Aslen Dersim Ovacıklı olan Seyfi Firik Dede (Bawa), 1909’da Qeredereşi’de doğdu.
Bütün yaşamını Rêya Heq Kürt Alevi inancına adamış, geçmişten aldığı bilgeliği, sözlü geleneği, Hak kelamını sazı ile dile getirmiştir. Bütün yaşamı “kendini bilme” üzerineydi.
1980 askeri darbe günlerinde; Ovacık’ta askerler tarafından işkence yapılarak diri diri yakılarak öldürülen Behzat Firik’in de babası olan Firik Dede, o günden beri, oğlunun acısıyla yas tuttu. Yas tuttukça Dersim’de yaşanan bunca zulmün nedenlerini düşündü. Acısı da gözyaşları da hiç dinmeyen Firik Dede o günden sonra bir daha hiç konuşmadı. Dünyanın en büyük sivil eylemini gerçekleştirmişti. Oğluna seslenerek şöyle tarihe not düşmüştü:
“Başımıza geleni sorma oğul, bir karanlık dönemdi. Harami sofralarında yer kapma yarışına girdiğimiz gün zaten kaybetmiştik her şeyi. Cellada kılavuz olma hâlimizi evliyalarımız da kabul etmemişti. Kabul etmediği içindir ki bize, gidin ne haliniz varsa görün demişlerdi. Bil ki oğul, bütün karanlıklar kötüdür, ömrüm boyunca şafağa secde etmem bu sebepledir. Çünkü seherin vakti ilk ışığın habercisidir ve bil ki ışıkta leke yoktur. Bilir misin oğul, toprak evlerimizin kapısı neden hep güneşe açılır? Sence bu bir tesadüf müdür? Unutma ki Dersim’in bütün ulu ağaçları gövdelerinde bize yer açmıştı, dağlarımızsa mazlumun sığınma eviydi. Onların kerametinden bir gün olsun şüpheye düşmedim. Ama gel gör ki her sabah kapımızın eşiğini ısıtan o yüce varlığa önce biz sırtımızı döndük, sonra da yol ve erkânı kaybettik. Unutma ki harami sofralarındaki kan lokmasını biz hazmettik ama onlar asla hazmetmedi. Kendi gerçeğine hep sadık kaldılar kısacası. Dersim’in tılsımını biz bozduk oğul ve bedelini de ağır ödedik. Şimdi anlıyor musun neden küstüğümü?”
Hak ve hakikate yönelik zamanın ve mekânın ruhuna uygun Hak kelamını dile getirdi. Doğru sözü ikrar bildi. Nahak zihniyet hakikat ve özgürlük arayışına giren yol ulularımızı, pirlerimizi, dervişlerimizi, analarımızı evlatları ile sınadı. Binlerce yıldır evlatları ile sınanmak mazluma zalimin zulmü oldu. Sahrayı Kerbela’da Şah Hüseyin evladı ile sunandı, Elazığ Buğday Meydanı’nda Pir Sey Rıza’nın son isteği evladından önce asılmasıydı. Bu isteği kabul edilmedi, evladı gözlerinin önünde dar ağacına niyaz oldu. Bu zulüm günümüzde hâlâ devam ediyor.
Derviş Cemal Ocağı evlatlarından, Rêya Heq Alevi inancının bilgesi, Hak kelamını günümüze devriye eden, doğru sözü ikrar bilen, zalimin zulmüne karşı asla eğilmeyen, gözlerinin önünde evladı diri diri yakılırken yaşadığı tarifi imkansız acıyı, yüreğinin derinliğinde hissederken “Cellada kılavuz olma halimizi evliyalarımız da kabul etmemişti” diyerek düşkün olanları tarif etmişti. Tıpkı Alişer gibi, Sey Rıza gibi zulme rıza göstermemişti.
Dersim’in her santiminin kutsal olduğunu, bu toprağa niyaz olanların yeniden dirildiğini çok iyi biliyordu.
Bir baskın sırasında yapılan üst aramasında Firik Dede’nin cebinden Seyit Rıza’ya ait bir mektup çıkar. O sıralar Pir Sey Rıza cezaevindedir. Bu mektupta yazılı olan bazı deyimleri çözemezler ve ne anlama geldiğini söylemesi için de Firik Dede’ye günlerce işkence yaparlar. En çok da kime yazıldığını merak ederler, ama o ser verir sır vermez. Bilir ki sır ifşa edilmez, ikrardan dönülmez, inkar eder ve kendisinin de bilmediğini söyler.
10 Temmuz 2007’de Hak ile Hak olur. Binlerce yıllık bir kültürün ve Dersim Katliamı’nın tanığıydı. Bir katre olarak ummana yol aldı.