90’lardan bugüne yaşananların ‘tanığı, sanığı ve davacısı’ Sırrı Sakık ile Susurluk’tan Peker’e uzanan süreci konuştuk: 1 Bize Susurluk’la başlayan bir süreç gibi görünüyor, ama Cumhuriyet’in kuruluşundan bugüne çete geleneğinin devlette şekillendiğini biliyoruz. Topal Osmanlarla başlayıp bugüne gelen bir süreç
Hüseyin Kalkan
Bugün Sedat Peker’in anlattıklarının kökü eskiye dayanıyor. Kürt mücadelesi yükseldiğinde devlet bu mücadeleyi bastırmak için her yöntemin mübah olduğunu ilan etti. Kürsülerde öldürülecek Kürtlere dair listeler ilan edildi. Kürt gazetelerinin bombalanması için başbakan imzalı emirler yayınlandı. Devletin tepeleri ülkücü mafya ve ne kadar kirli güç varsa onlarla el ele cinayetler işlemeye başladı. Susurluk kazası bunların ortaya dökülmesine yol açtı. Ülkücü Abdullah Çatlı ile Polis Müdürü Hüseyin Kocadağ aynı kazada öldü. Ortaya saçılan belgeler ve bilgiler nedeniyle çetelerden bazıları yargılanmaya başlandı. Mehmet Ağar, ‘suç işlemek için örgüt’ kurduğu için cezaevinde yattı. Ancak Peker, konuşmaya başlayınca bu aktörlerden bazılarının hâlâ iş başında olduklarını bütün kamuoyu gördü. Ve bunlar yine devletin tepelerine uzanmış onlarla işbirliği halinde. Susurluk kazasının meydana geldiği dönemde siyasetin içinde olan deneyimli Kürt politikacı Sırrı Sakık ile Susurluk’tan Sedat Peker’e uzanan süreci konuştuk.
Topal Osman’dan günümüze
Sakık; çete, siyaset ve devletin iç içe olduğu sürecin Susurluk öncesinde başladığını, Kürtleri ve Kürt coğrafyasını hedef aldığını şu çarpıcı cümlelerle anlatmaya başlıyor: “Bize Susurluk’la başlayan bir süreç gibi görünüyor, ama Cumhuriyet’in kuruluşundan bugüne kadar çete geleneğinin devlette şekillendiğini biliyoruz. Topal Osmanlarla başlayan bugüne kadar gelen. Ama Susurluk öncesi de vardı. Kürt coğrafyasında 20 bine yakın faili meçhul cinayetin işlendiği, Kürt köylerinin yakıldığını, çete, siyaset, devletin iç içe olduğu süreci hep birlikte yaşadık. Fakat vicdanlı bir kesim dışında Kürt coğrafyasında olup bitenler Türk kamuoyunu ilgilendirmiyordu. Ama ne zaman ki Susurluk’ta kamyona çarpan Mercedes’te bir mafya lideri, bir siyasetçi ve bir polis çıkınca kamuoyunun dikkati devlet ve karanlık güçlerin ilişkisine odaklandı. Öncesinde de sonrasında da devlet içinde hep var oldular. Çünkü devlet Kürt sorununu çözmek istemedi. Devlet ilk kurulduğunda bütün kimliklere hayat hakkı tanıyacağını söylüyordu. 1921 Anayasası’nda bu vardı. Sonra geçiş dönemi bitince, Lozan Anlaşması imzalanınca yeni bir anayasa yapıldı. 1924 Anayasası, inkarı esas aldı. Bütün sorunlar çetelere havale edildi. Bu durum o günden bu yana devam ediyor. İşte Susurluk bu sürecin sonunda ortaya çıktı. Ama o gün hiç olmasa Meclis’te bir araştırma komisyonu kuruldu. Araştırmalar yapıldı. Bir netice alındı mı? Netice alınamadı. Bugün bir soruşturma bile açılmıyor. Durum daha kötü. Türkiye’de o kadar vahim şeyler yaşandı ki. 20 binlere varan faili meçhul cinayetten söz ediyoruz. O cinayetlerin büyük bir kısmı Kürt coğrafyasında gerçekleşti. Kürtlere karşı gerçekleşti. Ne oldu peki? Failler yok ortada. O cinayetleri işleyenlerin başında Cem Ersever vardı. Yeşil kod isimli Mahmut Yıldırım vardı. Bölgede devletin en üst düzeyinde görevli olanlar vardı. Veli Küçük, Cemal Ersöz gibi birçok aktör bilindiği halde haklarında bir işlem yapılmadı. Yakın zamanda Hanefi Avcı’nın bir söyleşisini izlemiştim. O da anlatıyordu. MİT’in de çeteleri var, emniyetin de çeteleri var, zaten jandarmanın da JİTEM’i vardı. Bunlar oradan kendi çetelerini alabildiğine kullandılar. Devlet adına çıkıp sloganlar atıldığında, bayrak, ezan, Kuran denilince, kurt işareti yapılınca bütün kapılar açılıyor. Ondan sonrası kendi menfaatlerine göre hayatı dizayn etmeye çalışıyorlardı. O gün bugündür biz Kürtler iyi bir gün görmedik.”
Aktörler değişmiyor
Susurluk’tan bugüne gelen aktörlerin olduğunu belirten Sakık, sözlerine şunları ekliyor: “Dünkü aktörler bugün de işin içindeler. Türkiye’de aktörler çok fazla değişmiyor. Aslında sorun siyasetin sorunu. Kim ki parti kuruyor, kim ki iktidara talip oluyor; ‘Çetelerden hesap soracağız, demokratik bir ülkeyi inşa edeceğiz’ diyor; sonra bu devletin içerisinde küçük devletler oluşturuyorlar ve öyle devam ediyorlar. Bugün mesela AKP ilk kurulduğunda Türkiye toplumunun büyük bir desteğini alıyordu, çünkü temiz bir toplumdan söz ediyordu, çetelerden hesap soracağını söylüyordu. Ama Kürt sorununda çözümsüzlüğü dayatınca en son geldi çetelere teslim oldu. O Susurluk aktörlerine teslim oldu. Bugün Sedat Peker’in söyledikleri devleti yönetenler tarafından bilinmiyor mu? Hepsi son kelimesine kadar biliniyor. Ama sorun Kürtler olunca, Kürtlere karşı uygulanan politikalar olunca herkes sağır ve dilsiz kesiliyor. Muhalefet de iktidar da aynı suçu işliyor. Bakın Türkiye toplumunun bir beklentisi var. Bir mafya lideri çıkıp açıklama yapıyor, 20 milyonun üzerinde kişi tarafından izleniyor. Buradan siyaset dünyasının bir ders çıkarması lazım. Twitter hesabı birkaç gün içinde bir devlet başkanı, bir başbakan kadar takipçi topluyor. Demek ki toplumun bir beklentisi var. Demek toplum geçmişi ile yüzleşmek istiyor. Toplum, hukuku ve huzur ülkesini birlikte yaratmak için çaba sarf ediyor. Siyasi partiler bu görevi yerine getirmediği için böylesi bir yolculuğa çıkıyorlar. Uzun süreden beri izliyoruz. Bakın ‘gazetecilerin’ nasıl çetecilerle iç içe olduğuna tanık olduk. Siyaset dünyasının nasıl iç içe olduğunu gördük. Ana akım medyada her gece HDP’ye hakaret ediliyor. Siz Apê Musa’nın geleneğinden geliyorsunuz. Onlarca gazeteci bu topraklarda özgür basın için büyük emek verdi, bedeller ödedi. Gazetecilik budur. Bakın dün AA’da bir gazeteci bakanlara sorular sordu, sadece soru sordu. Soruyu sorarken de AKP’liyim diyor. AKP’ye zarar veriyor onun için soru soruyorum diyor. Anında işine son verildi. Hakkında savcılığa suç duyurusunda bulundular. Geldiğimiz nokta bu. Bu ülkede işte her gece ana akım medyada nöbette olanlar, her gece tetikçilik yapanların nasıl çetelerle iç içe oldukları gördük. Bu ülke böyle yönetiliyor.”
Geçmişle yüzleşmek
Türkiye için geçmiş ile yüzleşmenin kaçınılmaz olduğunu belirten Sırrı Sakık, bu olmadan bir adım yol alınamayacağını ve çetelerin her dönemde devletin içinde etkili olacağını söyledi. Sakık, sözlerine şöyle devam etti: “Gerçekten demokratik bir ülke inşa edilecekse, geçmişi ile yüzleşmesi gerekir. Bu gerçekleşmediği müddetçe bu çeteler bu topraklarda hep var olacak. Çeteler devlet içinde kendilerine küçük devletler oluşturmuşlar. Şu anda olan da kendi aralarında bir rant kavgasıdır. ‘Siz bizi kullandınız. Geldiğimiz noktada bizi kurban ediyorsunuz. Biz de bildiklerimizi açıklayacağız’ diyorlar. Nerede ne olmuş, nasıl vahşetler yaşanmış biliniyor. Ama toplumun büyük bir kesimi bunlardan haberdar olmadığı için Sedat Peker’in anlattıkları ilgi ile izleniyor.”
El değiştiren sermaye
Sırrı Sakık, devletin tepelerinde öldürülecek Kürt aydınları ve Kürt iş insanlarını kapsayan listeler oluşturulduğunu ve bunun açıkça ilan edildiğini belirterek, o döneme ilişkin şunları dile getirdi: “O dönemde biz Meclis’teydik. SHP’nin içindeydik, sonra ayrılmak zorunda kaldık. SHP de iktidara ortaktı. Kürt coğrafyasında o kadar zalimane politikalar uygulanıyordu ki, o dönemin başbakanı, o dönemin bakanları bütün olup bitenleri bildikleri halde bir şey yapmıyorlardı. Bugün olanlarda onların da günahı var, onların da payı var. Ama sürecin karanlık aktörü Tansu Çiller’di. Mesela helikopterler köyleri yakıyordu. Bunların Afganistan’dan geldiğini söylüyordu. Eleştiri alınca şaşkınlıkla ‘PKK’nın helikopterleri yaktı’ diyordu. Ama parlamentoda kimsenin kılı kıpırdamıyordu. Birkaç vicdanlı insanın dışında. Sivil toplum örgütlerinde, meslek kuruluşlarında hiç kimsenin sesi çıkmıyordu. Dönüp demiyor ki ‘Ey cahil başbakan Pakistan’dan, Afganistan’dan gelen helikopterler yakıyorsa sen ne yapıyorsun? Sen kimsin?’ Bunları sormuyordu kimse. Ve Çiller açık ve net olarak ‘Elimizde Kürt iş insanlarının listesi var ve o iş insanlarından hesap soracağız’ dedi. Bu sözlerden sonra her gün birkaç Kürt insanı kaçırılıp Sakarya-Sapanca üçgeninde öldürülmeye başlandı. Bunların büyük birçoğunluğunun malına mülküne bu çeteler el koyuyordu. Yani servet transferi yapılıyordu. Sermaye el değiştiriyordu. Bu işlerin başında Susurluk’un aktörleri ve Çiller vardı. Bunların hepsi de biliniyordu. Bugün geldiğimiz noktada ana muhalefet partisi başta olmak üzere herkes işin farkında. Ama kimse bir bedel ödemek istemediği için bu noktadayız. İnsanlar çetelerin açıklamalarına bel bağlıyorlar. Siyaset risk alma sanatıdır. Siz böylesi süreçlerde risk almazsanız halkın umudu olamazsınız. Umut olmadığınız için de büyüyemezsiniz. O gün de risk alınmadı, bugün de alınmıyor. Mesela iktidarın Kürt sorunu ile ilgili politikaları çok net. Şimdi bizim dönüp sormamız gerek. İktidara karşı büyük bir blok oluşturan Millet İttifakı’na ‘Siz Kürt sorunu ile ilgili ne düşünüyorsunuz? Geleceğimizle ilgili ne düşünüyorsunuz?’ Bakın bu Peker olayında yine suçüstü yakalandılar. ‘Siz bu durumu halkın lehine çevirmek için nasıl bir risk alacaksınız?’ Ama buradan da ses çıkmıyor. Geçmişte Çiller, siyaseten her gün bir pot kırıyordu, bir açık veriyordu. Ama hesap soracak bir mekanizma yoktu. Bakın Urfa’da Şenyaşar ailesinin uğradığı haksızlık kadar büyük olay bu topraklarda çok az yaşanmıştır. Cinayeti kimin işlediğini herkes biliyor. Bir tek gün gördünüz mü HDP’nin dışında, CHP’den tutun İYİ Parti’ye kadar, Saadet Partisi’ne kadar bir tek ses çıktı mı? Bir parti yetkilisini görevlendirip ‘Yav ne oluyor?’ diye sormadılar. Bir anne orada feryat ediyor. Bir adalet mücadelesi veriyor. Bütün dertleri işte yine belediye seçimlerinde olduğu gibi, Kürt sorunu konusunda bir risk almadan, kapalı kapılar arkasında Kürtlerin oylarını almak dışında bir dertleri yok. Türkiye halkı ve Kürtler artık böyle siyasetlere geçit vermeyecektir.”
Muhalefet yine sınıfta kaldı
“Benim bakış açıma göre muhalefet hep sınıfta kalmıştır” diyen Sırrı Sakık, iktidarın onları yönlendirdiğini söylüyor. Sakık, şunları ekliyor: “Muhalefet hiçbir dönem risk almadı. Her seçim bir vazgeçimdir. Eğer demokrasi ve özgürlük istiyorsanız kendi mevki ve makamlarınızı rahatlıkla feda edebilmelisiniz. Bakın çeteler için bir infaz yasası hazırlandı. Siyasiler dışlandı. Kürtler dışlandı. Sadece mafya için bir af yasası hazırlandı. Ama muhalefet görevini yapmadı. Bunu Anayasa Mahkemesi’ne bile götürmedi. Bunu yapmazsanız ne zaman ne yapacaksınız? Dokunulmazlık meselesinde de aynı şey yaşandı. Anayasa’ya aykırı olduğu halde AKP’nin yanında yer aldılar. Bugün de Sedat Peker’e korumalar veriliyor, mitingler yapıyor, Peker çıkıp oluk oluk kan akıtacağım diyor, dinlenmemesi için Jammerlar veriliyor, korumalar veriliyor. Bütün bunlara rağmen eğer muhalefet bir şey yapmıyorsa yok hükmündedir. İktidar olabilmesi için, halka yol göstermek için siyaseten önüne bir yol haritası koyması gerekir. İktidar hesap vermiyorsa, kolluk kuvvetleri işlem yapmıyorsa, yargı bir soruşturma başlatmıyorsa sorun parlamentodadır. Siz de halkın iradesini temsil ediyorsanız, halka gitmeniz gerekir. Bu konuda söz ve karar sahibi halk olmalı. Siz sadece iktidarın insafına kendinizi terk ederseniz, iktidar ne zaman güçlü olursa, ne zaman hesabına gelirse o zaman seçime gider. Ben muhalefetin böylesi bir radikal duruş sergileyeceğine inanmıyorum. Ama tek yolun halka gitmek olduğuna inanıyorum.”