Kürdistanlı Sanatçılar Birliği’nden Hozan Diyar ile TSK ile KDP saldırıları ve ulusal birlik çalışmalarını konuştuk: Barzani’nin Güney halkı üzerinde bir ağırlığı var ama merkezi Irak hükümeti, Türk devleti, İran yine orada. Amerika ayağını hala çekmemiş. Bu koşullarda Barzani, sözünü yüz defa da söylese olmayabilir çünkü onun da dışında gelişen şeyler oluyor
Reyhan Hacıoğlu
Dört parçada, dört bölünmüşlük yaşayan Kürtler, yeni bir yüzyılın eşiğinde; savaş, saldırı ve baskılar altında bir yandan direnirken bir yandan da Ulusal Birlik için mücadele ediyor. Son yıllarda hız verilen birlik çalışmaları her seferinde partilerin yan yana gelememesinden kaynaklı sonuca ulaşmasa da Kürtler, bölgede yaşananların ulusal birliği elzem kıldığını gördüğü gibi, kardeş savaşının da Kürt halkına ne kadar kaybettireceğinin farkında.
Özellikle Federe Kürdistan’da KDP yönetiminin son süreçte Türkiye’nin saldırılarına yönelik tutumu ve birlik için yapılan çalışmalara katılmayışı süreci zorlarken, diğer parçalardan partiler, sanatçılar, aydınlar ve Kürt halkının tabanı ulusal bir birlik için Kobanê ve Efrîn’de olduğu gibi bir ruhla sürece sahip çıkmaya çalışıyor. Bu amaçla çalışma yürüten gruplardan biri de, dört parçadan sanatçıların bir araya gelerek kurdukları Kürdistanlı Sanatçılar Birliği. Grup bu amaçla Haziran ayında Hewlêr’de bir dizi temasta bulundu. KDP’nin son saldırılarına karşı da bir açıklama yapan grubun tek talebi ve çağrısı ise kardeş kanının dökülmemesi ve ulusal birliğin bir an önce sağlanması.
‘Üzerinde baskı var’
Kürdistanlı Sanatçılar Birliği grubunda yer alan Hozan Diyar ile Hewlêr ziyaretlerinin perde arkasını, KDP’nin saldırılarını ve ulusal birlik çalışmalarını konuştuk.
Temaslar sırasında Mesut Barzani ile görüşen grupta yer alan Hozan Diyar, o süreçte söylediği “Sayın Barzani de zorlanıyor” sözlerine açıklık getirdi. Yanı sıra görüşmelerinin detaylarını şu sözlerle anlattı: “Sayın Mesut Barzani çok zorlandığını, yine kendisinin de atmosferle ilgili bu durumun nereden ve nasıl kaynaklandığını anlatırken, üzerlerinde çok büyük bir baskının olduğunu dile getirdi. Ayrıca kendisinin de eleştirdiği, kabul etmediği bazı durumlar da vardı. Kamuoyuna açıklayamayacağımız bazı şeyler oldu tabii. Yine kendisinin daha önce Kürtler arası bir çatışmaya sağ olduğu sürece müsaade etmeyeceğini, haram kıldığını, bu sözünün tekrarlanmasını veya hala bu sözün arkasında olduğunu, bunu savunduğunu söyledi.”
‘Mesele KDP ve PKK değil’
Hozan Diyar ziyaretteki gözlemlerine şöyle devam ediyor: “‘Halkımız, sanatçılar, gerillalar ve peşmerge ailelerinin gözü kulağı dağlarda ve sizin söyleyeceğiniz sözdedir. Tekrar bu sözünüzü yenilerseniz en azından halkımız ve anneler rahat bir nefes alır’ dedik. Bu sözünü yineledi ama dediğim gibi bu sözü söylemiş olmanın da bazı şeylerin önüne geçemeyeceğini gözlemledik. Hatta açıklamalarımızda da belirttik; bu yük sadece Mesut Barzani’ye de bırakılmamalı. Zaten bu sorun sadece PKK ve KDP arasındaki bir sorun da değildir. Yani sorunun KDP ve PKK’yi de aşan bir durum olduğunu ve barış halinin sürdürülebilmesi ve bu sorunun çözümü de sadece Mesut Barzani’nin söyleyeceği bir sözle çözüme ulaşmayacaktır. Elbette önemlidir ama olası bir çatışmada nasıl bir felaketle karşılaşacağımızı bize nasıl bir yüzyıl daha kaybettireceğinin bilincinde olması gerekiyor.”
Dört parçadan seslerin yükseldiğini ancak bu seslerin ortak olmadığını belirten Diyar, “Artık her zamanki gibi değil çünkü halkın özgürlük mücadelesine düşmanlık yapanlar da büyük oynamak istiyor. AKP çok büyük kazanmak istiyor çünkü kaybetmenin eşiğinde ve kazanmak istiyor. Ve eğer kazanırsa da Kürtler büyük kaybedecek” diyor.
‘SADAT gibi güçler var’
‘Barzani’nin zorlanması devletler tarafından baskılandığı için mi? Bu nasıl bir baskı, daha açık detaylandırır mısınız’ diye soruyoruz Diyar’a, “Elbette Türk devletinin baskısı, PKK’yi bir bahane olarak gösterip Kürdistan’ı işgal etmesi, sürekli bunu bahane ederek girmesi ve kendilerine yönelik saldırıların buradan geldiğini, burada kendilerinin de bir devlet statüsü olduğunu ve kendi topraklarından Türkiye’ye yönelik bir saldırı olduğu zaman bir zorlanması da budur” diyor.
O görüşme sonrasında aslında hala Kürt kamuoyu bir açıklama bekliyor, amasız, fakatsız Kürtler arası savaşın istenmediğine dair ama yapılmadı, yapılmıyor. Bu durumu nasıl değerlendirmek gerek sorumuza da şu ifadelerle yanıt veriyor Hozan Diyar: “Mesut Barzani’nin Güney halkı üzerinde bir önderlik ağırlığı var ama oradaki koşullar merkezi Irak hükümeti, Türk devleti, İran yine orada, Amerika oradan ayağını hala çekmemiş. Bütün bu koşullar içerisinde Barzani o sözünü yüz defa tekrar söylese de olmayabilir çünkü onun da inisiyatifi dışında gelişen şeyler oluyor. Şu ana kadar peşmerge çatışmanın içine girmemiştir. Şu an bazı provokasyonlar oluyor ama peşmergenin dışında paramiliter güçlerdir. Türkiye’deki neredeyse SADAT gibidir. Ya da PKK gerillaları da çatışmanın içerisine girmemiş ama bu tehlike bitmiş anlamında değil. Bir provokasyon olursa önüne geçilemez, durdurulamaz bir çatışma olabilir, bunun tehlikesi her an var yani bu yüzden durumun ciddi olduğunu fark etmeli.”
‘24 Temmuz provokasyonu’
KDP’nin 24 Temmuz’da gerçekleştirdiği saldırıyı, yine Lozan’ın ve 2015’te AKP’nin başlattığı savaş tarihi olan bu günün önemini ve manidar oluşuna dair ise Hozan Diyar, saldırıların provokasyon olduğunu düşünüyor ve şöyle devam ediyor: “Şöyle değerlendiriyorum; Tüm emekleri boşa çıkartan, aynı zamanda Mesut Barzani’nin itibarına karşı yapılmış bir suikast olarak görüyorum. Çünkü bizim de sanatçılar olarak kamuoyuna deklare ettiğimiz, Sayın Mesut Barzani’nin bu sözünü yenilediği, halkın buna değer verdiği, Mesut Barzani’ye olan o ilgiyi, güveni boşa çıkartma olarak da görüyorum. Yine Türk devletinin tarihsel eylemlerine bakıldığında sürekli Kürdistan tarihindeki önemli günlere denk getirerek yaptığını biliyoruz. Mesela Kürt halk önderi Sayın Abdullah Öcalan’ın idam kararını da Şeyh Said’in idam tarihine denk getirmesi gibi. Sürekli soykırımları, katliamları başlattığı günlere denk getiriyor ve bununla birlikte de psikolojik bir mesaj vermeye çalışıyor.”
‘Kazanma şansımız var’
Yaşanan gelişmelere karşı tekrar bölgeye gitmeyi düşünüp düşünmediklerine dair ise çalışmalarının sürdüğünü ve önümüzdeki hafta sanatçılar olarak toplanacaklarını belirterek, şöyle diyor Diyar: “Kürtler arası bir çatışmayla başlayabilecek, sonu felaketle sonuçlanacak bir sürecin içerisine bizleri hızla çekmeye çalışıyorlar. Burada sanatçılar adına diyeyim, böyle olası bir çatışmada inanın en basit söylemiyle bir daha üzerine şarkı okuyabileceğimiz ne sahneler ne mikrofonlar ne festivaller hiçbir şey olamaz. Bu halk çocuklarını kaybedecek. Faşist AKP-MHP iktidarı Türkiye’deki bütün tarihsel iktidarlar gibi ne zaman ömürlerini uzatmak isteseler Kürdü öldür rutinini uyguluyorlar. Ama bu defa dört parçayı birden kaosun içine çekebilecek bir durum yaşıyoruz. Ama bunun tersi bir durum da mevcut. Çünkü Ortadoğu’da taşların yerine oturmasıyla Kürtlerin bir statü kazanma durumu da söz konusu. Tarih ilk defa bize göz kırpıyor, gülümsüyor. Bu tarihi süreci biraz daha el ele verirsek biraz daha birlik ve ulusal duygular ortaya çıkarsa Kürtlerin büyük kazanma şansı da var. İkisi de Kürtlerin direncine ve el ele tutuşmasına bağlıdır.”
Bu yüzyılın paradigması
Peki, Kürtlerin bu tarihsel süreçte yan yana gelememesini siz bir sanatçı olarak nasıl değerlendiriyorsunuz, sorusuna ise Hozan Diyar şu cevabı veriyor: “Birliğimizi maalesef oluşturamadığımız için 21. yüzyılda başkalarına jandarmalık, kölelik yaptık ve katliamlar yaşadık. Yine bu yüzyılın çeyreğinde Kürtlerin soykırım fermanı olan Lozan’ın tekrar sonuna gelindiğini, yine bu sürece denk gelerek Ortadoğu’da kartların karıştırıldığı ve birçok devletin yerle bir edildiği bir süreçte, Kürtlerin şöyle bir şansı var; Kürdistan’ı sömürgeleştiren 4 ulus devletin tarihimizde ilk defa bir kaosun ekonomik, askeri, sosyal, toplumsal, politik, ahlaki bir krizin içine girdiği gerçeği var. Bu tarihi süreçte, Ortadoğu’da bütün halklardan daha şanslı olan Kürt halkıdır. Çünkü 40 yıldır mücadele veriyor. Aynı zamanda Ortadoğu tarihine bakıldığında Kürtlerin en büyük şansı da önderlik paradigması. Arap dünyası hala bugün IŞİD gibi Taliban gibi Hizbullah gibi gerici, faşist, bağnaz örgütlerle boğuşup birbirlerinin boğazını kesiyor. Çağdaş bir önderlik paradigması olmadığı için Türkler Kemalizmi yıllardır yamalayıp bohçalıyorlar ama ayakta tutamıyorlar. Ulus devlet anlayışı da miladını doldurmuştur. İran’da o mollaların İslam’ı kendilerine göre yorumlaması da artık bu tür devletler de çağdaş olmadığı için miladını doldurmuştur. Ama Kürtler Abdullah Öcalan’ın çağdaş ve tam da bu yüzyılın demokratik modernite olarak ortaya koyduğu bütün halkların, renklerin, kültürlerin birlikte yaşayabileceği Ortadoğu’nun dokusuna, kültürüne, tarihine uygun bir paradigmayı, Rojava’daki devrimle de birlikte bir örnek olarak görebiliyoruz. “
Özgürlük inancı büyük güç
“Kürtler, partiler çıkarlarını bir kenara bırakıp ulusal çıkarları önde tutup içinden geçtiğimiz bu tarihi sürecin artılarını ve eksilerini iyi hesaplarlarsa bu yeni yüzyılı kazanma şansımız var. Bunu yapamazlarsa Kürtler dışında herkes Ortadoğu’dan büyük bir pay alacak ve yine bizi hiçbir şeysiz bırakacaklar” diyen Diyar, bu anlamda Güney’in en zayıf halka olduğunu söylüyor. Bu durumu ise şu şekilde açıklıyor: “Güney Kürdistan Kürtlerin ulusal mücadelesinin en zayıf halkasıdır. Orada 20 yıllık bir yönetim var ama ne demokrasisini geliştirebildi ne de parlamenter sistemi ve çağdaş değil. Dolayısıyla Türkiye yeni Osmanlı hayalciliğinde Ortadoğu’daki en zayıf halka olarak Güney Kürdistan’ı görüyor. Bana göre, KDP’nin özgürlüğü PKK’den daha çok risk altındadır. Ve yarın öbür gün Musul’u, Kerkük’ü, Zaho’yu kendilerine katarlarsa şaşırmayın. Yani PKK küçük bir darbe yerse KDP yönetimi ayakta kalamaz. Bunu KDP yöneticileri de biliyor. Bilmiyorlarsa öğrenmeliler, bilmeliler. En büyük tehlike o, yoksa Bakure Kürdistan’da bir yurtseverlik bilinci var. Özgürlüğe kilitlenmiş, eskisi gibi kölece bir yaşamı kabul etmeyecek bir halk var. En büyük güç de Kürdün özgürlük inancıdır. Bu inanç Güney’i de dolaşmalı. Güney’deki halk da oradaki kötü yönetime karşı ayakta. Sadece bu birkaç ayı, bu süreci biraz daha sesimizi yükselterek ilerlersek, ben kazanacağımıza inanıyorum. Ama süreç kritik, herkes üzerine düşeni yapmalı.”