Toplum, zaman ve mekân içerisinde sürekli hareket halinde olan, değişim ve dönüşümünü yaşayan, enerjik, akışkan, bir varlıktır. Toplumu sadece niceliksel ölçülerle, matematiksel değerlerle ölçmek, tanımlamak, ele almak; hakikatten uzak, toplum ve doğa karşıtı, indirgemeci, tahakkümcü, eğemem bir zihniyettir. Doğal olarak, bu anlayış rıza toplumu anlayışına karşı bir sapmadır. Bu zihniyet; toplumu yok sayan, nesneleştiren, toplumun varlığına, birliğine, dirliğine yönelik ahlaksız bir yönelimdir, katliamcı bir tarzdır.
Kapitalist modernist anlayış, toplumu sadece fiziki olarak görüp nesneleştiren katliamlara yol açan bir anlayıştır. Toplumu nesneleştirmek ya da fizikî olarak görüp yığın hâline getirmek hele hele bunu bilim adına yapmak bir sapmadır; bilimi halktan, gelenekten uzaklaştırmaktır. Toplumu yığın olarak gören Nahak zihniyet konu ile ilgili üniversitelerde bölümler açarak, tezler hazırlayarak iktidara, eril zihniyete kulluk edecek bireyler yetiştirme çalışmasıdır, toplumsallığı parçalama anlayışıdır.
Özellikle hakikat ve özgürlük arayışının güçlü olduğu dönemlerde toplum, nüfus, toplumun irade beyanı, kendisi olma siyaseti baskı altına alınır. Kapitalist-modernist anlayışlar özel politikalarla toplumu yığın hâline getirme çalışmalarını hızlandırırlar. Toplumu sadece fizik olarak gören anlayış; toplumda çokluğu aza indirgemeye çalışan, tekçi anlayıştır.
Özellikle son dönemlerde Kürtler, HDP ve Aleviler üzerinde yoğun bir şekilde toplumsal mühendislik projeleri uygulanmaktadır. İktidar ve bazı muhalefet partileri halk katında karşılık bulmayınca, çeşitli projeler ile Kürtler ve Alevilerin oylarını nasıl gasp ederimin derdine düştüler. Demokratik siyaseti işlevsiz hale getirme, halkın iradesine ket vurma, aktif siyaset yapanları çeşitli hukuki normlarla etkisiz hale getirme, hapse attırma şeklinde meşru olmayan uygulamalar krizin derinliğini göstermektedir.
Demokratik siyasetin önünü açacak partilerin, kurumların dayandığı toplumsal yapıya yönelik demografik araştırmalar, sosyal, siyasal analizler artmaya başladı. İktidar adına konuşan kelli felli akademisyenler, araştırmacılar, gazeteciler, araştırma şirketleri, siyasal bilimciler, strateji uzmanları, toplumsal mühendislik yaparak toplumsal gerçekliği ters-yüz etmeye çalışan tekçi zihniyetin nesneleri haline geldiler.
Toplumu, özellikle hakim millet anlayışının dışında kalan rıza toplumu süreklerini, hakikat ve özgürlük arayışında bulunan kesimleri daha fazla nasıl etkisiz hale getiririz? Demokratik siyasetin önünü nasıl keseriz? Uluslararası camianın tepkisini almadan bu kesimi hangi hukuki normlar ile denetime alırız? Toplumu daha fazla nasıl hafızasız bırakırız? Öğrenilmiş çaresizliği daim etmek için mevcut bilimi nasıl kullanırız? Kitle iletişim araçları nasıl seferber edilmelidir? Sorun yoktur algısını nasıl kabul ettiririz? Bunun için hangi araçların nasıl kullanılacağını, nelerin yapılacağını, toplumun direnen inanç gerçekliğinin nasıl yok edileceğini planlamak, toplum kırımcı siyaset anlayışıdır. Söz konusu “ötekiler” olunca toplumsal mühendislik projeleri demografik araştırmalar üzerinden geliştiriliyor.
Özellikle son dönemlerde kitle iletişim araçları üzerinden araştırma şirketlerinin çalışmalarını anlatmaları, algı oluşturmaları, verilerin analiz edilmesi, üniversite rektörlerinin propagandaları, uzman sıfatı taşıyanların mühendislik yapması hayra alamettir. Korkunun ecele faydası yoktur. Bütün mesele demokratik siyasetin önünü kapatmaktır. “Rıza toplumu perspektifini, bu toplumun özgürlük arayışını, farklılıkların bir arada ikrarlı duruşu, ana kadının bilgeliği, evrenle yâr olma ilişkisini nasıl engelleriz? Bu hakikat arayışını nasıl denetleme ve kontrol altına alırız? Enerjisini nasıl yok eder, gençliği nasıl kontrol altına alırız? Hangi seçim yöntemi ile iktidarı devam ettiririz? Demokratik siyasetin dayandığı meşru tabanı hangi hukuki teknikle oy oranımıza ekleriz?” derdindeler.
Halbuki hakikat ve adalet arayışı pozitivist bilimin verileri ile, yasalarla engellenemez. Hele hele demokratik bir zihniyet bir toplumda kök salmışsa, toplumu Nahak zihniyete muhtaç etmemişse kolay kolay denetim altına alınamaz. Toplumun dokusuna uymayan yöntemlerle rızalasma sağlanamaz. Toplum sadece fiziki olarak değerlendirilemez, metafizik yönü daha ağırdır.