MB başkanlarının peş peşe gidişi konuşuluyor. Meselenin ‘faizi artırma’ ya da ‘faizi düşürmek’ ile ilgili olmadığı, son başkan değişimiyle ortaya çıktı. Görünen o ki, 128 milyar doların nereye/kimlere gittiği epey baş ağrıtacak!
Hüseyin Deniz
Merkez Bankası’nın rezervlerine ne olduğu, son günlerin daha doğrusu son bir yılın gündemden düşmeyen konusu. 20 ayda dört Merkez Bankası başkanının değişmesi ile dikkat çeken bu meselede, halkı en çok ilgilendiren yanı, bu değişimlere konu olan rezervlerdeki erimenin halkın cebinden ne götüreceği.
Dahası kimlerin bu ani yükselme ve alçalmalarda yüksek kârlar ettiği, yüksekten satıp düşükten almak gibi.
Olan bitenin somut yansıması her gün peşi sıra gelen fiyat artışları ve artan dış borçları ödemek için çalışanlardan alınan vergiler; markete, bakkala gittiğimizde gözümüze çarpan zamlar, eve gelen yüksek rakamlı telefon, doğal gaz, elektrik, faturaları…
Yükselişin maliyeti
Olayın kendisine gelince… Son günlerin en çok sorulan sorusu: Neden Merkez Bankası’na başkan dayanmıyor? İlki faiz düşürmedi, diğeri düşürdü (Murat Uysal ve Murat Çetinkaya) gönderildi. Peki, ya üçüncüsü? O gelince, faiz artırıldı; dolar ve altın fiyatları epey düştü. Tam “İşler yoluna girdi” derken, bir sabah şafağında onun da bileti kesilmiş olduğu Twitter ile öğrenildi. Sonuç? Döviz hoop, yeniden tırmanışa geçti. Döviz kurundaki her bir baz puan yükselişin Türkiye’ye maliyetinin 12 milyar TL olduğunu unutmayalım.
Borç 2001’i aşmış
Artışla birlikte Türkiye’nin döviz borcu yeniden gündeme oturdu.
Türkiye’nin toplam merkezi borcu Haziran 2018’de 970 milyar TL. Ocak 2021’de ise 1 trilyon 837 milyar TL. Fark 867 milyar arttı.
Peki, döviz borcu.
Hesaba göre, döviz borcunun toplam borca oranı ilk kez iktidarın sık sık hatırlattığı 2001 krizindeki seviyeyi aşmış olduğu ortaya çıktı.
Döviz borcunun toplam borca oranı 2001’de yüzde 55.8, 2010’da yüzde 26.9’a gerilerken, 2020’de yüzde 56.2 oldu.
Buharlaşan rezerv
Böyle olunca, 3. başkanın (Naci Ağbal) gidişiyle birlikte Merkez Bankası’nın 2020’deki rezerv defteri yeniden açıldı. Bunun bir nedeni de gelen kişinin rezerv krizinden sorumlusu olarak işaret edilen eski Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’a yakın kişi olduğu iddiası.
Dolayısıyla 2020 pandemi döneminde dolardaki aşırı yükseliş ile birlikte bir anda “buharlaşan” 128 dolar meselesi yeniden gündeme oturdu! Daha dikkat çeken nokta, Albayrak döneminde faizin yükselmesine karşı konumlanan siyaseti destekleyen yeni çiçeği burnunda başkanın, Ağbal’ın 2 puan arttırdığı faizin düşürülmeyeceğini açıklaması oldu.
Ağbal niye gitti?
Bu birbiriyle çelişen durum kafalarda soru işaretleri yarattı? Faiz düşürülmeyecek ise Ağbal neden gitti?
Tam bu sırada AKP’nin eski başbakan yardımcılarından ve uzun süre Ekonomi Bakanlığı yapan şimdinin DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Ağbal’ın gidişini, 128 milyar dolarlık rezervin peşine düşmesinden kaynaklandığı iddiasını ortaya attı.
Aynı günlerde Ağbal’ın Merkez Bankası Başkanı olarak banka rezervleri ile ilgili hükümete gönderdiği bilgilendirme mektubu basına yansıdı.
Mektupta yüzde 5’lik enflasyon hedefinin tutturulmaması mevcut enflasyonun yüzde 14.6’da bulunması ve bunun yarattığı kayıplara yer veriliyor.
Mektupta değinilen konulardan biri de para politikalarının bir parçası olarak TCMB’nin rezervlerindeki değişim oluyor.
Mektupta bankanın rezervlerindeki 2020’de kaydedilen düşüş tek cümle ile açıklanıyor: “Sermaye çıkışları ve dış finansman ihtiyacındaki artışla birlikte rezervler gerilemiştir.”
Mektupta yer verilen cari açığın finansmanıyla ilgili grafikte de rezervlerde yaklaşık 40 milyar dolarlık bir düşüş olduğuna işaret ediliyor. Cari açığın finansmanıyla ilgili grafikte de rezervlerde yaklaşık 40 milyar dolarlık bir düşüş olduğuna işaret ediliyor. Bu da tek ‘sermaye çıkışları ve dış finansman ihtiyacındaki artış’ kaynaklı rezerv kaybı olarak belirtiliyor.
Ancak Ağbal imzalı mektupta asıl dikkat çeken nokta, ‘eski ekonomi yönetiminin imza attığı politikaların eleştiriliyor’ olması. Bu ifadeler, DEVA Partisi Genel Başkan Ali Babacan’ın iddialarıyla örtüşüyor.
Farklı açıklamalar
Olayın muhatabı olan iktidar cephesinden ise birbiriyle örtüşmeyen açıklamalar dikkat çekiyor. Ayrıntılı açıklama devletin finansal işlerinden sorumlu olmayan AKP Genel Başkan Yardımcısı Nurettin Canikli’den geldi. Canikli, 23 Şubat tarihli açıklamada, 93 milyar doların ihtiyaca binaen piyasaya verildiğini söyledi. Canikli’nin verdiği bilgiye göre cari açığın finansmanı için 36 milyar dolar, Türkiye’den çıkan yabancının talebi doğrultusunda 9.3 milyar dolar, yerleşiklerin 41 milyar dolarlık mevduat talebi, net hata-noksan kaleminin finansmanı için 3.3 milyar dolar, özel sektörün kısa vadeli dış borcunun finansmanı için ise 3 milyar dolarlık döviz satışı yapıldı.
İlk yetkili açıklama ise bir gün sonra Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan’dan geldi: “Bir süredir maruz kaldığımız ekonomik tuzaklarla mücadele ederken, salgın bahanesiyle yeni bir finansal dalgalanma oluşturmak isteyenlere, elimizdeki tüm araçları kullanarak fırsat vermedik” diyerek 128 milyar doların buraya harcandığını açıkladı.
Oysa Aile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı, pandemi için harcamaların yüzde 84’ünün İşsizlik Fonu’ndan yapıldığını, yüzde 12.4’lük bir kısmının ise Hazine’den karşılandığını belirtmişti.
Birbirini öteleyen bu açıklamalar muhalefeti hareket geçirdi.
Cumhurbaşkanı önceki hafta Meclis Grup toplantısında bu kez tepkiliydi: “Damat kadar başınıza taş düşsün” dedikten sonra “Paralar bir yere gitmedi. Halkın hazinesinde Merkez Bankası’nda duruyor” açıklamasında bulundu. Ancak nedense Canikli’nin verdiği rakamları vermedi. Aynı günlerde danışmanı Cemil Erten, 128 milyar dolarlık harcamanın nasıl hesaplandığını anlamadığını, bunun bir spekülasyon olduğunu belirtti. Diğer danışmanı Yiğit Bulut ise benzer bir açıklama ile muhalefeti ve ekonomistleri suçlarken, MB’nin hiçbir zaman 128 milyar doları olmadığı iddiasındaydı.
Hesaplamalar…
Bu farklı ve örtüşmeyen açıklamalar meselenin daha da tartışılmasının da zemini oldu. Buna ilişkin muhalefetten ayrıntılı ilk açıklama ise Gelecek Partisi’nden geldi. Parti Sözcüsü Serkan Özcan bu borcu şöyle tasnif etti: “Damadınız kendi döneminde TCMB’nin elindeki 32 milyar doları sattı, yetmedi üstüne TCMB’yi ilaveten 63 milyar dolar borçlandırdı, onu da sattı. Üstüne ihracatçılardan aldığı dövizi de biriktirmeyip yine sattı. Hepsini toplayınca tam 128 milyar dolar ediyor!”
Kayıp rezerv 128 milyar dolar olarak söylense de rakamlar 126.3 ile 149 milyar dolar arasında gidip geliyor. Tüm bu tartışmaların odağındaki MB rezervlerine ilişkin atıf yapılan ekonomist Haluk Bürümcekçi’nin TCMB’nin döviz giriş çıkışlarını gösteren verilerinden yaptığı hesaba göre, Ocak 2019-Ekim 2020 dönemindeki 22 ayda net rezervlerde mevcut rakamla olması gereken rakam arasındaki fark tam 133.2 milyar dolar. Yıl sonu açık ise -45 milyar dolar.
Ağbal imzalı son MB mektubundaki “-40 milyar dolarlık ‘açık’ kayıp rezerv” hesaplamasını haklı çıkarırken, olayın daha da büyüyeceğini gösteriyor.
Merkez Bankası’nın döviz giriş-çıkış yaratan işlemlerini mercek altına alan ekonomist Haluk Bürümcekçi, 2019 yılı bütününde yaklaşık 32 milyar dolarlık bir “buharlaşma” izi hesaplıyor. Yani, rezervlere eklenecek iken ortada olmayan 32 milyar dolardan…
Arka kapıya gidiş
Merkez Bankası Analitik Bilanço’da yer alan bu aktif ve pasif hesabıyla ilgili mart-temmuz arası dikkat çeken büyük zikzaklar, Bürümcekçi’nin dediklerini daha da önemser hale getiriyor. Buna bir katkı da geçen yıl temmuz sonunda Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’ndan (BDDK) gelmişti. BDDK haftalık verilerine göre, 24 Temmuz itibarıyla üç kamu bankasının döviz açığı 10.1 milyar doları buldu. Mehtap Özcan Ertürk’ün haberine göre, yabancı para pozisyonunun öz kaynaklarına oranı ise yüzde 30.9’a kadar çıktı. BDDK, bankaların döviz pozisyon açığının art arda 2 haftadan uzun bir süreyle öz kaynakların yüzde 20’sini aşmasını istemiyor. Oysa bankalar 2020’de altı defa bu limiti 2 hafta süreyle aşabiliyor. Yasal döviz açığı sınırını üst üste 5 haftadır aşan kamu bankalarının kur artışıyla birlikte açık kaynaklı zarara uğradığını belirtiliyor.
Bu bir anlamda aslında bankaların durumunun tehlikede olduğu ve el konulabilir pozisyonunu hatırlatıyor. Ancak hiçbir şey olmadı. Bu MB’nin arka kapısından kamu bankaları üzerinden piyasaya satış yapıldığı iddialarını güçlendiriyor.
Bunu destekleyen bir bilgi de Financial Times’da yer almıştı. 28 Temmuz 2020 tarihli sayıda, Türk lirasında iki gündür yoğun satış yaşandığını ve kurun mayıs ayından beri değerinin en düşük seviyeye geldiğini belirtirken, Türk kamu bankalarının kurdaki değer kaybını önlemek için 2 milyar dolar sattığını öne sürdü. Türk lirası, salı günü itibarıyla dolar karşısında yüzde 1.6 değer kaybı yaşadı, kur seviyesi 6.97’yi gördü. Yetkililer haziran ortasından bu yana kuru 6.85 TL civarında tutmayı başarmıştı. Financial Times’ın haberine göre, adını vermek istemeyen uluslararası bir fon yöneticisi ise bankaların her gün yaklaşık 1 milyar dolar sattığını tahmin ettiğini söyledi.
Kayıp paranın izi
Uğur Gürses’e göre kayıp paranın izi bizi karşı kıyıdaki yerleşiklere götürüyor. Aynı dönemde yerleşiklerin döviz hesapları 32 milyar dolar artmıştı. Ödemeler dengesi hesaplarında, cari denge ve sermaye akımlarının kabaca başa baş olduğu dikkate alınırsa bu 32 milyar doları kimin sattığı açığa çıkıyordu. Kamu bankaları eliyle, Merkez Bankası’nda birikecek dövizler satılmış demekti.
AKP’li Canikli’nin MB’nin piyasaya sattığı dövizle yerleşiklerin döviz mevduatlarında “41 milyar dolarlık artış meydana gelmiştir” ifadesi Gürses’in söylediklerini tersten doğruluyor.
Tüm bunları, faizi düşürmek beraberinde döviz kurunu da düşürerek bir başarıya imza atma planı nedeniyle piyasada 24 saat boyunca döviz satışı yapılmasının kime yaradığı sorusuna yanıt olabilir.
Gelelim 128 milyar dolara, Canikli’nin 2020’de piyasaya verildiğini söylediği, MB ve Hazine’nin ise sessiz kaldığı 93 milyar dolara, Bürümcekli’nin 2019’da “buharlaştırılan” dediği 32 milyarlık çıkışı da eklediğimizde ortaya 125 milyar dolarlık bir rakam çıkıyor. Gelecek Partisi Sözcüsü’nün hesabına göre de 32 milyar dolar (Satıldı) +63 milyar dolar MB borçlandı+ihracatçı döviziyle (33 milyar dolar?) birlikte 128 milyar dolar. Peki, Ağbal’ın gidişiyle Mart 2021’deki doların aniden yükselmesinden kim faydalandı?
Gözler Canikli’nin bahsettiği yerleşiklere çevrildi. Kimdi bu yerleşikler?
140 milyar dolarlık açık
Bir diğer hesaba göre, Merkez Bankası’nın 2018 sonunda 30.3 milyar dolarlık net rezervi bulunuyordu.
Son iki yılda hazine net döviz ve altın borçlanması 36.8 milyar dolar. Dış borç faiz ödemesi 9,6 milyar dolar. Reeskont kredisi ödemesi 45,8 milyar dolar. Enerji KİT’lerine döviz satışı 11,9 milyar dolar. TCMB swap artışı 60,1 milyar dolar. Sonlanan TL depoları karşılılığı döviz depo ihaleleri 1,9 milyar dolar. (30,3+ 36.8+45.8+60.1+1.9)- (9.6+11.9)= denkleminin sonucu olarak net rezervin 2020 sonunda yaklaşık 153,4 milyar dolar olması gerekiyordu ancak bu rakam 13,7 milyar dolar seviyesinde. 139,7 milyar dolarlık ‘açıklanamayan’ fark bulunuyor.