Türkiye’de devlet aklı Aleviliğin içeriğini, sınırlarını çizmeye çalışarak kabul etme arayışına girmiştir. Denetleme, gözetleme ve kontrol altına alınan bir Aleviliğin çalışmaları yürütülüyor. Bununla ilgili olarak alanda sosyolojik araştırmalar yapılmakta, Alevi kurumlarına ziyaretler yapılarak raporlar oluşturulmakta böylelikle bir yol haritası belirlenmektedir. Tıpkı Dersim Katliamı öncesi bölgeye yönelik rapor çalışmaları gibi.
Basına yansıyan kadarı ile 58 ilde 1585 cemevi ya da benzeri kurum ziyaret edilmiştir. Bu ziyaretler sonucunda cemevleri ile ilgili bir düzenlemenin yapılacağı, cemevlerinde görevli “memur dede”lere maaş bağlanacağı, cemevlerinin elektrik su paralarının devlet tarafından ödeneceği, cemevlerinin “kültür evi” olarak yasal hale geleceği çalışmaları yapılıyor.
Egemen akıl, millet-i hakime anlayışının dışında kalanların varlığını tanımaya mecbur kaldıkça bu kimliklerin içeriğini, kapsamını, zaman ve mekanını tanımlamaya yönelik politikaları devreye koyar. Bu siyaset anlayışı ile Aleviliğin, Bektaşiliğin, Kürtlüğün, solculuğun, komünistliğin tüm “ötekilerin” sınırları egemen politik akıl tarafından çizilen dairenin içine alındığı müddetçe “makul ötekiler” olarak kabul edilir.
Alevi inancı Türk-İslam paydasına çekilirse “yerli ve milli” olma şartıyla kabul edilir, cemevlerinin elektrik su paraları ödenir, cemevlerinde memur olan “yeni sürüm” “makul dedelere” maaş ödenir. Bu siyaset anlayışı AKP ile başlayan bir anlayış değildir. Resmî ideolojinin sınırları içerisinde siyaset yapan bütün partilerin, kurumların ortak üst aklıdır. Günümüzde muhalefet partilerinin ve iktidar ortaklarının yapmış olduğu birçok cemevinin tabelasında çeşitli isimlerle başlayan “kültür evi” yazılıdır. İçeriği egemen akıl tarafından denetime alınan, hapsedilen Alevilik “yerli ve milli” olduğu müddetçe makul karşılanır.
Aleviliğin doğal kimliği adeta mumyalanmıştır. Birçok dernek Aleviliğin yaşam ölçülerinden uzaklaşmış, bunun sonucu olarak nahak zihniyetin pervasızca müdahale alanına dönmüştür. Birçok Alevi can, pirlerinden, analarından öğrendikleri ile dernekte öğrendikleri arasında çatışma yaşamaktadır. Birçok dernek adeta kolonyalist bir pratik sergilemektedir. Bu çatışmanın sonucunda oluşan boşlukta “hibrit” (melez) ruh hâline sahip” Aleviler yetişerek doğal kimlikten uzaklaşma durumunda kalmıştır. Kendi kutsal mekanlarında, ritüellerinde, hanesinde, pirlerinde öğrendikleri ile kurumlarda öğrendikleri “inşa edilmiş Alevilik” arasında çoğu zaman gelgitler yaşamakta, kimlik erozyonuna uğramaktadır. Dernek hattını kolonyalist zihniyetin üretim merkezi yapan anlayıştan kurtarıp, inancın hakikatini esas alan kurumlarla ikrarlaşarak, tarihsel hafıza esas alınarak kentlerde örgütlü bir güç olabilinir.
Alevilerin yaşam ölçülerini belirleyip bu ahlak çerçevesinde bir yaşam inşa etme mücadeleleri aynı zamanda kendi olma, özünü yaşama anlamına gelir. Bu yaşam ölçüleri binlerce yıldır rıza toplumu süreklerinin yaşam ölçüleridir. Alevi pirleri bu yaşam ölçülerini belirlemiş; iktidarcı, tekçi, nahak zihniyetin kirinden, pasından, sofrasından uzaklaşmaktır. Bu inancı arsıza, hırsıza, nursuza, zalime uğratmamaktır.
Alevi toplumunun hafızasını yenilemesi varoluşunun temelidir. Kimdik? Nereden geldik? Nasıl yaşıyorduk? Nasıl yaşamalıyız? şeklindeki sorulara cevap vermek aynı zamanda bir savunma, var olma hattı oluşturmaktır.
Önümüzdeki dönemde yeni sürüm Alevilerden oluşan mülkî amirler, üst düzey bürokrat atamaları da olabilir.