Nükleer atık ve asbestle yüklü Sao Poalo gemisi Brezilya’dan yola çıktı ve Aliağa’yı zehirlemeye geliyor. ‘Gemiyi sökmeyelim, uçak gemisi yapalım’ önerileri ise savaş politikalarının devamı niteliğinde
Yusuf Gürsucu
Otopan ve Kuito’dan sonra tehlikeli atık barındıran gemi sökümlerine bir yenisi daha eklendi. Sao Paulo gemisi Türkiye’ye doğru yol alırken, bu gemiyi diğerlerinden ayıran özellik ise bir uçak gemisi olması. Eski Fransız uçak gemisi olan ‘Nae Sao Paulo’nın Fransa’daki adı Foch. Geminin nerede ve nasıl sökülebileceğine dair prosedürü Fransa’nın açıklamış olması dikkat çekerken, bunun gerekçesi olarak geminin Brezilya’ya satışında sözleşmede yer alan bir madde gereği geminin Avrupa Birliği onaylı geri dönüşüm tesislerinde güvenli ve çevreye uygun bir şekilde sökülmesini içeriyor olması. AB sertifikası verilmemiş olan Güney Asya’da, geminin hurdaya gönderilmesini engellemek için sözleşmeye eklendiği belirtilen nokta geminin tehlikeli koşullarda ve kirletici kalıntılara dikkat edilmeden sökülme tehlikesi gösteriliyor.
AB’nin ikiyüzlülüğü
Bu durumda İzmir Aliağa’da AB standartlarına uygun söküm yapıldığı sonucu ortaya çıkıyor. AB standarlarına uygun gemilerin geri dönüşüme yollanacağı ülke olarak belirlenen Türkiye’nin AB’nin çöplüğü haline getirilmesi elbette yakınlığı ve Türkiye’nin çöplük olmasını içine sindirebilecek bir iktidara sahip olmasıdır. Brezilya’dan çıkıp Cebelitarık Boğazı ve Akdeniz ile Ege adaları içinden geçmeden daha kısa zamanda Hindistan kıyılarına varması mümkünken, Türkiye’nin seçilmesinin nedeni, AB standartlarına bağlanmış olması dikkat çekici bir durum. Fransa’nın sözleşmedeki ilgili maddenin asıl nedeninin ise Brezilya’dan sonra AB’nin onaylamayacağı bir başka ülkeye uçak gemisinin satışının önüne geçmek olmalı. AB’de geçmişte yapılan ve tehlikeli madde içeren sökümlerin Türkiye’ye yollanmaya başlanmasının ardından, Fransa ve Hollanda’ya ait gemilerin yüksek miktarda asbest ve nükleer atıklarla dolu olması, AB standartlarının ne olduğunu ortaya koymaktadır.
Yalan sözler
Türkiye’de gemi sökümleri 1970 yılına kadar İstanbul Haliç’te gerçekleştiriliyordu. 1976 yılından itibaren İzmir Aliağa gemi söküm merkezi olarak belirlendi. Kalkavan, Sadıkoğlu, Verel, Öge, Niğdeliler isimli belli başlı şirketler Aliağa’da gemi sökümüne başlayan ilk şirketlerdi. 2010 yılında Gemi Geri Dönüşüm Sanayicileri Derneği (GEMİSANDER) Yönetim Kurulu Başkanı olan Adem Şimşek yaptığı bir açıklamada, “Dünyada gemi söküm işi yapan 5-6 ülke var… Sorunlu, tehlikeli, nükleer atık veya yüksek asbest içeren gemilerin ülkemizde sökülmesini kabul etmiyoruz. İlgili firmalara şartlarımızı belirtiyoruz, ya standartların üstünde kirlilik taşıyan gemilerin temizlenerek gönderilmesini ya da Hindistan, Çin, Pakistan, Bangladeş gibi ülkelerde söküm yaptırmalarını tavsiye ediyoruz” sözleri, halihazırdaki gerçekle uyuşmuyor.
Otopan Aliağa’da söküldü
Türkiye’ye söküm amacıyla getirilen ve tepkilere yol açan gemilerin ortak özelliği yüksek miktarda asbest ve nükleer atıklar barındırıyor olmasıydı. Meksika’ya ait Otopan ile Fransız donanmasına ait ‘Clemenceau’ ile ilgili geçmişte yaşananlar adeta ibret tablosu gibi. Gemilerle ilgili Hindistan’a yapılan bildirimde 40 ton olarak belirtilen asbestin 1000 (bin) ton olduğunun saptanması üzerine Hindistan’ın sökümü reddederek geri yolladığı gemilerden Otopan’ın sökümü için Aliağa’ya getirilmiş olması Türkiye’de asbest ve nükleer atık içeren gemilerin sökümünün yapılmadığı iddiasının boş bir iddia olduğunu göstermeye yetiyordu. Hindistan’ın bile kabul etmediği; bu nedenle 7 yıl Hollanda’nın Amsterdam Limanı’nda bekletilen Otopan’ın, batma tehlikesine karşı Hollanda Donanması gözetiminde Aliağa Limanı’na getirilirken öncesinde mahkemelerin verdiği durdurma kararlarına rağmen geminin gelmesi engellenememişti. 2002 yılında İzmir Limanı’na gelen ‘Sea Beirut’ isimli gemide ithalât belgelerinde beyan edilmemesine karşın tonlarca asbest bulunmasına ve mahkeme kararlarına karşın gemi Fransa’ya geri yollanamamış ve sökümü yapılmıştı.
Hepsi aynı
Türkiye ile Fransa arasında 2003’te Aliağa’ya gönderileceği belirtilen Fransa’nın ilk uçak gemisi Clemenceau, içerdiği asbestten (amyant) arındırılması ve sökümü için gönderilmesi planlanan Hindistan tarafından reddedildikten sonra Türkiye devreye girmiş fakat daha sonra Fransa’nın vazgeçmesiyle gemi söküm için İngiltere’nin Hartlepool kentine gönderilmişti. Fransa Savunma Bakanlığı, Türkiye’deki iş ve çalışma koşullarının ‘uluslararası standartlara uymadığı’ ve ‘çevre açısından gerekli tedbirlerin’ alınmadığı gerekçesiyle geminin Türkiye’ye gönderilmediğini açıklamış olması ise AB strandartları diye bir şeyin olmadığını ya da olsa bile görmezden gelindiğini ortaya koyuyordu. Fransa’nın Türkiye ile ilgili gerekçeleri ve ‘Sea Beirut’ gemisi ile ilgili süreç sermaye ve onların devletlerinin ikiyüzlülüğünü ortaya sererken, diğer yandan Aliağa patronlarının atık barındıran gemiler için Uzak Doğu’yu adreslemesi ise gerçeği gizlediklerini gösteriyor.
2020’de 108 gemi
Gemi sökümleri için Türkiye’yi adresleyen AB’nin 2017 yılında aldığı bir kararla Türkiye’ye AB ülkelerinde hurdaya çıkacak gemilerin söküm işlemleri için onay verilmemiş olması ise trajikomik bir durum. 2017 yılında, AB ülkelerinde gemi söküm kapasitesinin 1,1 milyon tonla sınırlanmış olması ve buna karşın böyle bir karar alınmış olması dikkat çekmişti. Bu kararın arka planında, Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu olarak Avrupa Birliği’nin temelini oluşturuyor olması hatırlanması gereken bir nokta. Avrupa’da halen süren gemi sökümleriyle Türkiye’de yapılan gemi sökümleri arasındaki fark tehlikeli atıklarla ilintili. AB, asbest ve nükleer atık barındıran gemileri birliğin oluşturduğu ülkelerde yapılmasını uygun görmezken, Türkiye’nin önemi bu noktada ortaya çıkmakta. AB bayraklı atıklarla dolu gemilerin yüzde 85’inin sökümü Türkiye’de yapılıyor. Aliağa’ya söküm için dünyanın dört bir yanından gelen gemi sayısı pandemiyle birlikte artarken, pandemiden beslenen bir sektör daha kendini gösteriyordu. Sadece 2020 yılında, 108 geminin Türkiye’ye sökülmek üzere gelmiş olması dikkat çekici bir durum.
Paulo söküme mi geliyor, yenilenmeye mi?
Dünyada artık barış gündemde değil, tüm gelişmeler bir paylaşım savaşı hazırlığına işaret ediyor. Emperyalist ülkelerin tamamı savaş sanayisine büyük destekler verirken, Türkiye’de AKP iktidarı da silahlanma sürecini sürdürüyor. ‘Savunma’ sanayisine daha doğrusu savaş sanayisine verilen desteklerin giderek büyüyor olması bu gerçeği görebilmemizi sağlıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın damadı olan Selçuk Bayraktar’ın İHA ve SİHA adı verilen insanlı ve insansız savaş araçlarında büyümeyi sağlamak amacıyla çatışmalı ortamlardan yararlanmak ve bu kanalla kendisine yeni birikim alanları yaratma çabası kesintisiz sürüyor. Bayraktar’ın insansız bombardıman uçağı üretimine hazırlandığı ise açıklamalarda kendini gösteriyor.
‘Şakası yok, kararlıyız”
Baykar Savunma Teknik Müdürü ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın damadı olan Selçuk Bayraktar, Bakü’de katıldığı bir TV programında, “Bayraktar TB3 diye uçak gemisine inip kalkan yani gemi platformlarına da inip kalkan ve o sınıfta benzeri olmayan bir uçak geliştirildi. Kanatları katlanıyor. Uçak gemisine iniyor. 1200 kilogram civarında, daha ağır mühimmatlar taşıyabiliyor. Çalışmalar devam ediyor” sözleriyle duyurduğu savaş aracı için gerekli olan uçak gemisi ise gündemde tartışılmaya devam ediliyor. Emekli Tümamiral Cihat Yaycı yaptığı bir açıklamayla Brezilya’dan getirilen gemiyi jilet yapmak yerine, ‘Uçak gemisini alalım, Rusların Su-33 uçaklarını konuşlandıralım’ ifadeleri ise dikkat çekmişti. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Yerli ve milli olarak planlayacağımız uçak gemimiz bizi bu alanda en üst lige taşıyacaktır, bunun da görüşmelerini yapıyoruz ve süratle onun da adımını inşallah atacağız. Savaş gemilerimizin bakımları için inşa ettiğimiz 10 bin ton kaldırma kapasitesine sahip yüzer havuzumuz İzmir’e teslim edildi. Bu işin şakası yok, kararlıyız” ifadeleri, uzun süredir tartışılan konunun en üst düzeyde dile getirilmesi anlamına geliyordu.
TGC Anadolu!
TCG Anadolu isimli bir savaş uçağı geçtiğimiz yıl içinde suya indirilirken düzenlenen törende konuşan Cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan, “TCG Anadolu’dan sonra yerli ve milli uçak gemisinin üretimi için görüşmelere başladık” diye duyurmuştu. ABD tarafından iptal edilen F-35B anlaşmasına dayanılarak inşa edilen TGC Anadolu gemisine F-35B uçaklarının inip kalkması mümkündü ancak bu uçakların alınamaması sonrası İHA ve SİHA’ların bu gemide kullanılabileceği belirtiliyordu. Ancak TSK’nin elinde bulunan uçakların TGC’ye inip kalkmaları ise söz konusu değil. Bu nedenle bir uçak gemisinin TSK için bir ihtiyaç olduğu söylemleri, Sao Paulo uçak gemisi ile birlikte tartışılıyor olması dikkat çekici.
Paulo’nun kullanımı zor
Türkiye’nin Karadeniz, Akdeniz ve Ege’de ilan ettiği deniz yetki alanlarını kapsayan ‘Mavi Vatan’ kavramıyla birlikte TSK’ye gelecek yıllarda daha büyük bütçeler aktarılacağının belirtiliyor olması, Türkiye’nin de bir savaş hazırlığı içinde olduğunu gösteriyor. Ancak Türkiye’nin en büyük açmazı bu gemilere inebilecek uçaklara sahip olmaması. Balkar Makine’nin açıkladığı imalat programındaki uçağın uçak gemilerinde kullanılmasının mümkün olduğu belirtiliyor. Son yıllarda İngiltere ile girişilen grift ilişkiler bu uçakların gemilere iniş kalkış yapabilmesinin İngiltere tarafından teknik desteğin verilebileceği ise tartışmalar içinde izleniyor. Sao Paulo ile ilgili olarak farklı önermeler içinde gemiden eğitimler için yararlanılabileceği ve açık denizde lojistik amaçlı da kullanılabileceği söyleniyor.
Varyag uçak gemisi
Ukrayna’nın uçak gemisi Varyag da aynen Sao Paula gibi hurdaya çıkarılacakken, Çin tarafından satın alınmıştı. Varyag, çok amaçlı bir Sovyet uçak gemisiydi. 4 Aralık 1988’de denize indirilmiş olan gemi SSCB’nin dağılması sonrası Rusya ve Ukrayna arasında 1993 yılında yapılan bir anlaşmayla Ukrayna’ya bırakıldı. Ancak daha sonra sözleşme Ukrayna tarafından iptal edildi ve gemi askeri amaçlarla kullanılmama şartıyla 1998 yılında 20 milyon ABD dolarına Agencia Turistica e Diversoes Chong Lot Limitada isimli bir Makao turizm şirketine satıldı. Rusya basınına göre söz konusu turizm şirketinin bir paravan olduğu ve geminin Çin Donanması’na katılacağı yazıyordu. Turizm amaçlı olarak kullanılacağı taahhüt edilen Varyag, 2012 yılında Çin Savunma Bakanlığı tarafından savaş gemisi olarak sefere çıkarılmıştı. Türkiye, Rusya’nın tepkisine karşın Ukrayna ile yakınlaşma politikalarının birçok nedeni olabilir ancak bir nedeni de uçak gemisinin donanımlarını gerçekleştirme kabileyetine sahip olduğu düşünülmelidir.
Sao Paulo olmasa da!
Tüm bu tartışmalar sürerken gelen geminin bir savaş gemisi olarak yeniden dizayn edilmesi gerektiği ve bunun gerçekleştirilmesi halinde bile nükleer yakıt kullanmadığından dolayı 3 aydan fazla denizde kalamadığı ifade ediliyor. Ayrıca her 3 ayda bir kıyıya çekilerek büyük bir bakım masrafı gerektirdiği bilgileri Sao Paulo’nın savaş gemisi olarak kullanılmasının pek mümkün olmadığını gösteriyor. Bu geminin Türkiye’ye getirilirken süren tartışmalarla geminin sökümü halinde yaratacağı ölümcül kirliliğin üstü başarılı biçimde örtülüyor. Ancak tartışmalar Türkiye’nin savaş sanayisi bağlamında her türlü şeyi yapabileceğini açığa çıkarken, diğer yandan uçak gemisi hayalinden vazgeçmeyeceğini ise yapılan tartışmalar gösteriyor.