Tam kuşatma; birey, toplum ve doğanın denetim ve kontrol altına alınması, toplumun iradesine ket vurulması şeklinde tanımlanabilir. Zaman ve mekan içerisinde Nahak zihniyet yaşamın her alanında kendini gösterme, toplumsal iradeyi hiçe sayma, toplum üzerinde hegemonya kurma durumu olarak ifade edilir.
Aslında, gözetim, denetleme ve kontrol altına alınan toplumdan kastedilen demokratik siyaset alanın daraltılmasıdır. Belki de bu güne kadar en büyük gözetleme ve denetlemeyi ulus devlet anlayışları gerçekleştirdi. Modernleşme kendisini proje şeklinde kurguladı; toplum ve kurumlar denetim, kontrol ve hegemonya kurma bakımında büyük görevler aldılar.
Gözetim ve denetlemeye konu olanlar genelde demokratik toplum yada rıza toplumu formunda yaşayan topluluklardır. Bu toplulukların demokratik siyaset etkinlikleri; emek, barış, demokrasi, insan hakları, hak ve hakikat mücadelesi ile ilgili etkinliklerdir. Bu etkinlikler son dönemlerde Covid-19 bahanesi ile sürekli engellenmekte, mülki idare amirleri genelgelerle çeşitli alanları kontrolleri altına almaktadırlar. Covid-19 ile iktidar mekan üzerinde hegemonya kurmaktadır. Zaman ve mekanı kontrol altına almaya çalışan, denetleyen bir iktidarla karşı karşıyayız. Birçok meydanda, parkta, caddede etkinlikler yasaklanmıştır. İktidar toplumsal varoluş koşullarına sürekli müdahale ederek, topluma hakikat yitimi yaşatılmaktadır.
Bu kontrol ve denetleme etkinlikleri daha çok devletin ideolojik aygırları üzerinden yapılmaktadır. Özellikle enformasyon üzerinden yapılan algı operasyonları son derece önemlidir. Medyayı elinde bulunduran iktidar çok rahatlıkla beyazı siyah olarak kabul ettirir durumdadır. İmam Ali taraftarı bir Kufeli’nin Şam’a giderken Muaviye tarafından erkek devesinin dişi olarak topluma kabul ettirmesi olayı buna somut bir örnektir.
“Muaviye Şam’da, Hazreti Ali ise Kufe’de validir, aralarında anlaşmazlık vardır, savaş çıkmak üzeredir.
Bir gün, bir deveci, yüklediği mallarla Kufe’den Şam’a gelir, açıkgözün biri deveye sahip çıkar: Bu dişi deve benimdir der…
Kufeli kendisinden emindir, çünkü devesi erkektir. İtiraz eder, dinletemez.
Sorun Muaviye’ye kadar yansır. Hadise büyür. Ahali olaydan haberdar olur…
Halk bir meydanda toplanır.
Muaviye, bu dişi deve benimdir diyen Şamlıya sorar:
Bu dişi deve kimindir?
Benimdir!
Muaviye de onaylar: Evet, bu dişi deve Şamlınındır!
Sonra halka sorar: Bu dişi deve kimindir?
Hep bir ağızdan cevap verirler: Bu dişi deve Şamlınındır!
Kufeli neye uğradığını anlayamaz, şaşkın şaşkın bir kenarda dururken Muaviye çağırır:
Ey Kufeli, dinle! Sen de ben de biliyoruz ki, bu deve senindir ve dişi değil, erkektir. Ama sen Kufe’ye dönünce gördüklerini Ali’ye anlat ve de ki: “Ey Ali, Muaviye’nin, dişi deveyi erkekten ayırt edemeyen, o ne derse evet diyen 10 bin adamı var! Ayağını denk al!”
Var git Ali’ye söyle ayağını denk alsın!”
Hikayede anlatıldığı gibi yalan hakikat rejimi üretilip gerçek hakikatmiş gibi sunuldu; Nahak zihniyet icraatları ile toplumsal değerleri parçalayıp anlamsız hâle getirdi. Günümüzde kapitalist modernitenin temsilcileri, Nahak anlayışlar, Emevi ve karşıt İslam anlayışının temsilcileri, hakikat yitiminin en dip noktasını yaşıyorlar. Hakikat ve özgürlük adına ne varsa gasp edildiği için bu tükenmişlik topluma “kıyamet” ve “mahşer” hâlini yaşatmaktadır. An itibarıyla yaşadığımız bu hikayeden anlatılandan farksız değildir. Topluma “Kıyamet” halini yaşatmak için, üniversiteler, yargı, medya, diyanet, camiler, okullar, el ele vererek iyiyi kötü, doğruyu yanlış, aydınlığı karanlık, değerliyi değersiz, yapmak için büyük bir coşku ile görev yapmaktadırlar.
Hakikat yitimi, yabancılaşma; birey, toplum ve doğa üzerinde denetleme, kontrol, gözetleme, tahakküm kurmayı beraberinde getirdi. Sürekli karşıtlık oluşturarak yapay gündemler yoluyla toplumun enerjisi ve hakikat arayışı tüketilerek, derinlemesine anlam yitimi oluşturarak topluma biat kültürü, olana razı olma dayatılmak istenmektedir.
İktidar tarafından nesneleştiren toplum kendisi için düşünemez, düşünme yetisini, tarihsel hakikatini kaybeden toplum özne tarafından sürekli belirlenecektir. Eğer bugün Alevî toplumu üzerinde baskılar devam ediyorsa, iktidar/ devlet özne durumunda ise alevi süreklerinin pasif öğe olmalarından kaynaklıdır.