Günümüzde Alevilik başta tekçi zihniyeteler olmak üzere iç ve dış asimilasyon nedeniyle toplumsal olarak çarmıha gerilmiş durumdadır.
Başta Nemrudî zihniyetler ve Alevi camiasında gelen “Küfe ruhu”nun taşıyıcıları tarafından Alevilik hakikatinden uzaklaştırilmakta, taksitle ölüme terkedilmektedir.
Aleviliğin neresindeyiz? Direnen inanç gerçekliğini ne kadar yaşıyoruz? Sorularını Aleviler kendilerine sorabilirler. Aleviliğe yeni tanımlar getirmek, siyasete dair devlet eksenli tanımlamalardır.
Alevi kurumlarındaki siyaset aklı inanç alanını “parlamento kürsüsü” sanır. İstediğim gibi konuşur, denetler, etki altına alır, ikbal devşirir bir alan olarak görür. Halkın rızalığını alarak, verdikleri ikrara sadık kalan, demokratik siyaseti görünür kılan seçilmişlerin bile rahat konuşmadığı, görevinden el çektirildigi, sürgün edildiği, cezaevlerine atıldığı bir dönemde yaşıyoruz. Bu dönemde Alevilerin “birimiz kırkımız kırkımız birimiz için” diyerek ‘her dönemin ötekileri’ ile birlik olmaları gerekiyor. Bunun adı demokratik siyasettir. Bunun dışında başka bir merci, başka bir akıl ve oluşumlarla Aleviler sorunlarını çözemezler.
Alevilerin son 30-40 yıl içindeki enerjileri Cemevi yaptırma, elektrik su faturalarının ödenmesine harcandı. Neden Cemevi yaptırma çalışmaları Alevilik mücadelesi olarak kabul edildi? Pirlik neden tasfiye edilmek isteniyor? Neden dernek hattı Ocak sisteminin önüne geçti? Canlar arasındaki ikrar ve rızalık ilişkisi neden Maddi çıkar ilişkilerine dönüştü? Nasıl oluyor da Alevi sürekleri kapitalist modern yaşamın aklını ‘laik, demokrat, çağdaş, uygar’ diye kabul ediyor? Ocak pirlerimiz neden “cem evi dedesi kadrosuna” geçtiler? Kentlerde Alevî inancı yaşanmıyor algısına neden inandılar? Neden Aleviler ilericilik ve bilimsellik adına kendi inançlarını anlamsızlaştırdılar? Alevilik neden tekçi zihniyetlerin alternatifi değil de muhalefeti durumundadır? Alternatif olamayan bir muhalefet sürekli karşıtlık yaratarak sorun çözebilir mi? Alevilik adına söz söyleyen, cümle kuran siyasal oluşumlar neden Aleviliği sadece ve sadece varlıklarının sigortası ve cumhuriyetin bekçisi olarak gördüler? Rıza toplumu perspektifi cümle can için bir yaşam kaynağı iken Aleviler niye bu perspektifi görünür kılmadılar? Bunca sorun yaşanırken bu parçalı durum inancın kemaletine uyuyor mu? Yolda birliğin önündeki engel nedir?
Biz nasıl yapmalıyız? Kimilerle, hangi kurumlarla yol yürümeliyiz? Alevilikteki direniş ruhunu toplumsal alana nasıl yaymalıyız? Hakikatimizi nerede ne zaman kaybettik? Kaybolan hakikati nerede aramalıyız? Sorularını kendilerine sormalılar.
Madem demokratik siyaset toplumsal sorunları çözme sanatı ve özgürlük alanı yaratma gayreti ise Aleviler binlerce yıldır bu yöntemle sorunlarını çözmediler mı? Günümüzde aynı yöntemle sorunları çözmelerinin önündeki engeller nelerdir?
Aleviler bugün konuşmayacak da ne zaman konuşacak? “Rıza toplumu perspektifi” küresel düzeyde neden görünür kılınmıyor? Birey, toplum ve doğanın ikrarlı ve rızalı ilişkisine, çar anasıra taciz ve tecavüz en üst düzeyde iken neden bu suskunluk?
“Haksızlığa karşı hiçbir şey yapamıyorsanız bari haksızlığı duyurun” ( Hz.Ali) sözü belki de en fazla bu dönem ihlal edildi. Pir Sultan’ın, Nesimi’nin, Mansur’un, Baba İshak’ın, Sey Rıza’nın, Hünkar Hacı Bektaşi Veli’nin dilinde akan, tarihe iz bırakan sözler haksızlığı görünür kılmak için değil miydi?
Alevi inancında toplumsal varoluş alanı hakikat ve özgürlük alanıdır, iktidar ve tahakküm alanı değildir. Bu alan ikrar ve rızalık üzerinde yürür.
Aleviler, direnen inanç gerçekliğini, direnen halk gerçekliğini günümüze devriye ederlerse demokratik siyasette aktif rol alırlar, doğru yöntemle doğru sonuca ulaşırlar.