HDP Meclis Grup Başkanvekili Saruhan Oluç ve HDP Dersim Milletvekili Alican Önlü ile 3. Yol’u konuştuk: Demokratik değişime karşı direnen iktidar ve mevcut sistemin ömrünü geçici çözümlerle uzatmaya çalışan sistem içi muhalefete karşı üçüncü bir seçeneğe sahibiz. Bu seçenek ancak en geniş toplumsal birliktelik ile başarıya ulaşabilir
İnan Kızılkaya
Türkiye, 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra içte ve dışta AKP-MHP ve ulusalcıların desteklediği iktidar blokunun çatışma-savaş ve gerginlik politikalarıyla yönetiliyor. Uluslararası güçler arasındaki çelişkilerden yararlanma politikasında manevra alanı kalmadığı gibi doların yükselişi, alım gücünün düşmesiyle derinleşen ekonomik sorunlara da bigane kalan iktidara karşı toplumda da hak arama-adalet çığlığı yükseliyor. İktidar bölgesel zeminde Kürt mücadelesini bastırma planında direnişle karşılaşırken, kapatma davası açtırdığı Halkların Demokratik Partisi (HDP) ise eylül ayının sonunda 11 maddelik “Adalete, Demokrasiye, Barışa Çağrı Deklarasyonu”nu açıkladı. HDP’nin kendi tabanı dışında iktidara mesafeli kesimlerde de heyecan uyandıran ve 3. Yol olarak tarif ettiği ‘Demokrasi İttifakı’ hamlesi üzerinden Cumhur ve Millet blokları arasına sıkışmış siyaseti aşmaya yönelik arayışları HDP dahil toplumun farklı kesimleriyle konuştuk. HDK, sol partiler, Kürdistani İttifak bileşenleri, inanç grupları ve sendikalar ile yeni bir toplumsal/siyasal sürecin başlangıcındaki tartışmalara kapı araladık. İlk olarak ‘Demokrasi İttifakı’nı yıllardır gündeme getiren HDP’nin Meclis Grup Başkanvekili Saruhan Oluç ve HDP Dersim Milletvekili Alican Önlü sorularımıza cevap verdi.
Daha önce iktidarın çizdiği sınırları içerisinde hareket eden ve birçok noktada pasif bir tutum takınan CHP ilk defa savaş tezkeresine hayır dedi. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
HDP Grup Başkanvekili Saruhan Oluç: CHP’nin Irak-Suriye tezkeresine ‘hayır’ demiş olması elbette önemlidir. Bu tezkerenin getirildiği iç-dış politik ortama ve son yıllarda Suriye ve Irak’ta yaşanmış olanlara baktığımızda, bu tutum anlamlıdır. Bu iktidarın dış politikası tam anlamıyla bir çöküş ve büyük fiyasko hikayesidir. Sadece Suriye ve Irak’ta değil, Doğu Akdeniz politikası, Mısır’la ilişkiler, Libya politikası, Ege politikası, bunların hepsinde çok büyük yanlışlar yapılmıştır. Bu iktidar dış politikayı diplomasi, müzakere ve diyalogla sorun çözmek olarak değil; askeri operasyonlar, askeri güç gösterileri, askeri bölge gücü olma hevesi üzerinden şekillendirmeye çalışmıştır.
Yan yana aynı coğrafyada yaşadığımız komşumuz Suriye’deki iç savaşta bu iktidar boylu boyunca taraf olmuş, Suriye rejimini değiştireceğim iddiasıyla vekâlet savaşlarını sürdürmüş, mezhepsel çatışmalarda taraf olmuş, ateşe su değil benzin dökmüş ve komşusundaki savaştan nemalanarak avantajlar elde etmeye çalışmıştır. Petrol kaçakçılığı, yasa dışı petrol ticareti, yasal olmayan silah ticareti ve kaçakçılığı, Suriye’nin zenginliklerinin talan edilmesi, uyuşturucu ticareti, kirli ve karanlık ilişkilerle ve mafyatik yapılarla iç içe olma hali, Ahrar el- Şam’dan El Nusra’ya, IŞİD’den Heyet Tahrir el-Şam’a, El Kaide artığı ve türevi bütün yapılarla maddi-manevi-lojistik ilişkiler, Özgür Suriye Ordusu gibi insanlık suçu işleyen yapılara destek bu sürecin sonuçlarıdır.
Bu iktidar dış politikada da Kürt düşmanlığını temel bir yaklaşım haline getirmiştir. Kürt halkının herhangi bir coğrafyada bir statü elde etmesine karşı son derece düşmanca bir tutum belirlemiş ve bu tezkereler yıllarca bu amaç için kullanılmıştır. Kürt halkının yaşadığı coğrafyaya yönelik demografi değişimi bu tezkereler ile sağlanmaya çalışılmıştır. Yani komşu ülkenin toprağı üzerinde, kendi deyimiyle ameliyat yaparak, nüfus değişimleri yaratmak ve kendi egemenlik alanlarını genişletecek adımlar atmak anlayışı iktidar için belirleyici olmuştur.
İktidarın bu tezkereyi seçim öncesi dönemde, ülkede olağanüstü bir hal yaratabilmek ve savaş politikaları üzerinden kendi seçmen kitlesini tahkim etmeye çalışmak, milliyetçi bir dalga yaratarak seçimleri kazanmak, muhalefeti parçalamak gibi adımlar atacağı aşikardır. Yani 2015 Haziran-Kasım arasında Türkiye’de yapılmış olanları, bu kez tezkereler ve dış politika üzerinden yapmaya çalışacak bir zihniyetle karşı karşıyayız. İşte bu iç ve dış koşullarda tezkereye hayır demek önemlidir.
HDP olarak bir süre önce “Adalete, Demokrasiye, Barışa Çağrı Deklarasyonu” yayınladınız. Farklı kesimlerden genellikle olumlu tepkiler alan bu hamlenizin amacı neydi?
Deklarasyonun temel amacı, önümüzdeki dönemin, hem seçim öncesinin hem de sonrasının yol haritasını tarif etmektir. Türkiye bir seçim ortamına girdi aslında, seçimler Haziran 2023’te yapılacak olsa bile 1.5 yıl gibi bir zaman kalmış durumdadır. Üç eksende bu tarifi yaptık. Birincisi, parlamento seçimlerine Demokrasi İttifakı çerçevesinde, kendi çalışmalarımız doğrultusunda hazırlık yapacağımızı söyledik. İkincisi, Cumhurbaşkanlığı seçimi için hangi politik ilkeler zemininde müzakere yürütmek istediğimizi belirledik. Üçüncüsü ise bir demokratik değişim ve dönüşüm yaşanması ve yeni bir başlangıcın yapılabilmesi için atılması gereken adımları sıraladık.
Cumhurbaşkanlığı seçimi ile ilgili olarak, isim tartışmasından çok daha önemli olan meselenin ilkeler tartışması olduğunu düşünüyoruz. Sorun Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi adı altındaki tek adam yönetimi ile ilgilidir. Sistem sorunu yaşanmaktadır bugün. İsim değişikliği ile çözülebilecek bir sorunlar yumağı yoktur. En iyi isim bile kim olursa olsun, bu sistemi sürdürerek demokrasiyi yaratamaz. O nedenle politik ilkeler ve hedefler tartışması esas itibari ile yeni dönemin nasıl şekillendirilmesi gerektiğini kapsar.
Ne Cumhur ne de Millet İttifakı yerine, üçüncü yol olarak önerdiğiniz ‘Demokrasi İttifakı’ hangi kesimleri kapsıyor?
Demokrasi İttifakı, hem Meclis içi hem Meclis dışı siyasi partileri, sivil toplum kuruluşlarını, demokratik kitle örgütlerini, yurttaş girişimlerini, meslek birliklerini, demokrat ve vicdan sahibi yurttaşları kapsaması gereken; toplumsal ve siyasal muhalefetin taleplerini, mücadele anlayışını ve hedeflerini içermesi gereken bir ittifaktır. Yani bir toplumsal ittifak anlayışıdır; bir kadın dayanışması ittifakıdır, gençlik hareketleri ittifakıdır, çevre ve ekoloji hareketleri ittifakıdır, işçi ve emekçi hareketleri ittifakıdır, küçük üreticilerin ve çiftçilerin, esnafın ittifakıdır. Demokrasi İttifakı; ülkede demokrasiyi, özgürlüğü, eşitliği, barışı, toplumsal adaleti hedefleyen herkesin buluştuğu, ezilen ve sömürülen, dışlanan ve ötekileştirilenlerin ittifakıdır. Demokrasi İttifakı, şüphesiz seçimleri de kapsar, ama seçimlerin öncesindeki ve sonrasındaki mücadeleye odaklanmalıdır. Eğer Türkiye’de demokratik bir değişim ve dönüşümden söz ediyorsak, yeni dönemde yeni bir başlangıcın nasıl olacağını konuşuyorsak, o zaman Demokrasi İttifakı olmaksızın atılacak adımların başarıyla gerçekleştirilemeyeceğini bilmek gerekir. Geleneksel egemen bloklar taraflaşmasını kapsayan ittifaklar, farklı kimliklerin, kültürlerin, anadillerin, inançların eşitliği temelinde bir özgürlük ve demokrasiyi benimsemeyen anlayışların dışında bir araya gelişidir. Bu nedenle de karşı karşıya kalınan tarihsel, toplumsal ve siyasal sorunların çözümü açısından yetersizdir.
İki egemen bloku aşan bir yol
Eylül ayında HDP olarak yayınladığınız deklarasyonda Cumhur ve Millet İttifakı dışında 3. Yol olarak Demokrasi İttifakı öneriniz vardı. Bu önerinin hedefi ve kapsamını açar mısınız?
HDP Dersim Milletvekili Alican Önlü: Bizim üçüncü yol siyasetimiz sadece içinde bulunduğumuz koşullar üzerinden değil, partimizin kurulduğu günden bugüne stratejik olarak siyaset yapma zeminini ifade eder. Partimiz kuruluşundan bugüne faşizmin kurumsallaşmasının engellenmesi ve Türkiye’nin demokratikleştirilmesine dönük mücadelesini demokratik siyasetin tüm imkânlarını kullanarak sürdürme kararlılığındadır. Çok bileşenli, çoğulcu yapının inşa edilmesi ancak egemen blokların dışında hareket ederek var olabilir. Bu zemini korumadığımız zaman kapitalizmin kendisini sürdürebileceği, ulus devletin tekçi anlayışını var edebileceği bir zemine kayılır.
Biz geçmişten bugüne halkın olmadığı, ezilenlerin söz hakkı sahibi olmayacağı, erkekliğin bir tahakküm anlayışına dönüşeceği, doğanın güvenlik veya sermayenin kurbanı kılındığı tüm anlayışların dışında yer aldık. Üçüncü yol tam da bu durduğumuz zeminin adıdır.
Üçüncü yol ile birlikte Demokrasi İttifakı’nı önermemiz ise HDP’nin kuruluşunda yakalanan sihirdir. Bu sihir çok bileşenli, çok katmanlı, özerk, düşünce ve ifade özgürlüğünün mümkün olan en geniş şekilde kendisini sürdürme momentidir. 2015 sonrası Türkiye’sinde iktidar anlayışının milliyetçilik, savaş, kutuplaşma, rant, doğa katliamı, erkek karakterini başka bir boyuta taşıdı ve Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi denen ucube rejim ile tabir yerinde ise seviye atladı. Bu ortamın bugüne kadar açtığı yaraların faturasını bugün tüm ülke yaşıyor. Kürtlerin belediyelerine kayyım atayan zihniyet tüm toplumsal muhalefeti sindirme derdine düştü; İmralı’da tecridi bir rejime dönüştüren baskıcı zihniyet halkın nefes alma hakkını kontrol edecek boyutlara ulaştı, rant ile peşkeş çekilen kamu kaynakları evine ekmek götüren emekçinin boğazından kesildi. Bu nedenle demokrasi mücadelesi verenlerin parçalı bir yapı ile hareket etme lüksünün olmadığı bir dönemdeyiz. Bunun bir adım ötesi totaliter faşizmdir. Aslında Kürtler faşizmi hücrelerine kadar yaşıyor ama tüm ülkeye yayılması isteği ayyuka çıkmıştır. Bunu engelleyecek yegane yol, savunduğumuz mücadele değerlerini toplumsallaştırmak ve birbirinden ayrı duran mücadele alanlarını buluşturacak demokrasi ittifakıdır.
Demokratik değişime karşı direnen iktidar ve mevcut sistemin ömrünü geçici çözümlerle uzatmaya çalışan sistem içi muhalefete karşı üçüncü bir seçeneğe sahibiz. Bu seçenek ancak en geniş toplumsal birliktelik olan Demokrasi İttifakı ile başarıya ulaşabilir. Dolayısıyla Demokrasi İttifakı’nın hedefi ve kapsamı bütün toplumsal muhalefet ve demokrasi güçleri olmakla birlikte, bu güçlerle sınırlanamaz. Eşitliği ilke edinen siyasi hareket, sivil toplum, sendika, meslek odaları, toplumsal temsiliyetlerin bileşkesidir. Bu çerçevede insan haklarını, ifade ve düşünce özgürlüğünü, ulusların ulus olmaktan kaynaklı haklarını, doğayı, emeği ve cinsiyet eşitliğini savunan tüm yapılar geleceği inşa edecek Demokrasi İttifakı’nın birer parçasıdır. Bu birliktelik kurumların genel merkezleri olduğu kadar yerel ayaklarını da kapsar. Ayrıca kurumlar dışında farklı mücadele geleneklerinden gelen bireyler de Demokrasi İttifakı’nın birer parçasıdır.
HDP’nin öncüsü olduğu Demokrasi İttifakı’nın içinde Kürtlerin ulus olmaktan kaynaklı haklarını kabul eden, inançların eşitliğini savunan, ayrımcılık yerine birlikteliği esas alan tüm kurumlar ve kişiler Demokrasi İttifakı içinde yer alabilir.
AKP-MHP ve ulusalcıların desteklediği iktidarın çözülme emareleri gösterdiği dönemde bazı sol partilerin de HDP’siz kendi aralarında farklı ittifak arayışları söz konusu. Son gelişmeler ışığında bu durumu nasıl görüyorsunuz?
HDP’siz ittifak arayışları da olabilir, partiler bu konuda görüşmelerde de bulunabilir. Siyasi partiler ilkelerini koruyarak, politik esnekliğe uygun ittifaklar ve arayışlar içerisinde olabilir.
Tarafların kamuoyuna ittifaklar konusunda henüz resmi açıklama yapmadığı bir aşamada hatları kesin bir yorum yapmak doğru değil. Ancak Türkiye’nin en önemli toplumsal muhalif gücü olan HDP’yi ve hitap ettiği milyonları görmezden gelen bir ittifak başarılı olamaz. Türkiye’nin demokratikleştirilmesi için ortaya koyduğumuz asgari ilkeler etrafında bir araya gelme çağrısını duymazdan gelen bir ittifak toplumun sorunlarını nasıl çözecek? Türkiye’yi nasıl demokratikleştirecek? Kurucu egemen aklın tedrisatından, tornasından geçen her bireyin, her yapının Kürt ve Kürdün içerisinde olduğu oluşumlara karşı alerjik bir reaksiyonu oluşuyor. HDP ve içerisindeki dinamik güçlerden biri olan Kürtleri yok sayma, görmezden gelme sadece iktidarın değil, zaman zaman muhalefetin de içerisine girdiği bir tutum.
Müşterek ve büyük tehlikelerin olduğu süreçlerde politik katılık göstermenin bedeli hepimiz için ağır olur. HDP olarak bu çerçevede 20 Eylül’de açıkladığımız Demokrasiye Çağrı Belgesi’yle ülke meselelerine ilişkin çözüm önerilerimizi ve ilkelerimizi çok sarih, net bir şekilde kamuoyuna açıkladık. Tutum belgemizde en geniş toplumsal birlikteliği sağlayacak politik esnekliği göstereceğimizi de ifade ettik. Ülke sorunlarını çözmeye aday kurucu bir gücüz. Türkiye halklarının maruz kaldığı kapsamlı saldırılara karşı kapsamlı bir birlikteliğin kurulması gerektiğine inanıyoruz.
En önemli stratejik hedeflerimizden biri olan Demokrasi İttifakı iki egemen tarihsel bloku aşan ve Türkiye halklarına nefes aldırabilecek bir seçenektir. Bloklardan birinin boynunda geçmişin ve yakın zamanın vebali var, diğer blok ise bugünün faşist politikalarının siyasal sürdürücüsü. Dolayısıyla toplumu bu ikili siyasal cendereden kurtarmak için her türlü sorumluluğu almaya hazırız. Sol ve demokrasi güçlerinin en güçlü toplumsallaşmayı sağlayabileceği bir zemine sahibiz. Toplumsal sorumluluğumuzun bu kadar ağır olduğu bir süreçte dar, küçük siyasal hesapları öncelemek yerine demokratikleşme katalizörü rolü oynayacak bir ittifak yaratmalıyız. HDP olarak en geniş yelpazede bir Demokrasi İttifakı konusunda kararlıyız.