İnsan, ömrünün yüzde doksan sekizini klan, kabile, aşiret toplumsal formları içinde yaşamışken, yalnızca yüzde ikilik kısmını devletli yapılar içinde yaşayarak geçirmiştir.
Devletli sistemin hakim olması ile beraber rıza toplumunun hakikat ve özgürlük arayışı bitmemiş ve çeşitli toplumsal formlar içinde günümüze kadar devam etmiştir. Devlet kendi yurttaşını var ederken bu zihniyete karşı özgür yurttaş, özgür birey mücadelesi hep devam etmiştir.
İnsanlığın öz kaynakları toplumsallık içinde mevcuttur. Rıza toplumu içinde kendi toplumsallığını inşa eden, birey, toplum ve doğa ile ikrarlı yaşamı ilke edinen bu var oluş aynı zamanda özgür yurttaşın yaşam bulduğu alandır.
Eşitlik ile farklılık ve adalet anlayışı arasında bir ilişki vardır. Eşitlik farklılıkların bir aradalığını esas aldığında bir anlam ifade eder ve adaletli olur. Farklılıkların varlığı “amasız”, “fakatsız” kabul edilmesiyle olur. Alevilerin diğer ötekilerle demokratik siyaset mücadelesini birleştirmesi istemlerinin kabul edilmesinde belirleyici olacaktır.
Eşitlik kavramı adı altında bütün farklılıkların homojenleştirilmesi tekçi bir zihniyetin sonucudur. Eşitlik adı altında rıza toplumu süreklerinin tekleştirilmesi, yok edilmesi, kültürel ve fiziki soykırıma uğratılması, siyaseti en derinlikli şekilde ulus devletler döneminde yaşandı.
Tekçi zihniyetlerde eşit yurttaşlık tanımlaması; farklılıkları dışlayarak ötekileştirme, bir potada eritme, dezavantajlı hale getirme, devlete kaydetme, kontrol ve denetim altına almanın ismi olur. Başka bir ifadeyle hakikatinden ve özünden uzaklaştırma, kendisi olmaktan çıkarma durumudur. Bu minvaldeki siyaset anlayışında önce ideolojik olarak yönelme olur. Ötekiye kendi tarihinde, coğrafyasında, toplumsal hafızasında, yönetim organizasyonunda, inanış biçiminde, toplumsallığında, dilinde uzaklaştırılır. Bütün bu uygulamalarla adalet ve özgürlük istemleri baskı altına alınarak birey, toplum ve doğa parçalanır. Aleviler vatandaşlık görevlerini yerine getirmelerine rağmen bu uygulamalara maruz kalmaktadırlar.
Özgür ve eşit yurttaşlık, insanlığın bütün toplum ve tarih içerisinde oluşan birey kavramına daha yakın durmaktadır. Alevi inancında Dar-Didar Meydanı bireyin yaşamı gözden geçirilerek doğru yanları alınıp, toplumsal karşıtı yanları ayıklanarak potansiyelini açığa çıkarma; özgürleşme, üryanlaşma anlamına gelir. Dar Meydanı ya da Kırklar Meclisi farklılıkların birliği, eşit ve özgürlüğünü temsil eder. Ruhsal, bedensel ve zihinsel olarak ikrarlaşmayı, toplumsal ahlakı esas almayı, yanlış kurgulanmış yaşamı mahkûm etmeyi, politika geliştirmeyi, öz kimliği ile bütünleşmeyi esas alır. Kısacası Kırklar Meclisi anlamlı ve hakikatli yaşamayı ilke edinenlerin yaşam bulacağı alandır. Bu mecliste her can topluma güç kattığı kadar, toplumdan güç alır. Eşit ve özgür canlarla oluşacak bir yaşam ancak anlamlı ve hakikatli olur. Alevilerin “eşit yurttaşlık veya eşit vatandaşlık” talebi tam olarak Alevi hakikatine denk düşmemektedir.
Özgür- eşit yurttaşlık kavramı Alevi hakikatine uygun bir kavramdır. Kırklar Meclisi; topluma doğru katılan, toplumdan güç alan ve güç veren, toplumsal politikayı geliştiren, toplumla ve doğa ile edep erkan çerçevesinde ilişkilenen, toplumun eşitlikçi- özgürlükçü yönlerine göre yaşamını devam ettiren, öz kimliği ile bütünleşmeyi esas alan, demokratik temelde bir güç biriktiren canlardan oluşuyor.
Eşit ve özgür yurttaş kendini bilen insandır!