İnsan, sesi söze dönüştürdüğü, doğanın, evrenin sırrını öğrenmek için arayışa girdiği; neden, nasıl, niçin, sorularını sorduğu andan itibaren bilgi yaşamında önemli bir yer tutar.
Hava, su, toprak ve ateşle ikrarlı ilişki ilk bilme ve bilim halidir. “Çar anasır da bir libasa bürünen hakkın kendisidir” söylemi temelinde bir hakikat ve özgürlük arayışını barındırır. Çar anasırın evrende cem olması, birlenmesi, çarkı pervaz halinde olması evrendeki yaşam çemberine karşılık gelir. Evrendeki yaşam çemberi; değişim ve dönüşüm, doğanın varlığını devam ettirmesi, kendi doğumunu gerçekleştirmesi hali insan zihninde derin etkiler yaratmıştır. Bu döngünün gözlenmesi, incelenmesi, doğanın kutsanması bilmenin, bilginin insanlıkla beraber başladığının somut ifadesidir. Günümüzde bilim iktidarını, pozitivizmi, endüstriyalizmi esas alan bilimcilik yapan, bilim iktidarını oluşturanlar, bilimi Kaf dağının zirvesine kaçıranlar bu tarihsel gerçekliği gizlerler.
Doğayla ikrarlı olan, Ana Kadın etrafında gelişen, bilgeliği esas alan, önceki bilmeyi, bilgiyi inkar etmeyen, geçmişi geleceğe taşıyan, iktidar aracı olmayan; dertlere derman, hastalara şifa olan bu bilim, Nahak zihniyet tarafından “cadıların yaratımı” olarak kabul edilmiş ve bilge kadınlar diri diri yakılmıştır. Kadının bilgeliğini hırsızlıkla ele geçirip kadını “cadı avı” adı altında katliama uğratan eril zihniyet, günümüzde halkların sağlığını milyon dolarlık laboratuvarlarda ranta yaptırmaktadır. Lâboratuvar ceo’su kavramı işin endüstriyalizm boyutunun somut ifadesidir.
Bazı tarihler sadece matematiksel olarak ifade edilmez; tarihe iz bırakan, toplumsal hafızada yer edinen bir etkiye sahiptirler. 11 Mart 2020 tarihinde Dünya Sağlık Örgütü Covid-19’u pandemik bir hastalık olarak kabul etti. O günden bu güne dünyanın en önemli gündem maddesi olmaya devam ediyor.
İnsanın hakikat yürüyüşüne başladığı ilk günden günümüze kadar toplumun belleğinde yer edinen birçok yaşanmışlık, kriz, kaos hâli olmuştur. Doğal afetler, iklim değişikleri, meteor yağmurları, devasa volkan patlamaları, salgın hastalıklar, dünya savaşları, atom bombalarının atılması, kimyasal ve biyolojik silahlar, soykırımlar gibi. Covid-19 pandemisi bütün bu yaşananlardan daha çok dünya nüfusu üzerinde etkili oldu.
Kimsenin hesaba katmadığı, gözle görülmeyen, dokunulmayan bir gram ağırlığındaki bir virüs dünya nüfusunu etkisi altına aldı. Âdeta yedi kat gökte yedi kat yerde, on sekiz bin âlemde görünür oldu. Sekiz milyar dünya nüfusu adeta kıyameti yaşadı.
Kapitalist modernist uygarlık insan, doğa ve topluma ait ne varsa kontrol altına almaya çalışıyor, bunun için yapmadığı şey kalmamıştır. Yeri göğü gözetleyen kameralar, atom altı parçacıklarının hareketlerini kaydeden teknoloji, yapay zeka, duygusal robotlar, tanrı parçacığı deneyleri, nükleer enerji ile çalışan roketlerin uzayda yörüngeye yerleştirme çalışmaları, nükleer termal sistemle çalışan roket çalışmaları yapan bir zihniyet Covid-19’a karşı yerle yeksan olmuş durumdadır.
Bütün bu yaşananlardan bir ders çıkarıldı; devletli uygarlık insan, doğa ve toplum için hastalık nedenidir, zararlıdır ve çokta güçlü değildir. Dünya mezarı olan saraylarında, gökdelenlerde; yerin dibindeki sığınaklarında günümüzün Nemrudları çokta ulaşılmaz, dokunulmaz değillermiş. Onların da bir Aşil topuğu vardır. Endüstriyalizm, bilimcilik, eril zihniyet hastalık yaratmaya çalışırken, dokunulmaz olmadığını da ifşa etti.
Covid-19’a yönelik alınan tedbirler, toplumsal kuşatma; baskılar hakikat dışıdır. Sonuçlar üzerinde rant elde etmeye yönelik bir tarzdır. “Hakikat yaşatan, var eden, geliştiren, adaleti gerçekleştiren, büyüten, zenginleştiren, çoğaltan değerleri ifade eder. Toplumsal var oluşu ve değerlerini darbeleyen, ortadan kaldıran, parçalayan, yok eden bir yerde insanların güvenliği olmaz” virüslerden kendilerini kurtaramazlar.
Neyin bilimsel olup olmadığını, nelerin yenilip nelerin yenilmeyecegini, maskenin nasıl yapılacağı, ellerin nasıl yıkanacağı, nasıl konuşacağımızı, hangi saatte dışarı çıkacağımızı belirleyen otoritelerin varlığı sorunu çözecek mi?
Bu dil, bu yöntemler, bu kararlar bizim hakikatimiz midir? Ölümü hakikatinden uzaklaştıran, büyüsünü ve manasını yitiren cansız rakamlarla anlatan bilim kimin bilimidir?
Toplum hayırlı ölüm isteme noktasına gelmişse, en güvenli mekanlar rıza toplumunun mekanlarıdır; doğa ve toplum ile ikrarlı yaşamdır.