyuyordu.
İşçiye karşı örgütlenme
Mevcut iktidar ile iktidara birçok konuda adeta koltuk değnekliğini yapan CHP yönetiminin söylemleri farklı da olsa aynı anlayışla hareket ettikleri izlenmektedir. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın devleti şirket gibi yöneteceğiz vurgusundan çok önce bu uygulama belediyelerde hayata geçirilmişti. Belediyeler, kamu hizmeti yürüten yapılar olmasına karşın işçiler karşısında bir şirket gibi tutum almakta bir beis görmediler. Bu bağlamda CHP’li belediyeler işveren sendikası olan Sosyal Demokrat Kamu İşverenleri Sendikası’nda (SODEMSAN), AKP’li belediyeler, Yerel Yönetimler Kamu İşverenler Sendikası’nda (YEREL-SEN), MHP’li belediyeler ise Mahalli İdareler İşverenler Sendikası’nda (MİS) bir araya gelerek işçi sınıfı karşısında oluşturdukları işveren örgütlenmesiyle işçilerin haklarının karşısında durmaya başladılar. Yakın gelecekte Türkiye İşverenler Sendikası Konfederasyonu’na (TİSK) üye olmaları halinde ise şaşırmamamız gerektiğini de belirtelim.
Grev kırıcılar
Kadıköy ve Maltepe’de işçilerin oylama sonucunda aldıkları kararla çıktıkları grev sırasında ortaya çıkan tepkiler ise trajikomikti. Türlü türlü saldırıya maruz kalan grevci işçilere en büyük saldırı İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) ve CHP’lilerden gelmesi dikkat çekiciydi. Halk sağlığı tehdit altında olduğu gerekçesine dayanan İBB, grev kırıcılığına soyunup işçilerin grev nedeniyle toplamadıkları çöpleri toplamaya, CHP’nin örgütlediği bazı kişiler eliyle grev kırıcılığına soyunulması işçiler ve sendika üzerinde baskı kurmayı amaçlıyordu. Yetkili sendika şubesi işçilerin grev kararına uyup süreci devam ettirirken sendikanın Genel Merkez’i baskılara birçok nedenden dolayı boyun eğdiği gözlendi. Bu durumu ilk elden öğrenerek, halkın bilgisine sunma çabamız maalesef sendikanın Genel Merkez’i ve şubesi tarafından sekteye uğratılmasına karşın yaşanan süreç aslında açıkça ortada durmakta.
İşçi ayrıştırılıyor
Bütün işkollarında benzer süreçler yaşanırken sendikalarda ‘sendikacı’ sınıfı yaratılmış ve sendikacılık ‘işi’ bir meslek haline gelmiştir. Oysa sendikalar işçilerin sahibi olduğu yapılar olmasına karşın burjuva partilerde olduğu gibi üyeler arasından seçilen delegelerin desteği ile yönetime gelenlerin adeta bir ağalık sistemi kurmuş olduğu yapılara dönüştürüldüğü gözlenmektedir. Özellikle sistem tarafından kurdurulmuş veya desteklenen sendikalar işçinin değil, işverenin çıkarını savunmalarına karşın bu ağalık sistemi işçiler tarafından değiştirilememektedir. Bunu da işçileri kendi aralarında ayrıştırarak başarmaktadır.
SODEMSEN
SODEMSEN’in açılımı Sosyal Demokrat Kamu İşverenleri ve bu sendika kendisini şöyle tarif ediyor: “Üyelerinin mevzuat ve toplu iş sözleşmelerinden doğan hak ve menfaatlerini korumak, üyelerin işyerlerinde iş ve çalışma şartlarını verimliliği artıracak şekilde düzenlemek, üyelerinin imzalayacağı toplu iş sözleşmelerinde kolaylaştırıcı rol üstlenmek, üyeler arasında uygulama beraberliği gerçekleştirme işverenler ile işçiler ve işçi sendikaları arasında çalışma barışı uyuşmazlığı tespit ve devamını temin ile üyelerini mevzuat çerçevesinde temsil etmek gibi sosyal ve güçlü amaçlarla kurulmuştur. Böylece üyeleri arasında dayanışma sağlanmış, koordinasyon ve iletişim güçlenmiş ortak akıl üretme platformu sağlanmış olacaktır.” İşçiler karşısında örgütlenen ve örgütün adını işveren sendikası olarak niteleyen anlayışın işçi nezdinde hiçbir karşılığı olamayacağı ise bir gerçekliktir.
İşveren örgütü
SODEMSEN bir işveren örgütü ve kendisini de işveren örgütü olarak tarif ederken, bu örgütün yöneticileri ise şu isimlerden oluşmaktadır: Başkan İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer. Yönetim Kurulu Üyeleri ise: Karşıyaka Belediye Başkanı Cemil Tugay, Odunpazarı Belediye Başkanı Kazım Kurt, Kadıköy Belediye Başkanı Şerdil Dara Odabaşı, Muratpaşa Belediye Başkanı Ümit Uysal, Edirne Belediye Başkanı Recep Gürkan, Yenişehir Belediye Başkanı Abdullah Özyiğit, Ardahan Belediye Başkanı Faruk Demir ve İZFAŞ G. Müdürü Canan Karaosmanoğlu Alıcı. İşçilerin oyunu isteyip yönetime geldikten sonra onun karşısında bir işveren olarak durmak herhalde kabul edilebilir bir durum olmasa gerek.
Genel-İş’in açıklaması!
İşçi sendikaları da bu gerçek üzerinden süreçleri ele alarak, karşısında yerel yönetimler değil bir patron olduğu gerçeğini görmek zorunda. Genel-İş Sendikası Kadıköy ve Maltepe belediyelerinde yaşananlara dair yaptığı yazılı açıklamada, bu grevler nedeniyle birbiriyle iki ayrı uçta bulunan eleştirilere maruz kaldıklarını belirterek, “Bunlardan ilki ‘Neden grev yaptığımız?’ ya da daha açık bir ifade ile ‘Neden CHP’li belediyelerde grev yaptığımız?’ yönündedir. Bilinmelidir ki; ‘grev hakkı’ Anayasal bir haktır. 12 Eylül sonrası getirilen yasal düzenlemeler nedeniyle bu hakkımız büyük oranda sınırlandırılmış, AKP iktidarı döneminde ise bu hakkı kullanmamız neredeyse imkânsız hale getirilmiş olsa da ‘grev hakkı’ halen işçi sınıfının en önemli kazanılmış hakkıdır. Sendikamız, bugüne kadar bu hakkı kullanırken işverenin siyasi kimliğine hiçbir zaman bakmamıştır” ifadeleri yer almaktadır.
Neden imzalandı?
Sendika açıklamanın devamında getirilen eleştirilere eleştiri yaparak suçlama getirmesi dikkat çekici. Açıklamada, “Sendikamıza getirilen diğer bir eleştiri ise ‘Neden grevi sona erdirdiniz?’ olmuştur. Bu eleştirilerin kaynağı ise büyük oranda grevi bir ‘araç’ olarak değil bir ‘amaç’ olarak gören çeşitli siyasal anlayışlardır. Sendikamız siyasi grupların siyaset anlayışlarına göre değil, ‘siyasi ve toplumsal koşulların gerçekliğine’ göre ve üyelerimizin sınıfsal çıkarına göre mücadele yürütmeye kararlıdır. Sendikamız toplu sözleşme sürecini ve grev kararlarını her türlü siyasi etkiden uzak tutmaya; bu sürece hiçbir siyasetin gölgesini düşürmemeye kararlıdır. Gerek Kadıköy Belediyesi’nde gerekse Maltepe Belediyesi’nde grev devam ederken işverenlerle müzakereler de bir yandan devam etmiştir. Bu müzakerelerin tamamı şube başkanlıklarımızın bilgisi dahilinde Genel Merkezimiz tarafından yapılmıştır” diye belirtilirken devamında sözleşmenin işçiye rağmen imzalanmış olmasına değinilmediği görülmektedir.
Süreç açıklanmalı
Genel-İş Sendikası siyasetten uzak durabilir ancak yaşamın bir siyaset döngüsü içinde devam ettiğini unutmuş görünmektedir. Yapılan eleştirilere yönelik suçlama yapmak yerine süreci olduğu gibi aktarması toplumun ve işçinin beklentisidir. Sendikacılar süreçte ne yaşandıysa açıkça ortaya koymalı ve işçilerin de bu süreçten bilgilenmelerini sağlamak durumundadır. Toplumun da benzer bir beklenti içinde olduğunu ise sanırım belirtmek gerekmemektedir.