Alevi süreklerine, etnik ve dini guruplara yönelik etno-politik çalışmalar, projeler dahilinde İttihat Terakki kadroları tarafından yürütüldü. Bu çalışmaları yürütenler Cumhuriyet’in kadrolarını da yetiştirdiler.
Cumhuriyet modernitesi ile Osmanlı imparatorluğu arasında derinlikli bir kopuş olmadı. Özellikle Alevi süreklerine yönelik siyaset anlayışında net olarak görmekteyiz. Aleviler bir iç tehdit unsuru olarak kabul edildi bu anlayışı bu güne kadar devam etmektedir. İmparatorluğun son dönemlerinde İttihat ve Terakki Cemiyeti, Alevilere yönelik bir toplumsal mühendislik projesi oluşturdu. Bu alanda çalışmalar yapan Baha Sait, Alevi-Bektaşi inancını öz Türk inancı olarak kabul etmektedir. Bektaşiliği Türklük üzerinden tanımlarken, Kürt Alevi inancını Bektaşilik içinde eritmeye yönelik çalışmalar hakim anlayış olarak günümüze kadar devam etti. Doğal olarak böyle bir bakış açısı, sadece tarihsel bir saptırma değil aynı zamanda Aleviliğin toplumsal hafızanın saptırılması amaçlanıyordu. Özellikle Baha Sait Bektaşi, Nusayri, Mevlevî, Rêya Hakk Kürt Alevileri ve diğer Alevi sürekleri üzerinde incelemeler yapmak için görev aldı. Baha Said, Alevi-Bektaşi çalışmalarını Türk Yurdu dergisinde yayınlayarak; Aleviliğin ve Bektaşiliğin Şamanizm’e dayandığı ve Türk inancı olduğu tezini ileri sürer.
Alevilerin an itibarıyla yaşadıkları sorunların temelinde Cumhuriyet modernitesinin hâkim millet anlayışının olmasıdır. Devlet erkanı, üzerinde iktidar kuracakları özneleri belirlemiş, bu öznelerin hakkında fikir birliğine varmışlardı. Bu topraklarda yaşayan ve Müslüman olan her kesin “Türk-İslam” paydasında birleştirmek. Kürt Alevileri Şamanizm üzerinden Orta Asya’ya bağlamak, Horasan üzerinden Türkleştirmek konusunda hem fikirdiler. “Türk İslam Aleviliği” retoriği ile sistemli bir şekilde inşa çalışmalarına başladılar. Cumhuriyet’le beraber hâkim millet anlayışı “laik, Hanefi, Sünni, Müslüman, Türk niteliklerini tek bedende birleştirenlerin bu nitelikleri birleştirmeyenlere karşı toplumsal alanların hepsinde üstün ve seçkindir.”
1990’lı yıllarda Alevilikle ilgili binlerle ifade edilecek kitaplar basıldı. Bunların çoğu sipariş edilen masa başı etno-politik çalışmalardı. Özellikle Rêya Hakk Kürt Alevilerinin kendi tarihsel, toplumsal, kültürel, ulusal değerleri ile ikrarlaşmaya başladıkları bir dönemde cem evlerinin peş peşe açılması, binlerce kitabın basılması, kelli felli akademisyenlerin masa başı projelerinin nedeni neydi?
“1990’ların ortalarında itibaren Alevilik meselesi inançsal, siyasal ve kültürel zeminde tartışılırken Horasan veya Horasan Erenleri kavramları sıkça kullanılmaya başlandı. Alevilik, Horasan ile özdeşleştiriliyor; esas doğuş yeri, menşei ( kökeni, çıkış yeri) veya Ser Çeşmesi Horasan sayılıyordu. Bu çalışmalarla Horasan Türk yurdu olarak kabul edilirdi. Kürt Alevileri arasında bu belirlemeye itiraz edenlerin görüşleri, tek noktada birleşiyordu: Alevi inancının kaynağını Horasan’a bağlamaktı”
“Bilimsel, demokrat ve laik” olduğunu söyleyen yazarlar alevi tarihini saptırıyor ve Kürt Alevileri Horasan üzerinden Türkleştiriyorlardı. Özellikle Rêya Hakk Kürt Alevileri resmi Türk tarih tezinin uygulama alanı olmuştu. Bütün bu olup bitenler; Dergilerin çıkması, binlerce kitabın basılması, cem evlerinin peş peşe açılması, cem evi “dede”lerinin Avrupa turları, binlerce yıllık inanç dilinin, erkânlarının değiştirilmesi, Türk İslamî bir zihniyetin bu kurumlarda yer bulması, kendiliğinden olan bir sürecin sonucu değildi.
“Olup bitenin devletten bağımsız olmadığı ya da devlet kaynaklı resmi ideolojinin dümeni kısa sürede ele geçirdiği anlaşıldı. Yıllar önce İttihatçıların pişirdiği bilgiler, üniversitelerde ve bazı Bektaşi derneklerinde ısıtılarak Alevi kitlesinin önüne konuluyordu… Alevilik bir Türk dini olarak lanse edilmeye başlandı.”
Yapılan toplumsal mühendislik projelerinin temelinde Kürt’ten Alevi olunmayacağı söylemini yaymak, kafa karışıklığı oluşturmak “Kürt-Alevi” kimliğini yok saymaktır. Zaman bütün süreklerin “El ele el Hakka” diyerek hakim anlayışa karşı ikrarlı duruşu gösterme, sensiz ben eksiğim deme zamanıdır.